Galata Gazete


5 Mart 2025 Çarşamba

Devletlerin onuru olur mu?

Devletlerin onuru olur mu?

Zelenski’nin bir proje lideri olarak Ukrayna’ya atanmış olduğu iddiaları dillendiriliyor. Peki, onun gelişini hazırlayan Nazi örgütünün, Yahudi Zelenski’nin arkasında olmasını nasıl açıklıyorlar? Naziler, yenilgi sonrası Amerika’daki sağ gruplarla içli dışlı olmuş ve küresel olarak örgütlendiklerini yıllar önce “neo-Nazi” kavramıyla ilan etmişlerdir. Eski Nazilerin düşmanları yerine yeni düşmanlar yaratılmıştır.

Amerika’da KKK (Ku Klux Klan) örgütü, Protestan mezhebi ve beyaz ırkın üstünlüğü üzerine kurgulanmıştır. Orada Yahudi düşmanlığı olanlar, Ukrayna’da Yahudi birinin lider olarak atanması için ortam yaratmıştır. Trump, beyazların üstünlüğünü savunan bir sağ örgütün adayı olarak gösterildi ve seçim sonrası yenilgi ile başlayan Kongre baskınıyla bu durum gözler önüne serildi. Peki, onun alternatifi olarak sunulan Biden’ın, Ukrayna’da oğlu üzerinden biyolojik ve kimyasal silah üretimi üzerinde çalıştığı iddiaları, Rus işgaliyle birlikte ortaya serildi.

Ukrayna, Rus gücünün test edileceği bir alan olarak görülmüş ve Nazi hareketinin Ukrayna içinde özgürce örgütlenmesi, sembollerini kullanmasıyla Rus güçleri kışkırtılmış ve işgal kaçınılmaz hale gelmiştir. Peki, Ukrayna’daki faşist gruplar tüm bunların bilincinde miydi? Ukrayna, faşizmi en açık ve kanlı şekilde yaşamış bir ülke olmasına rağmen, faşizm orada kök bulmuş ve örgütlenmiştir. Bunu bir proje olarak başardılar ve bu projenin senaryo yazarı bellidir: Amerika’da kapalı kapılar ardında, kapitalizmin tek lideri olma hedefiyle bu proje gerçekleştirilmiştir.

Savaş en kanlı sürecini yaşarken, ülke en önemli maden yataklarını kaybederek fakirleşmiş, tüm bütçesi dış yardıma muhtaç hale gelmiştir. Düyûn-ı Umûmiye resmî olarak Ukrayna’da bir büro açmadı, ancak Osmanlı döneminde İstanbul Lisesi binasında öğrencileri dışarı atarak Osmanlı bütçesine el konulduğu gibi, Ukrayna da benzer bir duruma düşürüldü. Osmanlı Sultanı bile bir şey almak istediğinde bu bürodan izin almak zorundaydı. Kısacası, Osmanlı’nın yaşadıkları şimdi Ukrayna’ya yaşatılıyor ve bu durum ekranlar önünde alenen yapılıyor.

Devletler, ekonomisi olmayan bir ülkenin liderine her türlü hakareti yaparak o ülkenin onurunu hiçe sayar. Fakir ülkenin kabadayısı olmaz; olduğu an ona ya bir mektup gönderilir ya da istihbarat üyesi gazeteciler aracılığıyla hakaret edilmesi sağlanır. İlk ateşi gazeteciler yakar! Ukrayna devletinin onuru, Zelenski gibi bir proje lideri koltuğa oturtulduğu gün ayaklar altına alınmıştı. Artık gizlenmesi gerekmeden Ukrayna’nın toprakları ve madenleri emperyalist devletler tarafından parçalanıyor.

Osmanlı da parçalandı ve geriye kalan topraklarda uysal bir devlet oluşturuldu. Sömürgeci devletten ulus devletine geçiş sağlandı ama "yeni sömürge" anlayışı devam etti. Yeni devlet, içinde yaşayan tüm farklı kültürleri ya yok saydı ya da asimile ederek resmi olarak kabul edilmiş tek bir ırk kimliği altında birleştirmeye çalıştı.

