Kürt Açılımı Üzerine
Kürt açılımı denilince, akla genellikle tek muhatabın PKK
olduğu algısı gelir. Oysa bu doğru değildir. PKK, Kürt halkının
temsilcilerinden yalnızca biridir. Kürt halkı ne homojen bir yapıya sahiptir ne
de sadece tek bir örgüt tarafından temsil edilebilir. Kürt halkını PKK
yaratmamıştır; Kürt isyanını da PKK başlatmamıştır. Ancak PKK, modern Türkiye
tarihinde en uzun soluklu ve en etkili isyan örgütlerinden biridir.
Ülkemizde MHP tarafından gündeme getirilen “Terörsüz
Türkiye” ifadesi boşuna seçilmemiştir. Çünkü bu açılımda tek muhatap olarak PKK
alınmış ve onunla adım adım ilerleyecek bir pazarlık sürecinden söz edilmiştir.
Oysa PKK, devletle ilk kez muhatap olmamaktadır. Daha önceki pazarlıklarda masa
devrilmiş ve bu durum ölümlerin devam etmesine neden olmuştur.
“Kürt sorunu” ifadesi, PKK gibi savaşçı ve lider bir örgütün
belirlediği sınırların ötesinde bir konudur. Kısaca, bu sorun bir örgütün
hedefleriyle sınırlı değildir. Bu nedenle Alevi ve Kürt sorunları gibi,
ülkemizin kuruluşundan bu yana var olan ve toplumun yapısını, dokusunu
etkileyen sorunlar yumağının çözümünde izlenmesi gereken yol pazarlık değil;
temel özgürlüklerin sağlanması ve yok sayılanların görünür kılınmasıdır.
Kürt ve Alevi sorunlarının çözümü; özgürlükten, çok seslilikten,
“tek” olarak kabul edilenlerin ortak, bir arada ve eşit vatandaşlık haklarına
sahip olmasından ve bu hakların hukuki güvence altına alınmasından geçer. Bu
sorunlar “yalnızca” sosyalist bir sistemde çözülebilecek meseleler değildir;
mevcut kapitalist sistem içinde, ulus devletin yaratmış olduğu sorunların bu
düzen altında çözülmesi gereken meselelerdir.
Ulus-devlet anlayışının sorgulanması, yeni bir devlet
yapısının oluşturulması ve geçmişle yüzleşilmesi gerekmektedir. Bu süreç
yalnızca Meclis'te kurulan bir komisyonla yürütülemez. Meclis'te oluşturulan komisyon
yalnızca PKK ile yapılan pazarlığın sınırlarını çizebilir. Oysa açılım ya da
sorunların gerçek çözümü toplumsaldır ve toplum içinde yerleşmiş karşılıklı tüm
önyargıların kırılmasından geçmektedir.
Sadece hukuki düzenlemelerle yapılan çözümler sorunları
ortadan kaldırmaz; aksine, onların yalnızca halının altına süpürülmesine neden
olur. Abdülhamid dönemi ve İttihat ve Terakki süreci bunun açık bir kanıtıdır.
Sorunların çözümünde esas belirleyici, hâkim olan görüş ve
ideolojinin ne kadar taviz verebileceğidir.
Kürt sorunu konusunda bir açılım yoktur; yalnızca bir
pazarlık söz konusudur. Bu pazarlık, açılım için bir ön adım olmalıdır. Kürt
halkı homojen değildir; her yapının kendine özgü ihtiyaçları ve tarihsel bir
yüzleşmeye ihtiyacı vardır.
Resmî tarih anlayışı yerine, tüm tarafların
yaşanmışlıklarını ve acılarını hesaba katan karşılıklı bir tarih anlayışıyla
olgular ortaya konulmalı; bu tarihsel yüzleşme yoluyla ileriye adım
atılabilmelidir.
İsmail Cem Özkan