Galata Gazete


21 Mart 2014 Cuma

Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş

Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş

Sıradan bir yaşam, kahramanı olmayan ve uzun süre bir arada olmanın getirmiş olduğu sıkıntılar ile her gece yüzleşen ve bir arada olmaktan başka seçenekleri olmayan evli çift. Sıradan bir mahalle, sıradan bir apartman, her hangi bir gün, her hangi bir apartman dairesinde, tuvalet musluğunun damlattığı bir eve göz atarız. O evde yaşanan bir trajedi, yüzleşme ile yaşanan komedi ve çağdaş aile yaşamını sivri dili ile eleştiren yaşlı bir çift. Sadece evliler yalnız değildir bu dünyada, her bire yalnız ölmekten korkar ve korkuların çiftleri bir arada tutan asıl unsur olduğunu görürüz. Trajedidir, çünkü çiftler 30 yıldan fazla birlikte olmanın getirmiş olduğu tek düzenin devamını görürüz, komedidir, iç konuşmalarında eşinin nasıl bir tepki vereceğini bilecek kadar bir birlerini tanımakta ve birbirlerini yönetebilmekteler. Hiciv vardır, çünkü bir arada olmanın sevgi değil, yaşamın sonuna doğru yaklaşırken korkunun bireyin özgürlüğünü yok ettiğini ve toplum denen o bir arada yaşamanın getirmiş olduğu normların inceden eleştirisidir. Çünkü insanları bir arada tutan sadece içgüdüleri ve korkuları değil, toplumun bu ahlak kurallarının bireyin aile olmasını da biçimlendirdiğini görürüz.
Çocukları vardır, evlenip yuvadan gitmişlerdir. Onlar ilk evlilik gününde bir birine teslim olmuşlardır, ilk gecede yaşanan cinsel duyum ve o gece yaşananlar bir ömür boyu ve bu son geceye kadar eşleri bir birini algılamasını da biçimlendirmiştir. Evlilik, iki poponun yani cinsel dürtülerin sevgi denen ama aslında sevgiden daha çok dürtülerin sonucu oluşmuş ve toplum ahlakının bir gereği olarak herkesin bildiği ve eğlenerek yolculadığı  zifaf gecesidir. Gerdek gecesi, o gece yaşananların birlikte yaşamı biçimlendirdiği ve sorunları birikiminin ilk adımıdır. İlk defa o gece saf sevgi ile bir açlığının sonlanması ama o sonlanan açlığın yerini başka bir şeyin doldurduğuna gece yarası banyodan gelen su damlası imgesi ile anlarız. O su damlası aslında sorunların her geçen gün insanın iç benliğine kadar işlediği ama o sorunlardan kurtulmak içinde adım atamadığına yatak odasından yansıyan bir gürültüdür. Su damlası aslında uykumuzu kaçıran yüzleşmediğimiz gerçekliğimizdir, beklide yüzleşiyoruz ama kaçamadığımız baskının ve bir arada olmanın getirmiş olduğu törpülenmenin sesidir. Tükenen ve yok olan kendi sessizliği içinde sıradan insan. Bir insanın yaşaması ve yok olması, sıradan ve kahramanı olmayan aileler içinde, anti kahramanın ya da kahramanların kendileri, toplum ve seyirci ile yüzleştiği bir oyun ile karşı karşıyayız.
Oyunumuzun anti kahramanlarını kısaca tanıtayım, çünkü bugüne kadar hep kahramanları tanıttım, bugünde anti olanını.. Vona ve Leviva 30 yılı aşkın evliler. Çocukları olmuş, evlenmiş ve yine ilk evlendikleri günkü gibi başlaşalar ve bir yatağın içinde tuvaletten gelen su sesini bahane ederek, uykusuz ama beklide sonsuzluk uykusunu başlayacakları gecedeler. Bir de bu çiftin dostu vardır, gece yarısı kendi sesini aramakta ve yankısını bulamayan biri… Gunkel. Gunkel, yalnızlığın sesidir, yalnız olma korkusunu birey olarak yaşayan ve Vona’nın geleceğinin görüntüsüdür. Korkmaktadır ve çaresizdir. Tek başınadır ve sesinin yankılanacağı, seveceği, dokunabileceği, okşayabileceği başka bir ten bile yoktur. Kendi tenin sıcaklığı kendisine yetmemektedir ve çaresizdir. Işık gördüğü eve gelip, sıcaklık arar ama bulamaz, çünkü o evin sıcaklığının, yatak odasında yer alan yatağın ve sevişmenin bırakmış olduğu kokuya yabancıdır, o anti kahramanlar içinde en anti olanıdır. Bir anlamda gelecek korkusunun vicdan üzerinde yüzleşmesidir.
Musa Uzunlar, Ülkü Duru ikilisi bu oyuna hayat verirken anti kahramanları öyle bir şekilde işlemişler ki, seyirci olarak ben birden anti kahraman olmuş ve sıradan yaşamım ile yüzleşirken acı acı kendime gülerken buldum. Epik tiyatro içine sınıflandırabilir miyiz bilemiyorum ama yaşam dediğiniz zaten bir şeyleri sınıflandırmak ve kategorize etmek değil midir? Kısaca bu sayede bizler daha rahat geçmişimize bakacağımızı düşünürüz ama yaşamın ayrıntısını bu sınıflandırmalar arasında oluşan boşluklarında kaybettiğimizi hissetmeyiz bile..
Oyun sade bir dekor içinde, oyuncuların hareket alanını rahatlatan ve bir şekilde düşünülmüş, ışık oyunun akışını rahatlatan ve hangi sahnede e nerede olduğumuz hissini veren sadeliktedir. Gereksiz müzik efektleri yoktur. İnce ince düşünülmüş bir sahne uyarlamasını çok başarılı buldum. Bir tiyatro eserini başarılı kılan şey kadronun uyumlu çalışmasıdır. Bu uyumu bu çalışmada gördüm. Kutlarım emeği geçen her bir çalışanı.
Çok az rolü olmasına rağmen Işıldar Gökseven’den de bahsetmeden bitirmeyeyim yazımı, çünkü o çaresizliği ve Vona’nın olası geleceğini (ayrılık sonrası) yansıtması benim görebildiğim, hissettiğim kadarı ile çok başarılı. Doğaçlama ve doğal davranışlar ile renk kattığını düşündüm, üstelik teksti okumadığım halde, bu izlenimi verebiliyorsa söze gerek yok!
İsmail Cem Özkan

YAŞAMAK DENEN BU ZAHMETLİ İŞ 
Yazan : HANOCH LEVİN
Çeviren : NERMİN SAATÇİOĞLU 
Yöneten : KEREM AYAN

OYUN EKİBİ
DEKOR TASARIMI: IŞIN MUMCU
GİYSİ TASARIMI: MİHRİBAN ORAN
IŞIK TASARIMI: AKIN YILMAZ
MÜZİK: MURAT BALCI
YÖNETMEN YARDIMCISI: ÜLKÜ DURU
ASİSTANLAR:
MÜGE ÇAKIR
GAMZE TANRIVERMİŞ
SAHNE AMİRİ: ERGÜL MUSLU
KONDÜVİT: İSMAİL CEM DAĞLI
IŞIK KUMANDA: HAKAN ÇAĞLI
SUFLÖZ: ŞEYDA PEKTOK

OYUNCULAR
MUSA UZUNLAR
ÜLKÜ DURU
İŞDAR GÖKSEVEN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.