Kızıl bayrak yere düşmesin!
İşçi sınıfının bayrağı Amerika’da ki işçi sınıfı mücadelesi
sırasında ortaya çıkmıştır, Sovyetler de o bayrağı almış ve işçi sınıfının
devletinin bayrağı yapmıştır. Kızıl bayrak işçi sınıfının bayrağıdır ve tüm
ulusal bayraklardan daha yukarıdadır.
İşçi sınıfı bayrağını taşımak çağını anlamış ve baş
çelişkinin ne olduğunu bilmek anlamındandır, çünkü yaşadığımız çağın mücadele
alanını sınıf çıkarları belirlemektedir.
Burjuvazinin tek ve gerçek düşmanı işçi sınıfıdır ve onu
yaratanda burjuvazinin kendisindir.
Burjuvazi işçi sınıfını parçalamak ve bir arada mücadelesini
engellemek için ulusal kimlikleri ve işçi sınıfını ayrıştıracak her türlü
bahaneyi kullanır. Onların görevidir ve onlar bu sayede iktidarlarını uzun süre
ayakta tutacaklarını bilir. Şimdi ezilen haklar sınıf çelişkisi yerine kendi
kısa vadeli çıkarlarını öne alarak mücadele ederlerse, ancak burjuvazinin izin
verdiği alan kadar başarılı olabilirler. Onun dışında yenilgi kaçınılmazdır,
ezilmek mutlaktır... İşçi sınıfı devletinde uluslar kendi kimliklerini
geliştirmişler ve yaşatmışlardır, örneği mevcuttur. Ulus devletinde ise var
olan tüm kültürler ya yok edilmiş ya da asimilasyona uğratılmıştır. Entegrasyon
adı verdikleri şey de asimilasyona elbise giydirilmiş halidir. Entegrasyona
uğramış kültürler, başka toplum içinde yaşarken sadece ellerinde dansları
kalmış ama şarkıları devletin resmi dilinde söylenmektedir.
Burjuvazinin yani kapitalizm bayrağı, dili, dini, coğrafyası
olmaz.
Burjuvazi yaşam ve düşünme biçimi küreseledir. Son yıllarda çokça
duyduğumuz ‘küreselleşme’ kavramı da burjuvazinin nihai hedefidir. Sermayenin
önünde ulus devletten kalan engellerin kaldırılmasıdır.
Burjuvazi henüz ulus devletini yıkalı yarım asır
geçmemişken, henüz küresel sistemlerinin hukuki düzenini kuramadılar. Buna
rağmen bir çok alanda başarılı oldular. Her türlü ulus devleti alışkanlıklarını
ve davranış biçimlerini yıktılar.
Burjuvazin başaramadığı tek şey küresel hukuk sistemidir,
adımlarını atmış, kurumlarını oluşturmaya çalışmaktadır… Ulus devletten kalan
tortular var olan dünyamızda yaşanan kaosun da temelini oluşturan sürece
bakarak diyebiliriz ki, ulus devleti içinde kalmış ve kendisini savunan devleti
koruyan, küreselleşme fikrine sadık ama henüz bu konuda adım atmak yerine
tepkisel olarak var olanı korumayı seçti…
Burjuvazi ve onun sistemi kapitalizm ulus devlet ile doğdu
ve gelişti. İlk adımlarını atarken dahi küreselleşme adına adımlar da attı,
henüz küçük adımlar atarken liberalizm doğdu. Liberalizmin temel dayanağı ulus
devletinin yaratmış olduğu korumacı ekonomiyi ortadan kaldırmak ve sermayenin
yayılmasının önünde ki engelleri yok etmektir. (Emperyalizm doğuşu da bu fikrin
içinden ortaya çıkmıştır.)
Demir perdenin ortadan kalması ile liberalizm iktidara
geldi. Fakat ütopyasında olanları hayata geçirirken, piyasa koşulları içinde
her şeyin düzenli ve ileriye doğru akacağı teorileri tutmadı, geçmişte kalan
ulus devleti anlayışının ve eğitiminin o ana yönelik direnişleri ile
karşılaştılar.
