Galata Gazete


25 Ağustos 2025 Pazartesi

Füzelerle Susturulan Halk: Yemen’in Acı Gerçeği

Füzelerle Susturulan Halk: Yemen’in Acı Gerçeği

Yemen denen bir ülke var diyeceğim de, Yemen’de devlet yapısı kaotik, ülke işlevsiz, bundan dolayı çağdaş bir "ülke" demek için bin şahit gerek. Çünkü halkı mezhep kavgası içinde; teknoloji dedikleri şey, İran’ın verdiği füzelerden ibaret. Uyuşturucu kullanımı yüksek, okuma oranı düşük. Okuyan insanın orada ne işi var? Çünkü “biat et, itaat et” diyen iki mezhebin arasında okuyana gerek yok. Çölleşmiş topraklarda, belinde bıçakla gezenlerin ülkesi...

Yemen, bizde bir türkü; acıyı, kavuşamayanı anlatır. Ama orada yaşayanlar için Yemen, muhtemelen başka anlamlar içeriyordur.

Yemen, son yıllarda füzelerle ve Körfez’den geçen gemilere karşı yapılan saldırılarla gündeme geliyor. Daha öncesinde ise iç savaşta taraf olan Suudi Arabistan’ın saldırıları, İran’ı arkasına alan başka bir mezhebin iktidar kavgası vardı. Mezhepler kavgası, devletlerin hibrit savaşıdır. Savaşan devletlerin kendi vatandaşları ölmez ama o sınırlar içinde yaşayan, karşı mezhepten insanlar Allah adına ölür ve öldürülür. Mezheplerde kazananlar hep din adamları ve din adına fetva verenlerdir. Ölenler ise, cennete giden yolun ölümden geçtiğine inanarak, o zaman diliminde dünyada ne yaşandığından habersiz bir şekilde ölür ve öldürür.

Yemen, İsrail’e zaman zaman füze atar. Peki, füze atar da halkına neden biraz refah, medeniyet, teknoloji sunamaz? Çünkü halkını o füzelerle uyutur. “Bak,” der, “biz İsrail’e baş tutan tek Müslüman ülkeyiz. Gururlanın, onurlanın!”

Radikal, cihatçı İslam anlayışında, gâvura atılan her şey Allah’ın yolunda, Allah’ın emirlerinin yayılması için yapılır. Gâvurun kim olduğu ya da kimleri kapsadığı önemli değildir. Çünkü her adım, sevap hanesine yazılır. İslam iç savaşından çıkmış ve henüz iktidarını kuramamış bir mezhebin dış düşmana, yani bir gâvura saldırması, iç kargaşanın üzerini örten bir örtüdür. Çünkü vatan, mezheplerden önce gelir! Halk, bu saldırılar sırasında gurur duyar, midelerini unutur; sevap işleyen liderlerinin selameti için dua eder...

Halkın kursağından yemek geçmez. Kuru bir somun ekmek bulan kendini mutlu sayar. Zengini zengin, fakiri ise tam fakirdir. Ölmeye ve öldürmeye hazır bir devletin insanları...

Savaşsız geçen zamanı yok gibidir; devlet kurulduğundan bu yana. Saldırılara zaman zaman dış güçler, zaman zaman içte yer alan mezheplerin alan savaşları damga vurur. İç savaşa taraf olan komşu Suudi Arabistan, zaman zaman füzeleri ve uçaklarıyla saldırır. Şimdilerde ise İsrail uçakları vuruyor. Tokat oğlana dönmüş Yemen; arada bir füze atar, halkının üzerine bomba yağar ama halk yine de gururlanır, onurlanır!

Yemen gibi ülkeler Ortadoğu’da çoktur. Onların mezhep kavgasına benzer kavgalar açık ya da gizli hep olur. Hepsi, İsrail düşmanlığında birleşmiştir. Suudiler elbette hariç; onlar Yahudilerin sadık dostlarıdır. Çünkü İslam, Yahudilik ve Hristiyanlıkla ortak kökenlere sahip, aynı semavi gelenek içinde yer alan bir dindir. Benzer töreleri, benzer dil yapıları olan kültürlerdir. Gelenekler, dinlerin emri gibi kabul edilir; sorgulanmadan uygulanır.

Peki, şimdi düşmanlık sinagog ile cami arasında mı? Elbette değil!

Bu, bir paylaşım kavgası. Kim nerede ve kendisini nasıl konumlandırıyorsa, dostluklar da düşmanlıklar da buna göre şekillenir.

Suudi Arabistan silahlanıyor. Kime karşı? Elbette İran’a ve Şii mezhebine karşı. Çünkü petrol kokan topraklarda Şiiler yaşar. Bu yüzden fırsatını bulduğu an bir iki Şii, Suudi kılıcı altında can verir. Can verilmezse Şiiler ayaklanır, Suudi toprakları parçalanır! Vatanın birliği, bütünlüğü ve bekası için zaman zaman Şii idam edilmelidir!

Ortadoğu’da siyaset, çıkarlar ve enerji üzerine kuruludur. Enerji kaynağı olmayan Yemen ise, kendi iç siyasetinde birlik ve dirlik sağlamak için zaman zaman füze atar. Sarayı vurulmuş? Sorun değil! Fakir halk, yeni saray inşa eder...

Söz dolaşır, gelir din devletlerine... Hangi din devleti olursa olsun – ister İsrail, ister İran, ister Pakistan olsun – hepsinin ortak özelliği, iç düşmana karşı girişilen savaş ve dış güçlere karşı geliştirilen nefret söylemi içinde yerini bulur. İstikrar, bu düşmanlara karşı sürdürülen savaş ve içte onların ajanlarına karşı yapılan bir cadı avı şeklinde devam eder. Bu düşmanlar var olduğu sürece de demokrasi ve özgürlük, kendi halkı için sadece sözde kalan, ulaşılması ideal olan kavramlar olarak yerini alır...

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.