Galata Gazete


4 Eylül 2014 Perşembe

Bir ikona aşık olmak!

Bir ikona aşık olmak!

Pınar Çekirge aşkına hiç ihanet etmedi, hep sevdi, her zaman bunu dillendirmekten de çekinmedi. O bir ikona aşık olmuştu, ikon kendi yaşamının koşturması içinde, yapımcıların arka arkaya getirdiği nefes almamacasına bir setten ötekine taşıyordu. İkonun sesi yoktu, sesi başkası hayata verirken, o perdeye kendi görüntüsünü ve sessiz film gibi mimiklerini yansıtmaya çalışıyordu. Her şeyi kamera önünde öğrenecekti, ona kamera önünde nasıl davranmasını öğretecek ne bir öğretmen vardı ne de yönetmen, çünkü zamanları yoktu. Bir film bittiğinde diğerinin çekimleri hemen başlar, senaryo denen kağıt parçaları çekim öncesi kısa bir sunum ile anlatılırdı. Artık ondan o şekilde davranması beklenirdi. 
O sarışın bir ikondu ve şehri temsil ediyordu, öte yandan geleceği de. Sabır ile davrana mutlu sonu hak eder, ne kadar eziyet çekerse çeksin!
O beyaz perdenin bir imgesi olmuştu, o imge bir çok genç kızın hayalini süslerken, dergiler aracılığı ile kendisine haran bir erkek kitlesi yaratıyordu. Açık hava sinemalara akşamları giden halk, onun perdede görünmesini sabır ile bekler, giymiş olduğu hırkanın şeklini çıkarmaya çalışırlardı ellerde yünler ve şişler ile. O artık evin bir parçasıydı ve onun kıyafetleri, görünümü, yürüyüşü toplumun bir yönünü etkiliyordu, etkilemeseydi, arka arkaya çekilen o kadar filme kim giderdi. Filmleri salonları dolduruyor, salonların dolması yapımcıyı mutlu ediyor ve yeni filmin startını hemen veriyordu.
Filiz Akın, dört yapraklı yoncanın bir yaprağını temsil etmektedir. Dört yapraklı yonca şans demektir, umudu anlatır, güveni ve istikrarın habercisidir. Bir anlamı ile bu starlar topluma güven, huzur ve gelecek günlerin güzel haberlerinin geleceğini fısıldamaktalar. 
Dört yapraklı yoncanın bir yaprağı olacağını bilemeden girdi beyaz perdenin dünyasına. Artist mecmuasına gönderdiği bir fotoğraf, onun hayatını değiştireceğini ve genç cumhuriyetin starı olacağını bilemezdi. Henüz on dokuz yaşındaydı ve girdiği yarışmada birinci olmuştu. Fotoğrafı derginin kapağını kaplamış, bütün ülkeye yeni sanatçı olarak tanıtıldığı günlerde, okumuş, dil bilen ve şehirli bir kız olarak dikkatleri üzerine çekiyordu. 
Bozkırın havasından İstanbul’un Yeşilçam’ına doğru yola çıktığında henüz hayata ürkek bir kuş edası ile bakıyordu. Artık o İstanbul’un sinema dünyasının bir parçası olacaktı, birbirini izleyen ve birbirine benzeyen filmlerde rol alıyor ve dönemin ihtiyaçlarına yanıt veren bir yıldız olarak doğmuştu. O bir yıldız olarak sinemaya adımını atmış ve yıldız olarak yaşamasını bilmiştir ve iktisatta geçerli olan çan eğrisinin tepesindeyken sinemayı o bıraktı. Yüzden fazla filmde rol almış, birbirinden değerli yönetmenler ile çalışmış olmasına rağmen, kendi değimi ile kaliteli ve kendisini gösterebileceği filmler/ senaryolar karşısına çıkmamıştı. Yönetmenlerin en kötü filmlerinde rol almış olmasına rağmen, gönüllerde kurduğu taht, zaman içinde bir ikona dönecek ve unutulmazlar arasında yerini koruyacaktı. 
Pınar Çekirge’nin filmleri değerlendirmesi sonucuna göre yüzde onu sinema tarihine altın harfler ile unutulmazlar arasına kendisini kayıt ettirecek ve oradan geleceğe hep başı dik, onurlu, ülkenin batılı yüzü olarak hep gülümseyecektir. O bir sinema starıdır ve ikon olmuştur. Sahne ve tv ekranları için yaptıkları onun geçmişinin başarısının üzerine çıkmamış, hep sinemanın gölgesinde kalmıştır. O sinema ile tarihimizin belirli döneminde yerini almış ve hep orada kalmıştır. 
