Görünürde Erdoğan kendi beka sorununu, ülke sorununa döndürdü...
Erdoğan her seçim öncesi ve sonrası geliştirilen “beka
sorunu” gibi soyut bir kavramın arkasına saklanarak seçimi etkileyecek stratejiler
geliştirdi. Devlet Bahçeli ile birlikte uygulamaya soktukları bu söylem ile
seçimleri kazanmış ve yaşanan ekonomik ve çevremizde gelişen krizlerin
ortamında en sonunda Öcalan’ı da dahil etti. Devlet Bahçeli’nin grup konuşması
ile gündeme gelen “yeni beka sorunu” ve Öcalan’dan net olarak istenen açıklama
ile yeni bir sürecin görünür olması ile sonuçlandı. Kapalı odalardan meclis
grup toplantılarına taşan yeni strateji birçok belirsizlik içinde kamuoyunun
gözü önünde ilmek ilmek işlenmektedir.
Koalisyon ortaklarının niyetlerinde gerçekten samimi olmuş
olsalar Kürt sorunu için atılacaklar aslında belli. Siyasi sorunlar siyaset
çözecektir, silahların gölgesinde yapılan her türlü barış açıklamasının hepsi
boşa düşmüş ve sonuçta barış isteyen tarafı zayıf göstermiş gibi bir algı
yaratıldı. Siyasi sorunu “terör” gibi bir kelime ile üzerine kıyafet biçilmesi
dahi sorunun askeri çözümünün imkansız olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.
Küreselleşmenin en sert estiği ve yeni bir bölüşüm savaşının kapıları tekmelediği
bir süreçte Ortadoğu’da yeni sınırların ve yeni devletçiklerin gerçekleşmesi
olasılığının atmış olduğu bu zaman diliminde sınırlarını korumak isteyen her
ülke gibi öncelikle cephe gerisi ve önünde birikmiş sorunları çözmektir.
Sorunu çözmek öncelikle samimi olarak istemekten geçiyor,
karşılıklı güvensizliğin hakim olduğu atmosferde sorun çözüm için masaya gelir
ve genelde o masa devrilir. Tarihimiz devrilmiş masaların tarihi gibidir.
Söylemde ve görünürde samimi olmayan “kadife kaplı demir
yumruk” siyaseti ile halka yeniden bir umut pompalanıyor. Gerçek çözüm ancak
eldivensiz çıplak ellerin tokalaşması ile mümkündür, zaten zarafet kuralları
gereği öncelikle eldivenler çıkarılır…
Kürt sorunu mutlaka çözülmelidir.
Alevi sorunu mutlaka çözülmelidir.
Tehcir ve ona bağlı yaşanmış sorunların hepsi mutlaka
çözülmelidir.
Ulus devletinin yaratmış olduğu tahribat mutlaka
çözülmelidir.
Bu konularda sağcısı solcusu hemfikirdir ama çözümden ne
anlıyoruz?
Sorunu tanımlamak gereklidir deniliyor, sorun aslında
tanımlanmış, ortada duruyor.
Devlet tek taraflı güç ile bastırdığı ve yok saydığı her şey
sorundur...
Yok saydıklarına en temel insan haklarına dayalı haklar
verilmiş olsa dahi sorunların önemli bir bölümü aşılacak ama hayır vermiyorlar,
tersine daha fazla baskı uygulanıyor ve baskının temelinde “beka” diye
adlandırılan kişisel çıkar, hırs ve kibir...
Yeni bir süreç görünür oldu.
Kapalı kapılar arkasında yapılan dolaylı görüşmeler direkt
görüşmelere doğru eğiliyor, nedeni de küresel değişim ve çatışma olarak
gösteriliyor ama ben daha fazla “kişisel beka sorunu” olduğunu düşünüyorum.
Erdoğan çıkıp “ben tekrar cumhurbaşkanlığı seçimine katılmayacağım” diyebilecek
mi? Demeyecek! O zaman Erdoğan’ın gizli olmayan bu niyetini açıklayan Devlet
Bahçeli, "tek lider" olarak gördüğü Erdoğan için her türlü girişimi
yaparken, nasıl bir siyasi amacı olabilir? Neden bu görevi üstüne aldı?
"Terörsüz Türkiye" sözü nasıl güzel ve anlamlı
geliyor... Erdoğan ve ekibinin cümle arama ve bulma konusunda yapay zekadan
yararlanıyor mu? Sanırım yararlanıyor, en akla, ağza kolay geleni seçip kamuoyu
önünde atıyor. "Hadi taşı attım, siz o taşa anlam yükleyin"
denmekte...
Şimdi, cümle hoş da bu cümlenin bir de tarihi altyapısı var
mı?
Elbette var!
İlk açılımını yapan Erdoğan ilk kapanışı da yapmıştı,
yaparken dönemin muktedirlerini birer suçlu olarak cezaevlerine atmış, izinli
yapılan tüm görüşmeler birden izinsiz görüşmeler oluvermişti... “Kadife içinde
saklı yumruk” hendek olarak adlandırılan olayların üzerinde gözükmüş, günlerce
cesetler hendek kenarında yollarda kalmıştı...
Unutuldu mu?
Balık hafızalı olunca çabuk unutulur ama yaşayanlar balık
hafızası mı taşıyor, ya yakınları?
Her adım düşünülerek, hesaplanarak atılır, çünkü
"sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer"... Peki, üfleniyor mu?
"Paradigma ne derse o" denildiği an paradigma içinde üflemek yerini
"çıkar" alır...
Kimin çıkarı öncelikli olacaktır?
Yalan akıyor her yerden, dik durmak önemlidir bu sağanak
yağmur altında...
Pazarlık masasında kim elini güçlü gösterirse, onun çıkarı
ötekini “döver!”
Ülkemizin tarihinde olduğu gibi her girişim katliamlar ile
sonlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda İttihat ve Terakki Partisi’nin Ermeni
açılımı "tehcir" ile sonuçlandı, parlamentoda yer alan Ermeni
siyasileri yolda katlettiler...
Tarihin bilgilerini yok sayarsanız, yeni katliamlar için
ortam yaratmaya devam edeceğiz gibi.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.