Onlar yaşıyor…
Her lider kendi yanında emirlerine biat edecek ve
sorgulamadan yapacak asker arar, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya ve
o dönemin liderleri ise omuz omuza yürümeyi seçti... Onlar “kurtuluşa kadar
kavga” şiarını ölümleri ile hayata geçirdiler...
Onların kişisel çıkar ve beklentileri yoktu, onlar özgür ve
bağımsız bir ülke için mücadele ettiler, sömürünün yok olduğu, insanın insana
kulluğunun kalktığı bir ülke. Onların ütopyasında ne liderli, ne de sınıfların
olduğu bir ülke vardı. İnandılar, güvendiler.
Onlar her biri adalardan bir ütopya yarattılar ve her biri
adalının şiiri içine kahramanca isimlerini yazdılar. Onlar adalıdır, her biri
inandıkları gibi yaşadılar ve öldürüldüler...
Onların şiarıdır “Kurtuluşa Kadar Savaş”… Bugün yaşıyorsa isimleri,
mücadele henüz bitmediği içindir... Onlar örnek oldular, nasıl bir ülke istemişlerse
ilişkilerini de ona göre biçimlendirdiler... Geleceğin nüvelerini yarattıkları
örgütsel yapıda hayata geçirdiler. Elbette bilirlerdi onlarda bir kenara
çekilip, yurtdışına kaçıp yaşamayı, onlarda bilirdi dönüşü olmayan yola
girmeden kıvırtmasını ama tercihleri o yönde olmadı...
Onlar bugün varsa inandıkları gibi yaşayıp inandıkları gibi
dostluğu, yoldaşlığı hayata geçirdikleri içindir...
Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilmesin diye
yoldaşları, arkadaşları ile Kızıldere’ye dayanışmanın, yoldaşlığın,
inanmışlığın nasıl olması gerektiğini yaşayarak bize göstermiştir.
Umutsuz da olsa, sonun ne olacağını bile bile onların tercih
ettiği yol, yenilgiden sonra ardı sıra gelen daha kitlesel örgütlenmeleri
yaratmıştır.
Onların destanı bugün da yaşıyor, bugün de kavgada, şiirde,
örnek gösterilecek yoldaşlık ilişkilerinde varlıklarını koruyorlar.
“Mahir, Deniz, İbo Kurtuluşa Kadar Savaş!” sesi duyuluyorsa
bir yerlerde onların liderlik vasıfları ve yaşam biçimlerinin henüz aşılmamış bugün
ki ilişkilere bakarak saf ve temiz olduğunu kanıtlar…
Onların hepsi yirmili yaşlardaydı, hayalleri vardı içinde yaşadıkları
toplum ve halk için…
Onların hayallerinde kişisel kurtuluş yoktu, onların
hayallerinde kendisine biat edecek ve emirlerini sorgusuz yapacak arkadaşları
da yoktu…
Onlar büyük bir miras bıraktılar, teslim olmadan, karanlığın
içinde seslerini bırakarak…
Onlar hayallerini satmadılar…
Onlar attıkları ve yarattıkları sloganların arkasında
durdular…
En uzun koşuysa elbet
Türkiye’de de devrim
o, onun en güzel yüz metresini koştu
en sekmez luverin namlusundan fırlayarak …
en hızlısıydı hepimizin,
en önce göğüsledi ipi…
acıyorsam sana anam avradım olsun
ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun…
Türkiye’de de devrim
o, onun en güzel yüz metresini koştu
en sekmez luverin namlusundan fırlayarak …
en hızlısıydı hepimizin,
en önce göğüsledi ipi…
acıyorsam sana anam avradım olsun
ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun…
Can Yücel
Şairlerin dizlerinde kaldılar, meydanların sesi içinde
yaşıyorlar…
Bugünden o günlere bakınca onları çıkmaz yola doğru sürüklendiklerini
görürsünüz, olaylar o kadar hızlı gelişti ki, henüz örgüt bile olmadan öğütlerini
savunmak zorunda kaldılar… zaman bazen o kadar hızlı akar ki, işte o hızlı
aktığı dönem bu liderlerin yaşadığı ana düştü…
Onların ölümleri ile sonuçlanan süreç belki bir provaydı,
henüz oluşturulmakta olan Gladio’nun.
Kirli bir savaşın masum ve temiz duyguları olan çocuklarıydı.
En ağır işkenceden geçtiler, en yakın arkadaşlarını gözleri önünde öldürdüler. En
dayanılmaz acıyı yaşattılar, henüz 68 rüzgarı ülkemiz üzerinde eserken…
Onlar karanlık bir dönemin en aydınlık gençleriydi. Onların
ütopyası vardı, insanlığa ve geleceğe dair…
Türkiye devrim ve sol tarihin en önemli kilometre taşı oldular,
arkalarında büyük bir miras ve deneyim bıraktılar… Ne mutlu onların mirasını
yaşatanlar, selam olsun adalı olanlar…
Her 30 Mart’ta 12 Mart darbesi ile yüzleşilmesi gereklidir.
12 Mart bir kurmacaydı, uzaktan bakınca bir öç alma kurmacası. Mecliste idam
edilmeleri için kalkan eller ve kayıtsız kalanlar hepsi bu sürecin birer ortağı
olmuştur…
Öç alındı, canlar toprak ile buluştu. Gladio kendisini
ispatladı. Ama bir şeyi iyi hesaplayamadılar, bir ölür bin geldiler… 12 Eylül’e
giden süreç de onların ölümü üzerine başladı…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.