Galata Gazete


18 Şubat 2019 Pazartesi

O Gece


Suçlu Gerçekten Kim? : “O Gece”…

“O Gece” oyununu izlemek için koltuğuma oturuyorum… Sahne dekoru içinde çerçeveler var. Çerçevelerin arka tarafında ayna… Platform büyük ve ortada çerçevenin alanını belirliyor… Tavan bölümünden aşağıya doğru sarkan avize… Seyircilerin büyük bölümü ellerinde ki cep telefonları ile sahnenin görüntüsü alıp, anında sosyal medyadan paylaşımlarda bulunuyorlar… Anımızı bizi izlediğini sandığımız geniş bir arkadaş ya da sosyal medya arkadaşlarına paylaşılıyor. Anında selfiler çekiliyor, selfiler ortak arkadaşlara gönderiliyor…

Oyun başlama anonsu duyulduktan sonra hemen başlayan bir müzik. Sahneye sağdan soldan gelen oyuncular. İki ayrı bölüm ayrı dünyaları sembolize ediyor diye içimden geçiriyorum. İki ayrı dünyanın birbiri ile ilişkisi oyunun akışı içinde kafamızda oluşan soruların giderilmesi ile açığa çıkacaktır…

Zengin bir çift evlilik için gün saymaktadır, evlilik için verilecek yemekte kimlerin hangi masaya oturacağına kadar her şey planlanmaktadır. Elit bir çevre, elit çevrenin elit konukları… Ahu ve Erdem çiftinin ilişkisini etkileyen bir pürüz vardır ve o pürüz oyunun sonunda ortadan kalkacaktır… Oyunun kurgusunda işlenmiş ve merak uyandıran bir sorun. Sorun yumakları ve sorunun çözümü oyunun kurgusunu ve omurgasını oluşturuyor…
İkinci ailede ise sorunları vardır, hem ekonomik hem de yaşama bakışları ile ilişkilidir. Mutsuz bir çift: Sıla ve Ulaş… Ulaş hiçbir işte dikiş tutturamamış, sorunlarını evine taşıyan ama aynı zamanda ekonomik olarak evin düzenini bozan konumdadır. Sıla bu işi sonlandırmak istemektedir ve kafasında çözdüğü evliliği artık bitirecek resmi bir başvuru yapması kalmıştır… Onların sorunların çözüm yolları oyunun içinde bir gizem olarak durmaktadır.

Sorunlu ilişkilerinden kaçarak bir araya gelen Sıla ve Erdem, umudu birbirlerinde ararlar. Ancak acemice geçirdikleri ilk gece de olanlar olur. Sıla’nın nefesi kesilir, olduğu yere yığılır, kalır. Ölüm ve ölüm karşısında çözüm yolları arayışı içinde Erdem, ölüm anını yeniden kurgular ve o kurgusunu mahkeme önünde de savunur. Kendisine yardım eden ortağı ile hikayenin değiştirildiğini seyirciye gösterir… Bütün bu işlerden habersiz olan Sıla’nın eşi çaresiz bir şekilde bu çözüm karşısında boyun eğecek ve başta yaratılan sorunların çözümü ekonomik gücü elinde bulunduranların arzuları yönünde ve onların çıkarlarına uygun çözülecektir…

Oyunun genel konusu ve akışı bu şekildedir, şimdi bunu okuyanlar oyuna gitmeyeyim, nasıl olsa konuyu anladım diyebilir. Ama tiyatroya sadece oyunun konusunu anlamak için mi gidilir? O zaman oyucular sadece anlatıcı konumda olur. Sahneye biri çıkar o kadar oyuncuya gerek olmadan öyküyü anlatır ve anladınız artık salonu terk edin diyebilir. Bu suretle tiyatroya sadece oyunu konusunu anlamak için gidenler için sorun zaten baştan çözülmüş olur! Ama tiyatro sadece konu değildir, o andan alınan ve size ulaşan duygulardır… Oyuncuların performansı, onların ustalıkları… Bu ustaları yönlendiren yönetmen, ışık, dekor, sahne tasarımı, kostüm… Kısaca tiyatro sadece konu değildir, konu öyküdür ve öyküyü kitap okuyarak da ulaşabilirsiniz, her tiyatro eserinin kitabı ya da teksti bulunur, onu alıp okuyarak tiyatroya gitmeden oyun hakkında hayal gücünüzün size verdiği olanaklar içinde anlamaya çalışırsınız… Ama tiyatroya bir seyirci dekoru görmek için de gidebilir, onun yanında seçilen müzik, seçilen ışık ve kurguya uygun kostüm, hepsinin önünde oyuncu seçimini ve oyuncuların birbiriyle etkileşimini deneyimlemek için de. Örneğin, yönetmenin oyunu sahneye koyarken tercihleri nelerdir? Acaba oyuncu tercihlerini yönetmen kendi özgür iradesi ile mi yapmıştır  yoksa sahneye koyan  prodüksiyon firması mı? Evet, işin bir ticari boyutu vardır ve her ticari işletmenin hedefi para kazanmaktır… Profesyonel bir tiyatro sahneye terini, yorumunu bırakır ve seyircinin hoşlanacağı ve reklamını yapacağı bir seyirlik sahnelemeye çalışırken varlığını sürüdürecek bir gelir elde etmeyi de planlar elbette. Ve nihayet bütün bu bileşenler üzerinden her tiyatro kendi seyircisini yaratır…

