Toplumun tüm geleceği çöle bırakılmasın!
Henüz toplum ne olduğunu tam kavrayamadan kendisini sınırı
aşan askerlerin sesleri ve onlara eşlik edenlerin tekbir sesleri içinde buldu.
Halka söylenen şey “sınırın öteki yanını güvenceye alacağız.”
Savunma Bakanlığında hazırlanan senaryo canlı yayın ile 9
Ekim 2019 günü öğleden sonra 4’de top sesleri ve camilerde ‘Fetih Suresi’ ile
uygulanmaya kondu… Her şey plana uygun şekilde devam ediyor deniliyordu canlı
yayın ile… Hareketin henüz başında tek yürek, tek bakış açısı olacağı kabul
edilmişti, eleştiri hakkı yoktu, farklı düşünenlere karşı gece yarısı, sabaha
karşı gözaltılar başlanacağı duyurulmuştu ve uygulanmıştı da…
Spor sahasında, sokakta askere selam durulacaktı, her
yer/şey seferlik için hazırdı…
Savaşın beklenen senaryoları yanında bir de beklenmeyen
senaryoları uygulanmaya konmuştu, çünkü savaş taraflar arasında olan
bir şeydi ve her tarafın kendisine uygun senaryosu vardı. Suriye konusu ise çok
taraflıydı. Taraflar birilerini işgal için ortam hazırlarken yaşanmış tüm
savaşın suçu ve yaptıkları tüm pis işler işgalcinin üzerine yıkılacak ve
kendileri bu hibrit savaşından ‘masum, kahraman’ olarak çıkacakları
bir senaryoyu uygulamaya koyuyorlardı. Her tarafın kendisine uygun senaryosu
vardı ve çok karmaşık ilişkilerin sonucunda zafer kazanlar kendi tarihini
yazacaktı. Elbette yenilen de “yenildik” demeyecek o da kendi iç kamuoyuna
‘zafer naraları’ atan bir yaratılmış gerçeği sunacaktı…
Tüm dünyaya duyura duyura yapılan harekat yapanlar
senaryoları gereği sanıldı ki karşısında “bir güç” var, silahları ABD verdi,
biz silahları ABD'de verse büyük bir güç ile ezer gideriz. Ama işin rengi öyle
olmadığı ilk sefer yapılırken verilen tepkilerden anlaşılmaya başlanmıştı.
Masa başında yapılan hesap ne yazık ki savaş alanında ki
siyasi oyunlara uymadı.
Hesapta olmayan ve bir biri ile hiç bir zaman anlaşamayacak
olanlar birden tek bir yumruğun parçası oluverdi. Ekonomik anlamda her
zaman arkamızda olması gerekenler bile savaşı/harekatı/işgali kınayan
tasarılarda yer alması bile bu işin hesaplarında bir hata ya
da birilerin oyunun içinde piyonuna dönüşüverdik.
Şah olmayı planlarken, piyona dönüşmek savaş alanında...
Kaddafi iktidarını kaybetmeden
önce Eiffel Kulesini gören yerde çadır kurulmasına izin verildi, İtalya’ya
İtalyanların astığı Arap lider Ömer Muhtar'ın fotoğraf ile girmesine izin
verildi. Kaddafi kendisini çok büyük gördü, dedi "benim çılgınlıklarımın
karşısında bunların sesi, soluğu çıkamaz, ekonominin musluğu bende!" Çok
kısa bir zamanda ‘hibrit savaşı’n kahramanları (Kaddafi’nin en yakın adamaları)
Kaddafi’yi yakalayıp işkence içinde öldürdüler…
Oyunun şahı, bir akşamüstü piyonu olmuş ve oyun dışına
atılırken üzerine toprak bile serpilmemişti...
