Her an kendini kanıtla
Hayatımızı belirleyen şey, “Bugün performansımız nasıldı?”
sorusu olmaya doğru evrildi. Önceleri makinelerin performansına bakılırdı;
sonra işçilerin… Öyle ki, uyumasından boş zamanında ne yaptığına kadar her şey
araştırıldı. İşveren için daha “verimli” nasıl hizmet edeceği bile performans
çizelgesinin bir parçasına dönüştü. Performansı düşük olan ıskartaya çıkar;
çıkarmasa bile ilaç sanayisi devreye girer. Çünkü performansı artırmak için
artık her tür ilaç var: eczanelerde satılandan merdiven altı üretilene kadar,
hepsi aynı “mavi” vaatle sunulur.
Dün sanat galerisinde “performans” kelimesini kullanırken
bunu hissettim. Sergisiz galeri, yani boş alanın izleyicisi olmaz; geleni
gideni yoktur. “Her boşluk değerlendirilmeli,” dedim. Sonra fark ettim: Bu
düşünce bile performans mantığının ürünü. Çünkü çalışırken iş arayan daha çabuk
iş bulur; çalışan insanın performansı gözle görülür, değeri ona göre biçilir.
Sonuçta o çalışanın fiyatı da maaşıdır.
Eve geldim, televizyonu açtım. Aa! Neredeyse tüm programlar
performans üzerine kurulu. Her yarışmada yarışmacı performansıyla ölçülüyor;
biri göğe çıkarılıyor, diğeri gömülüyor. Hararetli tartışmalar, bağrışmalar…
Tüm TV programları performansına göre ayakta kalacak ya da yok olacak. Onlar da
içlerine aldıkları oyuncu ve yarışmacıların performansına bağlı. Kısacası
acımasız bir kapitalist düzen: Düzeni kuran belli, düzülmek için performans
sergileyen belli.
Sonuç mu? Hayatımızı artık performansımız belirliyor.
Performansınız yoksa cebinizde para da yoktur. Paranız yoksa nefes almanız bile
düzen için zarardır. Yok oluşunuz kaçınılmazdır: Önce görünmez hâle
getirilirsiniz, sonra unutulursunuz; bir köşede ölürsünüz ama kimse fark
etmez—ta ki kokunuz kapitalist düzeni rahatsız edene kadar.
Kapitalizm sizi her an ölçer; çünkü ölçtüğü anda sizi
mükemmel bir ham maddeye dönüştürür.
Performansın olmadığı yerde kâr yoktur; kârın olmadığı yerde
insanın hiçbir anlamı yoktur.
Doğal olan—durmak, düşünmek, dinlenmek, vazgeçmek, hata
yapmak, huzur aramak—kapitalizm için “verimsizlik”tir. Bu yüzden doğal olanı
yok eder, yerine yapay bir makine-insan prototipi koyar. Üstelik bu makineye
“özgürsün” der; ama verdiği özgürlük her an yeni bir performans talebiyle
zehirlenmiştir.
Çevremize bakışımız bile değişti. Artık başkalarını insan
olarak değil, birer “karşılaştırma verisi” olarak görüyoruz.
Performans dediğimiz şey insan için değil, düzen için
çalışır.
Ve performansımızın olmadığı gün düzen bizi hemen yok
saymaya hazırdır: Görünmez oluruz, unutuluruz, bir köşede yok oluruz. Yeter ki
kokumuz kapitalist düzenin burnuna ulaşmasın.
Kapitalizm insandan önce kârı, kârdan önce verimi, verimden
önce performansı düşünür.
İnsan ise bu zincirin en ucuna iliştirilmiş bir “kullanım
nesnesi” olmaktan öteye geçirilemez.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.