Galata Gazete


30 Ağustos 2014 Cumartesi

“Bunu ben demiştim” yazısı!

“Bunu ben demiştim” yazısı!

Türkiye sürekli bir rotadan öteki rotaya oturuyor, sürekli değişim içinde. Bu rota elbette batıya doğru değil, Ortadoğu çöllerine doğru gidiyoruz. En son bizler Ortadoğu çöllerinde trenlerimizi ve bitle mücadele ederken bitap düşmüş, sonra ayaklanan Arap milislerin attığı kurşunlar ve İngilizlerin sağladığı olanaklar ile çöl kumlarını kan ile sularken bulunmuştuk. Lozan sözleşmesinden sonra çöller yerine yönümüzü Osmanlının kuruluşunda olduğu gibi batıya dönmüş, o tarafa doğru rotamızı çizmiştik. Ulus devletin kapalı ortamında, sınırlarımızı kalın duvarlar ile örüp, içte sermeye biriktirirken hedef batıydı. 24 Ocak kararları sonrası rotamızın yönü değişmeye başladı, sınırlardaki kalın duvarları yok ederken, sermeye birikimi artık yeterli görülmüş, özelleştirme ile dünyanın her yerinden sermaye akışına olanak sağlanmış.  Para girişi ile birlikte oluşmuş olan tüm değerler, giren paranın amacına doğru değerler birer birer yok oldu ve yerini yeni değerler oluşmadı. Yeni Türkiye bu oluşturulamayan değerler üzerinden yeni kültürünü ve rotasını çizdi. Bu rota Ortadoğu ülkesi gibi olacağımız günleri işaret ediyordu. Güçlü iktidar olacaktı, bu güçlü iktidarın da elbette güçlü lideri olması gerekliydi ve lider de zaten kısa sürede bulundu!
Türkiye’nin kaderi iç dinamiklerden daha çok, dış dinamiklerin etkisi ile değişmektedir. Bu kapitülasyonlardan bu yana süreklilik arz eden bir durumdur. Kısaca iç dinamiklerimizin gücü iktidara bir şeyleri değiştirmeye yetmemektedir. Elbette bu sözü söylerken iç dinamikleri yok saydığım anlamına gelmesin. Elbette iç dinamiklerin de etkisi olduğu rota düzeltmeleri olmuştur, fakat o kadar az ki artık genel çizgiyi etkileyecek boyutta değildir. Tarihimiz içinde değişik zamanlarda kırılmalar olmuştur, bu kırılmalarda tetikleyen unsur her ne kadar iç kırılmalar gibi gözükmüş olsa da sonuçta bu işten kimler karlı çıktı diye baktığımızda ne yazık ki bu değişimlerden en çok dışarıdaki dinamiklerin yararlandığını görürüz.
Genel değerlendirme sonrasında günümüze gelelim, çünkü oluşmuş olan 12 Eylül kırılmasının hala bizler artçı kırılmalarını yaşıyoruz. 12 Eylül’de rotamızın oturtulduğu hat henüz aktüel olma özelliğini korumaktadır. Her kriz dönemi, bir anlamda artçı sallantıyı işaret eder, zamanlaması ortalama on yıl olarak düşünebiliriz. Doksanlı yıllarda “çakıl taşı vermeyiz” denemesinden, bugün daha farklı söylemler ile başka kırılmalar yaşamaktayız. Elbette iktidarı güçlendiren ve iktidarı besleyen bir takım olaylar olmuştur. Eğer bir operasyonda iktidar güçlenerek çıkıyor ise, orada yapılan iş iktidara karşı değil, iktidara rağmen iktidarı güçlendiren bir şeydir. Bugün gelinen ve halkın sandıklarda desteklediği bir lider olması gereken yerdedir, çünkü başka seçenek düşünülecek ve onu zayıflatacak her hangi bir siyasi oluşum yoktur. İktidar, bu iktidara rağmen iktidar olma özelliğini koruyorsa, orada onu iktidarda tutan muhalif bir yapının varlığından söz edebiliriz. Kısaca ve açık olarak dersek, iktidarı muhalefet beslemekte ve iktidarın tüm olumsuzluklarının üstüne perde çekmekten başka işlevi yoktur. Çünkü muhalefet, iktidarın sadece bir yönünün kötü bir kopyasıdır, iktidar ihtiyaç duyduğunda o yönü kendi çıkarı için rahatlıkla kullanabilmektedir. Bugün mecliste bulunan tüm siyasi partiler siyasi iktidarın kriz döneminde yan değneği olma özelliğini göstermiştir. Her kriz döneminde muhalefet partisi değişmiş olsa da genel gözlem içinde her biri zaman içinde yan değnek olarak iktidarın iktidarda kalmasını sağlamıştır. Yani iktidar kriz yönetmesini bilmiş ve iktidar ömrünü uzatmıştır.
