Galata Gazete


29 Mayıs 2017 Pazartesi

Sürgün!

Sürgün!

Yüzyıl önce sürgün olarak geldiğimizde anamın konuştuğu dili bugün ben konuşamıyorum... Sürgünler kültürleri yok etmesin, yaşasın dedikçe geldiğimiz ülkede uyum adında bizleri asimile edip yok ettiler. Kalsaydık sürgün edildiğimiz ülkede, belki anadilimizi konuşuyor olacaktık... Sürgün yapan mı, asimile eden mi bize zulüm yapmıştır? Anamın konuştuğu dilde bile düşünemiyorum, sorumu sığındığımız topraklarda yaşayanların dili ile cevaplıyorum…

Parası olanları koyduğu kurallar sonucunda sömürü daima var olur...

Her dönüş hüzünlüdür, her kavuşma sevinç... Hüzün yeşil tarlaları sarı renge, sarının da altın olanına dönderir güneşin ışığı. Tarlalar birden hasat zamanı yaşar, koparır kendisinden birer parça her gün batımında. Yeşil başaklar altına dönüşür, savurur kendisini esen akşam rüzgarının eşliğinde. Başak eğilir, gitmekte olan günün rüzgarı karşısında... Gün akşama döner, güneş başka dağların arkasına kendisini saklar, yıldızlar gökyüzüne hakim olur ama artık bizler sahte güneş ışıkları yüzünden görmeyiz... Dünya kaosa döner, doğa kaosun farkındadır, kendisince önlem alır ama bizler o hakaretsiz gibi duran dönüşümün farkında bile değilizdir, kar zarar hesapları arasında... Güneş son ışığını bırakır... Bizler güneşin bıraktığı son ışık altında gelecek güne hazırlanırız...

Hedefi kazanmak üzerine kuranlar, oyunun nasıl oynandığına dikkat etmez...

Dinler sermayenin elinde birer araca döndüğünde, özgünlüğü ve özgürlüğü ortadan kalkmıştır. Onun özgürlüğü ancak sermayeye hizmet ettiği sürece vardır ve sermayenin istediği şekilde halkın üzerinde uyutma işlevini yerine getirir. Dinlerin bu işlevi bilindiğine göre İslam dini adına dünyada cihada çıkanlar hangi sermaye grubuna hizmet etmektedir? Açık ve nettir, tröstleşen sermeye kendine yeni düşman yaratıp, ülkesinde gelişen muhalefet hareketi (örgütlü işçi sınıfı) yok etmek ve liberal ekonominin yaratmış olduğu ulus devletini yıkılışından sonra ortaya koyamadığı bir sistemin ve devletin ayakta kalması için kullanıldı. Bugün islamofobi gelişmişse liberal ekonomi ile direkt bağlantısı göz ardı edilmemelidir... Cihat’ın tek işlevi olmuştur, yıkılan devletin cenazesinin kakmasına izin vermeden devletler varlığını görüntüsel olarak korumuş olmalarıdır. Yıkılanın yerine yenisini koyamayan kapitalist ve emperyalist devletler içinde islamofobi bilerek ve istenerek geliştirilmesi için cihat seferlerine bilerek ve istenerek göz yumulmuştur. Cihat yüzünden en fazla Müslüman öldürülmüştür... Hem ölen, hem öldüren aynı dini inancın insanlarıdır... Bugün Suudi Arabistan ve diğer İslam devletleri sermeyenin isteklerini yerine getiren sadece maşa hükümetlerin zorba olduğu yerlerdir...

Acı çeken bir ana gözaltına alınıp daha fazla acı çekmesine sebep olunur mu?

Diktatörler kendi ülkesinde zalim, dışarıda mazlumdur... O yüzden zalim olduğu yerdeki imajı daha önemlidir... Dışarıda imajı yerdeymiş kimin umurunda... Elbette kredi verenlerin...

Siyaseten bir birine benzerler birbirini yok eder, çünkü sonuçta ego çatışması vardır...

Alamut Kalesi ulaşılmaz, içine sızılmaz diye bilinirdi, bugün temellerini bile zor buluyoruz...

Dilencinin çok olduğu sokaklarda fakirlik hüküm sürer. Fakirliğin hüküm sürdüğü yerde ise sistem sorunu olmaz. Sistem, çökmüş olsa dahi yaşamaya fakirlerin korkusu üzerinde varlığını devam ettirir...

Dilencinin çok olduğu yerlerde mazlum rolündekiler fırsatını bulunca hemen zalim olurlar.

Haksızlıkların hüküm sürdüğü zamanda “bana haksızlık yaptı” diye ‘onur’ mücadelesine girenlerin ülkesinde olmak nasıl bir duygu hala çıkaramadım... Çünkü haksızlık yaptıklarını düşünmeyenlerin hüküm sürdüğü yerde; sağduyu, hoş görü filan olmaz... Aşağıda biri acı çekmiş, halk vicdan kanaması geçiriyormuş önemli değildir onlar için... Vicdanları dağlayanların ülkesinde "vicdan yarası" sadece piyano, org eşliğinde söylenen düğün şarkısıdır...

Yemeğe değil adalete aç olanların ülkesine dönüşmek vicdan kanatan bir durum değil midir?

Kapitalizm önce hasta edip sonra iyileştirme vaadinde bulunur... Para aldığı sürece iyileşemezsin, paranız yok olduğunda ise her canlı bir gün mutlaka...

Zifiri karanlıkta mağarada yol gösteren sadece rüzgar ve hava akımıdır...

Kırılmanın yaşandığı, kırılma ile birlikte oluşan kaosun içinde düzülenler düzenlere tapıyor... Gönül rızası ile mi düzülüyorlar bilemiyorum ama Stockholm sendromu hayat bulmuş bir evrende yaşıyoruz…

Hala umudum var, değişecek bu kötü gidiş... Gidecek yalan ve dolan ile hükmünü sürenler... Gidecek elbette karanlık...


İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.