“O Gece” oyununun bana yansıyan boyutu; oyuncu, kostüm, sahne dekoru, ışık, müzik bütünlüğü oldu… Tiyatro eleştirisini genelde emeğe saygı çerçevesi içinde yaparım, beğenmediğim oyunlar hakkında yazmam, çünkü benim sübjektif bakışım ve seyrettiğim oyunun o günkü temsilinin kötü olmasını rastlantısal olayların bana yansıması olarak algılarım. Böyle durumlarda, fırsatım olursa oyunu tekrar  izlerim ama yine de yazmam, çünkü oyunla ilk karşılaşma bende negatif bu önyargı oluşturmuştur… Biliyoruz ki önyargılar bir şeyi olduğu gibi görmemiz engeller…
Öncelikle oyunun yönetmeninden başlamak isterim, ince ince oyunu öyküsüne uygun olarak kurgulamış, emek vermiştir… Eline aldığı öyküyü en iyi bir şekilde sahneye taşımaya çabalamıştır… İşi çok zordur, elbette araştırarak, soruşturarak kendisine sunulan aday oyunculardan oyuna uygun oyuncu seçecektir. Oyuncuların birbirleriyle uyumlu olmasını gözetecektir.  Rejisörlük tecrübeleri ışığında, oyuncuların performanslarını daha önce görmüş olmak zorunda olduğunun bilincindedir… Katalogdan oyuncu seçemez… Sahneleme esnasında oyuncular arasındaki denge ve uyumu yakalamaya çalışacaktır. Örneğin, ses uyumu çok önemlidir, bir oyuncunun çok sesi yüksek çıkarken, diğerinin sesi çok kısık olduğunda oyunu arka koltukta seyreden seyirci bir oyuncunun sesini rahat algılarken, diğerini sadece fısıltı olarak duyacaktır ve seyircinin algısı üzerine bir baskı oluşturacak, hatta belik onu oyunda koparacaktır… Sahneye oyuncular sorunsuz çıkmak zorundadır, birbirlerinin oyunlarını güçlendiren ve destekleyen konumda olmalıdırlar; çünkü sahnede bireysel başarı yoktur, bireysel gibi görünen başarı da aslında ortak başarının bir yansımasıdır. Örneğin arabesk ses sanatçılarının başrol yapıldıkları filmlerin yan rol oyuncuları genelde usta oyunculardan seçilir ki, usta oyuncunun performansı ve ustalığı başrolde oynayan deneyimsiz arabesk sanatçısını görünür kılsın… Ama sinemadan farklı olarak, tiyatro canlı bir sanattır ve sahnede her türlü aksilik yaşanabilir…  Usta oyuncular, sahnede seyirci karşısında oynarken sadece kendi rolleri ile ilgilenmez, arkadaşlarının performanlarını ve seyirciye giden duygu yoğunluğunu da güçlendirirler. Çünkü, tiyatro yapısı gereği komünaldır, ortak emek üzerine başarı elde edilir…

Öte yandan, sahnedeki dekor oyuncuya rahat hareket etme alanı bırakmalı, mümkün olan en az eşya ile en çok vurgu yapacak şekilde düzenlenmeli, metni beslemeli, soyutlanmış ama somut olmalıdır… “O Gece”de dekor verimli kullanılmış, bölümler arası geçiş, sahnede zaman kaybettirmeden, yani işlevsel olması açısından başarılı tasarlanmış. Işık dekoru desteklerken, oyuncuların mimiklerini ve hareketlerini öne çıkarmış ve öyküye uygun olarak seyirciyi yönlendirmesi açısından da başarılı olmuş. Işık tasarımı ve avizenin renk değişimi bana göre iyi düşünülmüş…

Oyunun konusunu öğrenen seyirciler, kendileri ya da çevrelerinde yaşanmış olaylarla oyun arasında bir köprü kurabilirler. Belki de magazin dünyasına düşmüş ve üstü kapatılan bir cinayetle ya da magazincilerin çok hoşlandığı çok konuşulan olaylardan biri ile bağlantı kurabilirler, ucu açıktır… Sonuç bölümlerinde, ürettiği soruları kendisi yanıtlamayı tercih eden ve  seyirciye kendi sorularını yanıtlama şansı bırakmayan bir oyun olarak gördüm. Oyun belki de ölüm sahnesinden sonraki mahkeme sahnesi ile sonlanabilir ve oyunun sonunda seyirci kendi soru ve cevapları ile başbaşa kalabilirdi… Suçlu gerçekten kim?

Hoş vakit geçirebileceğiniz bir oyun izledim, emeği geçenlere teşekkür ederim…

İsmail Cem Özkan


Oyunu Künyesi: 
Yazan: Özlem Saraç
Yöneten: Bilge Emin
Sahne-Işık Tasarımı: M. Nurullah Tuncer
Kostüm Tasarımı: Senem Gelgi
Dramaturg: Günay Ertekin
Koreograf: Aslı Öztürk
Yönetmen Yardımcısı: Ekin Deniz Görk
Cast: Gülden Avşaroğlu
Oynayanlar:
Şencan Güleryüz
Begüm Birgören
Tolga Güleç
Gözde Çığacı
Cahit Gök


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.