Ukrayna, uluslaşma sürecini Rus işgali sonrasında hayata geçirmeye çalıştı. Tüm Rus aydınlarını, Rus edebiyatını ve heykellerini ya yıktı ya da yok saydı. Ülke içinde Rusça konuşmayı yasakladı. Sovyet tarihini reddeden Ukrayna, faşist bir geçmiş yaratamayarak köksüz ve lidersiz bir ülke konumuna geldi.

İsmail Cem Özkan

1 Mart 2025 Cumartesi

Güçlü, gücünden vazgeçebilir mi?

Güçlü, gücünden vazgeçebilir mi?

Öcalan, "silahsızlanma çağrısı" yaptı, "silahlı örgütü feshedin" dedi yandaşlarına... Bu, ilk çağrısı ya da ilk uygulanışı değil; daha önce de benzer süreçler yaşandı. Ancak benim merak ettiğim, Öcalan veya PKK'nın ne yaptığı ya da ne söylediği değil; devletin ve iktidarın atacağı somut adımlar nelerdir?

Bugüne kadar Kürtler, devlet katında reel olarak var. Geçmişin "kart kurt, kar ayak sesi" muhabbeti artık yok. Bunu Demirel ortadan kaldırdı ve Kürt realitesini kabul etti. Ancak ondan sonra somut bir adım atılmadı.

Evet, reel olarak varlar. Cezaevlerinde artık mahkumlar gözleriyle konuşmuyor; Kürtçe konuşabiliyor, savunma yapabiliyor. Ancak eski gelenekten (ulus devletinden) gelen bürokratların takdirine göre, siyasi iktidarın niyetine göre Kürtçe, "bilinmeyen dil" oluveriyor. Tutanaklara "bilinmeyen dil" olarak geçiyor ama herkes biliyor ki, o "bilinmeyen dil" Kürtçedir.

Kürtçe, realite olarak var; konuşanlar var ama hakları realite olarak var mı?

Bir iki küçük adım atıldı. Eskisi gibi kasetler, müzik parçaları el altından satılmıyor ama bunlar, resmiyette karşılığı olmayan, sadece reel olarak var olan şeyler. Peki resmiyette, yani yasal olarak olması gerekenler nedir?

Bunları alt alta yazıp, "Hadi bunun gerekliliğini yapalım" diyen bir siyasi irade yok. Sadece "süreci biliyoruz, istediğimiz gibi gidiyor" diyen ama açıkça ve resmen "bu süreci yöneten benim" demeyen bir siyasi irade söz konusu. Hep başkasına adım attırıyor; başarılı olursa sahiplenen bir siyasi irade.

Savaşı kimse istemez. Terörsüz bir ülkenin oluşmasının birinci koşulu, terörü ortaya çıkaran ve besleyen siyasi iradenin nötralize olmasıdır.

Devletin terörü, işlediği cinayetlerin failleri hâlâ yok. Cumartesi Anneleri evlatlarını aramaya devam ediyor. Galatasaray Meydanı'nda ellerinde resimleriyle çocuklarını soranlar var olduğu sürece her şey hep sözde kalmaya devam edecek.

Kürt açılımını Kürtler yapmayacak; iktidarı elinde bulunduran ve devlet mekanizmasını biçimlendiren siyasi irade yapacaktır.

Toplumun değişimi ve biçimlendirilmesini iç dinamiklerin sağlamasını gönül ister ama bizde dış dinamiklerin çıkarları, içteki değişimi belirlemiştir.

Kürt düşmanlığı ve Kürtlere karşı geliştirilen nefret söylemleriyle ne geçmişin üzeri kapanabilir ne de sorunlar ortadan kaldırılabilir.

"Ölümler durdurulsun" demek, siyasi, demokratik ve özgürlük kavramlarının ezilenler lehine değişmesi anlamına gelir. Peki, elinde güç olanlar, ellerindeki güçlerden taviz vermeye hazır mı?

İsmail Cem Özkan