Galata Gazete


7 Mart 2024 Perşembe

Cevapsız soruları düşünürüm…

Cevapsız soruları düşünürüm…

Yakın geçmişe dair bir çok şeyi düşünürüm ama bir türlü cevabını da bulamam.

Onlardan biri ve belki de en önemlisi bugünler için atılan adımların başlangıcı olarak 1. Dünya savaşı öncesi ve sonrası karanlıktır benim için. O dönemin o kadar çok belirsiz ve üstü kapatılan olayları vardır ki, bizi el yordamı ile arayışa itekliyor. Küreselleşme ve yabancı kaynaklara ulaşma olanağı olunca karşılaştırmalı tarih yaşadığımız ana dair bakışımızı da belirlemeye başladı.

İzmir işgali ve süreci karanlıklar ile doludur, resmi tarih hep kahramanlık hikayelerini anlatır, bir anlamda destanlar ile tarih yazılır. Gerçekler yazılanlar ve bize anlatılanlar gibi midir?

İşgal bir devletin doğuşu için ilk kıvılcımdır.

Birinci Dünya Savaşını yenilgi ile atlatmış Osmanlı İmparatorluğu dağılmaktadır ve yeni devlet İzmir işgali ile bir anlamda kurulması garantilenmiştir. İzmir işgali olmasaydı Samsun'a çıkan İttihat ve Terakki Partisinin kadrolarının önü açık olur muydu?

Halkı yenilgi sonrası savaşa ikna edebilirler miydi?

Büyük olasılıkla savaş yorgunu bir halkı yeniden cephede savaşmak için edemezdi. Kurtuluş ya da kuruluş elde kalanlarla idare eden bir devlet olurdu ama sorunlar çözülemeyeceği için bir "Türk Sorunu" Avrupa politikası içinde hep varlığını koruyacaktır...

 Avrupa için Balkanlarda ve orta Avrupa içine yayılmış bir “Türk Sorunu” vardır. Balkanlarda oluşturulan devletçikler ile Türklerin (Müslümanların) Avrupa’dan Anadolu’ya göçü çete savaşları ile “zor” ile olmuştur...

Zor ile kovulanların bir devleti olacak mıydı?

Anadolu’ya zor ile gönderilenlerin bir devlet geleneği ve kültürü vardır, Anadolu ise o döneme göre unutulmuş topraklardır ve orada da "eşkıya" kol gezmektedir... Peki, eşkıya kime diyorlardı? Hıristiyan ya da gayr-i Müslimlerin hepsine genelde resmi kayıtlarda ve halk arasında Ermeni diyorlardı. Onlara yakın zamanda ilk dersi Abdülhamit Hamidiye Alayları ile vermişti ama onları bu katliamlar ve gözdağları durduramamıştı...

Eşkıya tıpkı Balkanlardan gelen Türkler gibi göçe zorlanacaktı…

Balkanlardan tehcir edilenleri temsil eden siyasi güç, Anadolu’daki yaşayanların büyük bir bölümünü de tehcir edecekti…

Birinci dünya savaşı yenilgi ile bitmiş, İzmir Yunan Krallığı tarafından işgal edilmişti...

Yoksul, köylü Yunan halkının ordusu başarılı olma ihtimali azda olsa vardı ama tüm lojistik, silahlar İngilizlerin elindeydi, onları verdiği mermi kadar mermileri, onların izin verdiği kadar gidebileceklerdi... İşgal edilen bir nokta değildi, her ilerleyiş kontrolü imkansız kılıyor ve zafere diye gidilen yol yenilgiye doğru koşu oluyordu...

Yunanlılar yenilecekti, çünkü geniş toprakları kontrol edecek ne güçleri ne de imkanları vardı...

Çete savaşları, düzensiz oluşturulan cepheler, vur kaç taktikleri ile zayıf olan daha da zayıflıyordu...

İngilizler için ise bir daha kendileri için “ayak bağı” olmayacağı bir yeni devlet oluşturma projeleri arasındaydı...

Mudanya'da mütarekesinde Yunan generali dışarıda bırakarak bir anlaşma yapılır.. Savaşsız, çatışmasız bir geri çekilme karara bağlanır...

Devletin merkezi artık Ankara’dır, kabul edilmiştir, muhatap alınmıştır...