Emperyalizm kavramını üzerinde taşıyan güçlerin yüzyıllık
birikimi ve sömürge döneminden alınmış binlerce yıllık büyük bir miras var,
öyle bir birikimin içinde binlerce olasılık ve o olasılık içinde ne zaman
düşman, ne zaman dost olunacağı yazar… Hitler bile emperyalist oyun içinde
piyon olacağını bilemedi, bir bodrum katta sevdiği kadın ile intihar ederken…
Savaşın yeni yüzü olmuştu ‘hibrit savaşları’. Kendileri
savaşmıyor, kendi çıkarları için çıkarları uygun insanları/grupları/cemaatleri
çıkar karşılığında taraf yapıyorlar ve savaştırıyorlar, daha doğrusu katliamlar
yaptırıyorlar.
Yıllardır hibrit savaşları yaptıranlar ellerinde o
kadar çok veri topladılar ki, savaşın muhatabı olanlar yani diğerleri/ötekiler
yaratılmış destanlar ile oyalanırken.
Hayaller dünyası içinde TV dizileri yaptıranlar, o TV
dizisinde olanları gerçek sanarak sefere çıkınca, gerçek duvarı ile kısa sürede
karşılaşmış olması bile şans, çünkü yol yakınken daha fazla çöl kumuna batmadan
geri dönüş için henüz olanaklar var…
Birinci dünya savaşında geri çekilen askerimizin demiryolunda bırakılmış
yenilgisinin iz düşümleri bugünlerde sanırım çürümeye terk edilmiş
halde duruyordur… İngilizlerin ünlü casusu Arabistanlı Lawrence başarı olarak
gösteriyor Suriye çöllerinde ki demiryoluna saldırılarını… Anılarını
okumak serbestti ama sanırım bir zamanlar onun üzerine yapılan film ülkemizde
ya yasaklanmıştı ya da sansüre uygulanarak gösterilmişti.
Tarihte yaşananları yok saymak ile yok olmadığını hepimiz
biliyorduk ama okumayanlar için yok sayılıyordu, kahramandık yenilirken bile…
Savaşta taraf olanlar çıkarı çatışanlardır. Ölenler genelde
çıkarı olmayanlardır.
Kirli savaşta her türlü kirli ve karanlık iş olur. Kim kimi
vurdu, kim nereye ateş etti, kim savaşı genişletmek istedi gibi bilgiler savaş
bittikten sonra vicdanı kanayan birileri bir şeyleri sızdırdığında öğreniriz.
Savaş her zaman çift taraflı, karşı düşman ile savaşılıyor gibi gözükür ama
propaganda amaçlı ortam yaratmak için bir taraf öteki taraf gibi gözüküp
kendisine kurşun sıkabilir, önemli olan kamuoyudur...
Kurgulanmış röportajlar/açık oturumlar/ tartışma programları
savaş stratejisi olarak yayınlanıyor. Kurgusal gerçeklik yaşananların üzerine
örtülen bir bez parçası gibidir… Bu propagandaya tabi olanlar her yaşananı ve
söyleneni gerçek gibi algılar ama gerçek kapalı odalarda yapılan
pazarlıklardadır… Sonuçta pazarlık sonucu açıklanan ve kabul edilen anlaşmalar
olarak kabul ederiz gerçekliği, kısaca kurgusal gerçeklik içinde yaşamaya devam
ederiz…
Her şey masum olarak yansıtılır, ülkenin geleceği ve beka
sorunu olarak vurgulanır. Osmanlı son savaşına çıkarken atılan nutuklar ve
alınan kararlar bugünlerde kitap sayfalarında haykırıyor ama dönüp okuyup ders
çıkaran pek yok gibi, çünkü başarıya ihtiyaç var ve bu başarı en kısa zamanda
olmalıdır…
Sefere çıkan askere "ayağın tozu ile geri dön"
denir, ama gelirken ayağındaki postalda kan izi olur. Masum gider bir anlamda
‘katil’ olarak döner, çünkü aldığı emir öyledir... Savaşta devlet adına insan
öldürmek kutsanır ama sonuçta bir insan öldürdüğün zaman kanuni ya da kanun
dışı olmasının pek önemi yoktur, birey üzerinde travma aynı derecede etkili
olur… Olaylara duygusal bakanlar gerçeklikten kopar ve nefret söylemini ve ülke
içinde öteki gördüğüne karşı linç kültürünü geliştirir. Son günlerde Kürtçe
konuştuğu için gençler ve yaşlı insanlar saldırı altında kaldı, bir otobüs
muavini öldürüldü.