Erdoğan siyasi bir liderdir. 12 Eylül siyasi perspektifine uygundur. Hatta arzu edilen bir profile sahiptir. Erdoğan iktidara geldiğinde lider konumunda değildi, zaman içinde lider olmaya ve konulara hakim olmaya başlamış, bugün artık her şeyi ben bilirim konumuna gelmiştir. Erdoğan iktidara geldiği günden bugüne hep kendisini güçlendirmiş, çevresini de rant ile beslemiştir. Her şeyden rant elde etmeyi bilmiş, inşaat sektörünü, ekonomik işleyişi rakipleri karşısında gerek gördüğünde bir silah olarak kullanmaktan çekinmemiştir. Siyasi güç aynı zamanda ekonomik gücü artırmış, ihalelerden “sakal ovuşturmak” doğal olmuştur. Herhangi bir ihaleden aracının yüzde alması, uluslar arası firmaların değişik ülkelerde rüşvet davalarının açılması ve ceza almasına rağmen ülkemizde her hangi bir tepki olmaması bu işleyişin bizde doğal karşılandığını işaret etmektedir.
Erdoğan cumhurbaşkanı yemini ederek yeni bir sürecin de başladığını işaretini vermiştir. Daha yetkili, daha sorumsuz sorumlu olacağı bir süreç. Çünkü devlet işleyişinden başbakan sorumludur, ama bakanlar kurulunu gerek gördüğünde yeni konumu ile Erdoğan rahatlıkla başkanı olabilecektir. Bakanlar kurulu aldığı her kararı Çankaya taşıyıp fikir alacaktır. Bu beklentiyi bizzat Erdoğan seslendirmektedir.
Yeni süreç elbette yeni operasyonel işleri de haber vermektedir, çünkü cemaate karşı başlatılan ve halen süren bir hareket var. Bu operasyonel dönemde bakanlar kurulu ve AKP yeniden dizayn edildi... Bu yeni düzenlemede Hüseyin Çelik kapı önüne bırakıldı bir anlamı ile, peki neden? Hiç vazgeçilmez olan Hüseyin Çelik neden kapı önüne bırakıldı?
Benim aklıma gelen şey; yeni düzenlemede cemaatlere karşı bir operasyon yapılacak, bu cemaat sadece Gülen çevresi değil, daha geniş düşünülüyor! Bunun ile ilgili ilk ipuçları cemaat medyasında verildi. MİT, cemaati gözlem altına almış, içinden bilgiler alıyor. Kim, nerede, ne yapıyor biliniyor. Erdoğan ne demekteydi, “inlerine ineceğiz!”
Evet, bu “inlere inme” işini yeni sorumlu başbakana yaptıracaklar, çünkü devlette devamlılık esastır.
Peki, Hüseyin Çelik kimdir, ne yapar? AKP dışında ilgilendiği işleri var, vakıf yönetiminde ve cemaat işleri ile içli dışlı. Öte yandan Kürt konusunda duyarlı, Kürdistan yönetimi ile ilişkileri var. Ermeni açılımının mimarları arasındadır. Van’daki Ermeni Kilisesinin açılması ve sene de bir de olsa ibadet yapılmasının mimarlarından. Ama onun hükümet için zayıf karnı cemaat ilişkisi olarak görüldüğünü düşünüyorum. O, AKP sözcüsüdür, o yüzden her konuda bilgi sahibidir, şimdi yapılacak olan operasyonda bilgi sahibi olması istenmemektedir. Çünkü en ufak sızma planların ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Çelik, anladığım kadarı ile hükümetin ve AKP’nin cemaat tarafından zayıf karnı olarak görülmektedir.
Kurulan yeni düzenleme, iktidar partisini seçime götürecek kadroları belirleyecektir, yeni milletvekillerini seçecektir. Seçim koşullarına rağmen seçim deneyimi olan Çelik, kapı önüne bırakılıyorsa, basit, sıradan bir şey olmadığını bana düşündürüyor...
Düşünüyorum ama doğru mu çıkacak, bunu zaman gösterecektir

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.