Galata Gazete


7 Eylül 2025 Pazar

Aynı Bombaların Altında Farklı Coğrafyada Ölenler

Aynı Bombaların Altında Farklı Coğrafyada Ölenler

Bazen bir haber başlığıyla başlar her şey.  

"Gazze yine bombalanıyor."

Uyku sersemi açtığın televizyonda gözlerin dalar fotoğraflara: yıkılmış binalar, enkaz altında bir çocuk kolu, çaresizce bakan bir kadın, yan yana dizilmiş ölü bedenler ama aynı anda, bir başka coğrafyada, Suriye’nin bir dağ köyünde sessizce toprağa verilen Alevîler ve Dürzîler vardır. Onlar ne kameraya yansır, ne slogan olur, ne gündemde yer alır; çünkü o topraklarda ölenler “bizden” sayılmaz.

Acının bile kimliklendirildiği bir çağdayız.

Ölüme bile aidiyet soruluyor artık: Sünnîysen ‘şehit’, Alevîysen ‘susturulan’ oluyorsun. Filistinliysen “direnişin sembolü”, Êzidîysen “görmezden gelinen kurban”, çünkü mezhebiniz, hangi acıyı görüp görmeyeceğinizi belirliyor. Gazze’de öldürülen siviller için meydanlar dolarken, Suriye’de Alevî köyleri basıldığında yalnızca sessizlik yankılanır.

Peki, neden böyle?

İnsanların öldürülmesini mümkün kılan sistem, zihniyet ve sessizlik yargılanmalı. Ancak biz orada duruyoruz. Suriye’de Alevîler katledildiğinde, mezhepsel bağlar nedeniyle bazıları susuyor ya da üstü kapalı hak veriyor: “Onlar da Esad’ı destekliyordu...” Tıpkı, Hamas’ın Gazze’yi siyasal İslam’ın kalesi haline getirip, halkı güç gösterisinin ortasında bırakmasını meşrulaştıranlar gibi.

Gazze’de bombalar yağarken hepimiz İsrail’in barbarlığını konuşuyoruz, ama kimse şunu sormuyor: Neden bu halk hep aynı ölüm sarmalının içinde?

Hamas gibi örgütler, katleden devletlerin sağcı iktidarlarına adeta can simidi oluyor ve bu denklemde kaybeden hep sivil mazlumlar oluyor.

Gazze için ağlayanlar, Suriye’de öldürülen Aleviler için sessizce izlemeyi tercih ediyor. Bir halk için ağlayıp diğerine sağır olmak, insani değil, ideolojiktir.

Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da Alevîler katledildi ama o dönemin sağ medyasında ve sağcı halk arasında “Ama onlar da kışkırttı” diyenler bulunuyordu ve onlar bugün Gazze için gözyaşı döküyor. Suriye’de Alevî / Ezidi kadınlara yapılanları görmeyip, Gazze için "insanlık suçu" diyenler, ne yazık ki bu acının sadece bir parçasını taşıyor.

Oysa insanlık, seçmeli ders değildir. Aynı anda hem Gazze’deki Filistinli hem de Suriye’deki Alevî olabilmeliyiz, fakat ne yazık ki bu coğrafyada “kim ölüyor” sorusu, “ne hissedeceğiz” sorusunun önüne geçmiş durumda.

Bazı Filistinli çocuklar, Hamas’ın ideolojik hesapları nedeniyle İsrail tarafından öldürülüyor. Bazı Alevî köyler, Sünnî cihatçılığın mezhepsel öfkesine kurban gidiyor. Ama siyasi sloganlar bu gerçeklerin üstünü örtüyor.

Tepkiler katliamın failine göre değişiyor.

Suriye’de Alevîleri katledenler, ideolojik olarak Gazze’de “direnişçi” kisvesiyle anılıyor.

İsrail'de sağcı iktidar, Gazze’ye saldırarak ülke içindeki muhalefeti bastırıyor. Ve tüm bu güç savaşlarının ortasında, çocuklar ölüyor, kadınlar köleleştiriliyor, hastaneler vuruluyor.

Ama insanlar hâlâ hangi ölüye ne kadar ağlayacaklarını hesaplıyor.

Ne Gazze ne Suriye, din temelli devletler sürdükçe huzura kavuşamaz.

İsrail-Filistin sorununu çözmenin tek yolu, iki halkın eşit haklara sahip olduğu laik ve demokratik bir devlet kurmaktır. Suriye’de barışı sağlayacak tek yol, hiçbir mezhebin diğerini ezmediği, Alevî, Dürzî, Sünnî, Hristiyan herkesin eşit yurttaş olduğu bir düzendir.

Suriye’deki katliamları görmezden gelip yalnızca İsrail’i protesto edenlerin tutumu, İslami bir bakış açısına dayanan ideolojik bir duruş olmaktan öteye geçmiyor. Bu yaklaşım, “Bize İslamcılar katliam yapmaz” anlayışının siyasi yansımasıdır.

Bu tür protestolar, Süleyman Demirel’in yıllar önce söylediği “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” sözünü andıran bir yaklaşımdan ibarettir. Diğer yandan, FETÖ’nün, IŞİD’in ve El Kaide gibi cinayet şebekelerinin işlediği suçlara karşı sessiz kalınması, bu duruşun aslında İslamcı örgütleri eleştirmeme tercihinden başka bir anlam taşımadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Laiklik, bu coğrafyada bir lüks değil, yaşamsal bir zorunluluktur.

Dinsel aidiyetle değil, insani sorumlulukla hareket eden bir dayanışma hattı kurulmadıkça; ne Gazze’nin bombaları durur ne Suriye’deki katliamlar biter.

 

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.