Galata Gazete


9 Ocak 2025 Perşembe

Görünürde Erdoğan kendi beka sorununu, ülke sorununa döndürdü...

Görünürde Erdoğan kendi beka sorununu, ülke sorununa döndürdü...

Erdoğan her seçim öncesi ve sonrası geliştirilen “beka sorunu” gibi soyut bir kavramın arkasına saklanarak seçimi etkileyecek stratejiler geliştirdi. Devlet Bahçeli ile birlikte uygulamaya soktukları bu söylem ile seçimleri kazanmış ve yaşanan ekonomik ve çevremizde gelişen krizlerin ortamında en sonunda Öcalan’ı da dahil etti. Devlet Bahçeli’nin grup konuşması ile gündeme gelen “yeni beka sorunu” ve Öcalan’dan net olarak istenen açıklama ile yeni bir sürecin görünür olması ile sonuçlandı. Kapalı odalardan meclis grup toplantılarına taşan yeni strateji birçok belirsizlik içinde kamuoyunun gözü önünde ilmek ilmek işlenmektedir.

Koalisyon ortaklarının niyetlerinde gerçekten samimi olmuş olsalar Kürt sorunu için atılacaklar aslında belli. Siyasi sorunlar siyaset çözecektir, silahların gölgesinde yapılan her türlü barış açıklamasının hepsi boşa düşmüş ve sonuçta barış isteyen tarafı zayıf göstermiş gibi bir algı yaratıldı. Siyasi sorunu “terör” gibi bir kelime ile üzerine kıyafet biçilmesi dahi sorunun askeri çözümünün imkansız olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Küreselleşmenin en sert estiği ve yeni bir bölüşüm savaşının kapıları tekmelediği bir süreçte Ortadoğu’da yeni sınırların ve yeni devletçiklerin gerçekleşmesi olasılığının atmış olduğu bu zaman diliminde sınırlarını korumak isteyen her ülke gibi öncelikle cephe gerisi ve önünde birikmiş sorunları çözmektir.

Sorunu çözmek öncelikle samimi olarak istemekten geçiyor, karşılıklı güvensizliğin hakim olduğu atmosferde sorun çözüm için masaya gelir ve genelde o masa devrilir. Tarihimiz devrilmiş masaların tarihi gibidir.

Söylemde ve görünürde samimi olmayan “kadife kaplı demir yumruk” siyaseti ile halka yeniden bir umut pompalanıyor. Gerçek çözüm ancak eldivensiz çıplak ellerin tokalaşması ile mümkündür, zaten zarafet kuralları gereği öncelikle eldivenler çıkarılır…

Kürt sorunu mutlaka çözülmelidir.

Alevi sorunu mutlaka çözülmelidir.

Tehcir ve ona bağlı yaşanmış sorunların hepsi mutlaka çözülmelidir.

Ulus devletinin yaratmış olduğu tahribat mutlaka çözülmelidir.

Bu konularda sağcısı solcusu hemfikirdir ama çözümden ne anlıyoruz?

Sorunu tanımlamak gereklidir deniliyor, sorun aslında tanımlanmış, ortada duruyor.

Devlet tek taraflı güç ile bastırdığı ve yok saydığı her şey sorundur...

Yok saydıklarına en temel insan haklarına dayalı haklar verilmiş olsa dahi sorunların önemli bir bölümü aşılacak ama hayır vermiyorlar, tersine daha fazla baskı uygulanıyor ve baskının temelinde “beka” diye adlandırılan kişisel çıkar, hırs ve kibir...

Yeni bir süreç görünür oldu.

Kapalı kapılar arkasında yapılan dolaylı görüşmeler direkt görüşmelere doğru eğiliyor, nedeni de küresel değişim ve çatışma olarak gösteriliyor ama ben daha fazla “kişisel beka sorunu” olduğunu düşünüyorum. Erdoğan çıkıp “ben tekrar cumhurbaşkanlığı seçimine katılmayacağım” diyebilecek mi? Demeyecek! O zaman Erdoğan’ın gizli olmayan bu niyetini açıklayan Devlet Bahçeli, "tek lider" olarak gördüğü Erdoğan için her türlü girişimi yaparken, nasıl bir siyasi amacı olabilir? Neden bu görevi üstüne aldı?

"Terörsüz Türkiye" sözü nasıl güzel ve anlamlı geliyor... Erdoğan ve ekibinin cümle arama ve bulma konusunda yapay zekadan yararlanıyor mu? Sanırım yararlanıyor, en akla, ağza kolay geleni seçip kamuoyu önünde atıyor. "Hadi taşı attım, siz o taşa anlam yükleyin" denmekte...

Şimdi, cümle hoş da bu cümlenin bir de tarihi altyapısı var mı?

Elbette var!

İlk açılımını yapan Erdoğan ilk kapanışı da yapmıştı, yaparken dönemin muktedirlerini birer suçlu olarak cezaevlerine atmış, izinli yapılan tüm görüşmeler birden izinsiz görüşmeler oluvermişti... “Kadife içinde saklı yumruk” hendek olarak adlandırılan olayların üzerinde gözükmüş, günlerce cesetler hendek kenarında yollarda kalmıştı...

Unutuldu mu?

Balık hafızalı olunca çabuk unutulur ama yaşayanlar balık hafızası mı taşıyor, ya yakınları?

Her adım düşünülerek, hesaplanarak atılır, çünkü "sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer"... Peki, üfleniyor mu? "Paradigma ne derse o" denildiği an paradigma içinde üflemek yerini "çıkar" alır...

Kimin çıkarı öncelikli olacaktır?

Yalan akıyor her yerden, dik durmak önemlidir bu sağanak yağmur altında...

Pazarlık masasında kim elini güçlü gösterirse, onun çıkarı ötekini “döver!”

Ülkemizin tarihinde olduğu gibi her girişim katliamlar ile sonlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda İttihat ve Terakki Partisi’nin Ermeni açılımı "tehcir" ile sonuçlandı, parlamentoda yer alan Ermeni siyasileri yolda katlettiler...

Tarihin bilgilerini yok sayarsanız, yeni katliamlar için ortam yaratmaya devam edeceğiz gibi.

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.