NATO uyarmış, NATO üyesi ülkeler uyarmış, “çekil” demiş.
Birleşmiş Milletler yayınladığı bildiride savaş suçu kavramını
anımsatmış, söz arasında ‘sonun mahkeme’ uyarısını hafiften belirtmiş.
Çıkar çatışmasında hiçbir kural tanımadan kirli savaş
yöntemlerini emperyalist devletler rahatlıkla uygularken, emperyalist devletler
ile kendisini eş gören yarı sömürge devlet uyguladığında tavırlar farklı
olur ve dünya tepki duyar. En kısa zamanda dünya kamuoyu / devletleri suç
işlediğine inanılan yarı sömürge devleti /liderini cezalandırmak için harekete
geçerler, eğer boyun eğmez ve yaptığında ısrar ederse. Yugoslavya’nın
parçalanmasında rol alanların nasıl ki savaş suçu işledikleri için mahkemeye
çıkmış ve tüm mal varlıklarına el konulmuşsa, bugün yöneten, asker selamı veren
tüm sporcularda bu suça ortak oldukları kabul edilip yargılanabilir denmektedir
yayınlanan bildiriler ve alınan kararların satır aralarında...
Bu savaş/harekat bir an önce bitirilmeli, sınırı geçenler
kendi sınırına çekilmelidir… Çünkü o sınırların gerçek sahipleri sınırlarına
geldiğinde ister istemez başka güç davet edilmediği zaman “işgalci” olarak
tanımlanacaktır, çünkü dünyanın kabul ettiği meşru hükümet ve devlet sen
tanımasan da istersen lideri için “savaş suçu işledi, terörist” demiş olsan da
pek değeri yoktur…
Daha önce yakın tarihte başka ülkelerde yaşanmış deneyimlere
bakarak diyebiliriz ki, bütün uyarılara rağmen birileri için ‘yanlış’ olarak
tanımlanmış atılan adımlardan bir an önce dönülmelidir, çünkü eğer birileri
dönmez ise sonucu bizler çekeceğiz. Uyarıları kulak arkası edip “nasıl olsa
bize bir şey olmaz” mantığı içinde hareket edenlerin sonları kısa tarih içinde
çok örneği vardır...
Beklentileri olan ama gücü olmayan politikacılar gerçekleri
değil, kafasında oluşturduğu hedefine giden haritayı/izleri izler, genelde
hayal kırıklığı ile sonuçlanır...
Suriye iç savaşı ve son yaşananlar sonrasında dünya lideri
konumunda olan Trump; "bin yıllık düşmanlar son defa meydanda bir
biri ile savaşsın, nasıl olsa son noktayı ben koyarım" diye
düşünüyordur...
Birileri için kardeş kanı dökmeden, siyasi çözüm yapılacak
ortam yaratılmalı ve yüzyıllık tarihimizin en yumuşak karnı olan sorunlar iç
siyasetimiz içinde çözülmelidir. Eğer ülkemiz içinde sorunları çözmüş, eşit
koşullar altında yaşayan haklar, çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı ve de en
önemlisi ekonomik olarak gelişmiş, üreten bir ülke yaratırsak, sınırların
hiçbir yanından iç işlerimizi zorlayacak hareket olmaz, olursa dahi ülke içinde
taban bulamayan saldırılar hiç iz bırakmadan yok olmaya mahkumdur. İç
işlerimizin kötü olduğunun bir anlamda itirafıdır sınır ötesine yapılan
“güvenlik” amaçlı seferler…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.