Yıkılan ulus devleti ayaktaymış gibi gösteren devletler
iktidarlarını ve sınırlarını korurken, işçi sınıfının tüm kazanımlarını ve
direniş noktalarını ya yok ettiler ya da çok zayıflattılar. İktidar için
alternatifsiz kalan burjuvazi her türlü deneme yanılma ve algı yöntemini ulus
devleti varmış gibi göstererek fütursuzca kullandı.
Bugün ülkemizde yaşanan dört eğilimin bir siyasi parti
çatısı altında buluşma fikri o dönemin doğal sonucu olarak ortaya çıktı… Bugün
iktidarda muhalefette aynı düşünce ve hedefleri aynı olan partilerden
oluşmaktadır. Tek farkları liderlerin üsluplardır…
İşçi sınıfı kendi özgücüne ve örgütlü yapısına kavuşmadığı
sürece bu yeni düzeni oluşturma süreci ne yazık ki ezilenlerin, mazlumların
rakamının artması ve burjuvazinin daha fazla kara kavuşup küresel firmaların
içinde (entegrasyon) kendilerine yaşam alanları bulması yönünde olacaktır…
Elbette bir değişim dönüşüm bir adımda olmaz ama
küreselleşme eğer hukuk düzenin oluşturursa işçi sınıfı yeni dünya sistemi
içinde kendisine özgü mücadele araçlarını da yaratacaktır, çünkü yeni sistem
içinde ulus kavramının ve bugün yaşadığımız bir çok çelişkinin hiçbir önemi
kalmayacaktır…
Eğer küreselleşme başarılı olursa işçi sınıfını bugün
parçalayan bir çok araç ortadan kalkacaktır…
Bugün sol başarısız ise, kendisini tanımlayamadığı ve nerede
duracağını bilemediği içindir. Ulus devleti mantığı ve birikimi ile küresel
firmalar ve onların oluşturmak istediği sistem ile kavga edilmez…
Devrim ve devrimci durum var olana müdahale ise, devrimciler
dört eğilimlerin birleştiği partiler içinde kendilerine yaşam alanı yaratmak
değil, sistem ile kavga etmek ve işçi sınıfının önünde birleşmesine engel
olanları temizletmekten geçer…
Devrimci diyen her hangi bir yapı dört eğilim içinde devrim
yapamayacağı ve aksine o dört eğilimi içinde “Stockholm Sendromu” yaşayacağını
söylemek abartı olmasa gerek, çünkü parti lideri geçmişte devrimcileri öldüren
katilini, işkencecisini aday gösterir ve başka alternatif yok diyerek
seçtirebilir…
Sonuç olarak sol ve devrimci yapıların toplum içinde var
olan kendilerine karşı geçmişten kalan güveni de bu sayede yok etmesi ve küçük
bir cemaat kulübü olarak kalmaları anlamına gelir…
Bugün işçi sınıfının elinde kızıl bayrak vardır. ulus
bayrağını kızıl bayrak yerine ikame etme anlayışı bir anlamda ulus devlet bakış
açısından başka bir şey değildir. Ulus bayrağı işçi sınıfını birleştirici
değil, ayrıştırıcıdır. İşçi sınıfı her türlü kültürel farklıklara rağmen, kendi
içinde her türlü ayrı duruşu koruyarak, entegrasyon ve asimilasyon olmadan,
olduğu gibi kabul edilerek, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli bir şekilde asıl
düşmanı ile mücadele edebilir ve mücadelesini evrensel boyuta taşıyabilecek
güçte ve birikimdedir...
“Bütün ülkelerin işçileri birleşin!” sözü boşuna söylenmiş
söz değildir… O ülkede ki (ulus devletinin yok etmek istediği) her türlü ayrı
düşünceyi, yaşam biçimini, dil zenginliği sınıfın zenginliği gibi görür ve
onlar kendi kültürlerini geliştirmeleri için olanak yaratacak bir sınıf
örgütlenmesidir…
Kızıl bayrak yere düşmesin, işçi sınıfının ve insanlığın
kurtuluşu bu sınıf savaşına bağlıdır. Kapitalist sistem var oldukça, sınıflar
yaşadıkça ister istemez savaşlar, toplu katliamlar, laboratuvarlardan çıkmış
salgın hastalıklar, göçmenlik hep var olacaktır…
“Yok edin insanın insana kulluğunu!” onun için sınıf
bayrağını daha yukarı taşımaktan ve o bilinç ile hayata bakmaktan geçer…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.