Bursa'dan, Balıkesir’den, Çanakkale’den, Tekirdağ’dan, Kırklareli’nden çekilme sorunsuz olacak, çekilen yerler yaklaşık bir hafta sonra Türk askerleri tarafından doldurulacak, boşlukta oluşan yerelde yaşanan katliamlar, linçlerin önü alınacaktı....

Güç sahibi olanlar birden mazlum olmuştur, güçler değişince olan orada yaşayan "ötekileştirenler" olacaktır.

 Yunan işgalinde öteki olan Türkler, Yunanlılar gidince "öteki" bu sefer Rumlar olacaktır...

Roller değişimi birden ve ani değildir ama linç, paylaşım, işgal artık öteki olanın toprağındadır... Malına, mülküne, savaş ganimeti görülen çocuklarına doğru yapılacaktı...

Dereler, mağaralar birer infaz merkezi olacaktır, gözden uzakta ama sesler ile neler yaşandığından herkesin haberi olacaktır... Kiliseler camiye, çanlar eritilmeye gidecektir... Önce isimler değişecek, sonra tarihi unutturulması için geçmişten gelen yapılar ya yıkılacak ya da değiştirecektir...

Peki, kafamda oluşan soru şu; neden İzmir işgali öncesinde İstanbul bir Yunan şehri yapılmasına izin verilmedi?

İzmir Yunanlılar için çok öncelikli olduğu yer değildir, daha öncelik patrikhanenin olduğu yerdir, fakat nedense ikinci öncelikli olarak uydurulmuş "büyük Yunanistan" masalı ile krallık yel değirmenine saldıran Donkişot gibi Çeşme'de yer alan yel değirmenlerine saldırmasına izin verildi?

O zamanın ruhunda demografik yapı değiştirmek olağandır...

Sürekli ve dinamik değişimler "tehcir" ile olmakta, tehcir yolu ise katliamlar ile doludur...

İstanbul yeni devletin başkenti olmasına da izin verilmedi...

Ankara yeni devletin başkenti oldu ama neden Yunanlılar ilk etapta İstanbul'dan ayrılmaları için politika geliştirmedi de zamana yayıldı? İstanbul'daki “ötekilerin” nüfusu cumhuriyet tarihi içinde sürekli azalmaya devam edecektir.

İstanbul, Lozan Antlaşması ile "azınlık" kavramı ile Hıristiyan Ermeni, Rumlar ve Yahudiler güvence altına alınırken, örneğin Yezidiler, Süryaniler, Aleviler gibi bu toprakların köklü inancını taşıyanlar yok sayıldı?

Doğu Roma devletinin İstanbul’da Yunanlılar tarafından canlandırılması fikrine İngilizler neden karşı çıktı ve orayı bir çatışma alanı olmaktan çıkarıp, siyasi pazarlık alanı yaptılar?

Mudanya antlaşması Lozan’ın kapısını açmıştır ve orada siyasi sınırlar belirlenmiştir...

Mudanya olmasaydı Lozan olamazdı...

Tarih resmi yazıldığı gibi değildir ama resmi tarih neden hep satır aralarında gizlediği gerçekleri soru olarak sorulmasına dahi izin vermez?

İngilizler yaparken gizlidir her şey, ama zaman gelince gizli olanlar açıklanır, fakat hepsi yine de açıklanmaz, gizli kalan hep gizli kalınır, çıkarlar izin verildiği kadar açıklanır...

İzmir işgali yerine Yunanlılar İstanbul'u işgal etmiş olsalardı, Atina yerine İstanbul’u başkent ilan edebilirler miydi?

İzmir işgali kontrol edilemeyecek topraklara yayılmak anlamına geldiği gerçekken, Marmara’dan gelen bir işgalin daha az alanda daha stratejik alanı kontrol etmek anlamına gelmiyor muydu?

İstanbul işgal altındaydı, fakat izin verilen etkinlikler oluyordu, zor ile bastırma yerine kontrollü şekilde hareket etmelerine göz yumuluyordu... İşgal altında grevler, mitingler, yeni siyasi partiler kurulurken, işgalciler ile yurtseverler arasında büyük çaplı çatışma olmuyordu...

İngiliz’in odunu sonra çıkar mı oyunu?

Tarihin o kadar çok bilinmeyeni var ki, nereden bakarsanız bakın hep karanlık ve anlaşılması zor ama hissedileni bol olan bir alandır…

Yakın tarihimizde cevapsız soruları düşünürüm… bugünü anlamak için geçmişi bilmek gerek ama geçmiş çok muğlak ve karanlık noktalar ile dolu…

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.