Peki, neden stara dayalı bir sinemamız oldu, neden şu anda starların yerini yönetmenler aldı sorusu aklınıza geliyordur, çünkü hepsi bir pazarlama yöntemi olarak karşımızda dururken, gözümüz ile görmediğimiz, kulağımız ile duymadığımız yapımcı, yani sermayenin neden görünür kılınmadığını sorguladınız mı? Bütün bu pazarlama araçlarının arkasında ki sermayenin istemleri sinemayı, sanatı, sanatçıyı belirlemekte ve kendi ihtiyaçlarına cevap bulmaktadır. Sermayenin ihtiyacı daha çok para ve daha çok ürünün piyasaya sürümüdür. Bunun içinde sömürü kaçınılmazdır. Para yatıran, parasına artı değer katarak kasasına koymak için hesaplar yapar ve güvendiği işe riski en az düzeyde tutacak şekilde parayı yatırır. Sermaye için risk önemlidir, o yüzden en az riskli olan şey daha önce denenmişi ve başarı kazanılmışı tekrar etmektir. Sinemamız doğuşundan star dönemine geçiş bütün bu ihtiyaçlara aranan cevaplardır. Star dönemi olarak kabul ettiğimiz altmışlı ve yetmişli yılların başında birbirine benzer ve sadece starların perdede gözükmesine dayalı gösterimlerin olması tesadüfi değildir. İkinci tesadüfi olmayan şey ise, iktidarın ve ülkenin içinde bulunduğu siyasi ihtiyaçlar. Karmaşadan çıkmış, bir askeri darbe sonrası ve idam edilen siyasi liderler. Halk bir anlamda yeni dönemde de bastırılmış, sindirilmiş ve kendisini nispi olarak ifade ediyor gibi gözüküp, sessizce onayladığı bir dönemi işaret ediyor. Bu dönemde beyaz perdede verilen mesaj, sonu iyi biten filmler ve dramlardır. Her dramın, trajedinin sonu iyi biter. O yüzden yaşadığınız trajedi ve dram ne olursa olsun sabredin, sonunda hep birlikte güleceğiz mesajı bütün toplumun katmanlarına verilmektedir. Sınıf farkı ve kültürler arası ayrılıklar yok sayılmış, her orta düzeyde seyirciye bilinçaltına verilen mesajlı filmler denetleme kurulundan çabuk çıkıp, ülkenin en uzak köşesine kadar gidiyordu. 
Sözünü ettiğimiz altmışlı yıllarda ki sinema dünyasında yer alan sermeye grubu, bir sinema sektörü oluşturma yerine her filmden en çok kazanç elde etmeyi ve kısa yoldan Beyoğlu ile özdeşlemiş Sülün Osman geleneği ad değiştirerek Selçuk Parsadan ve şimdi adını bilmediğim bir isim ile yaşatmaktır. Bugün o günlerden bugüne yaşayan nice Sülün Osmanlar bu piyasadan gelip geçti. Köyden gelmiş, gözü henüz açılmamış, saf, temiz ama bir an önce zengin olma hayali olanlara Taksim meydanında bulunan anıt hala pazarlanmaya devam ediliyor. Nice güzel ve yakışıklı gençlerimiz Beyoğlu piyasasında meze olarak pazarlanma işlerini şekil değiştirmiş de olsa içerik olarak bugün varlığını koruduğunu düşünüyorum. Çünkü hala bir sinema sektörü oluşmadığına göre, bu piyasa, her ne kadar özneler değişmiş olsa da kendisini tekrar ederek ve zaman içinde biraz değişerek konumunu korumaktadır. 
Dünün starlarının yerini, bugün belli yönetmenlerin alması sermaye için bir şey ifade etmemektedir, aynı şekilde koydukları paranın karışlığını iş yapacağı insana yatırım ile “çorbasını” ısıtmaya ve var etmeye devam etmektedir. O yüzden yönetmenlerde adı duyulmuş, ekranlarda biraz popüler olmuş ve popüler sanatçılar arasından seçerek, yeni kişilerin yarışmalar aracılığı ile piyasa içine kaynaştırarak bir süreklilik kazandırılmış bir piyasadan söz etmekteyiz. Geçmişin dergilerin yaptığı işlevi bugün yarışmalar ve ekranlar aracılığı ile yaz döneminde uygulanan ve iş yapması beklenmeyen avantür işler ile piyasanın tepkisi ölçülmekte ve olumlu mesaj alınan yapımlar devam ettirilmektedir. Bu durum yeni bir anlayışı da beraberinde getirmiştir, çünkü sermaye grubunun tamamı ile değiştiği, yapımcılar, dağıtımcılar ve tv sahiplerinin inisiyatiflerine daha bağlı konuma gelmiştir. Film ve dizi film için para yatıranlar bu işin lojistik yönünü düşünmek ve çözmek zorundadır, çünkü ürettirdiği bir film, dizi elinde patlama ve iflas etmesi anlık bir durum olarak kendisini son yıllarda can alıcı şekilde hissettirmektedir. 
Çekilecek her film için bile bugün geçmişin starları olmasa da ünlü, iş yapacak yüzler aranır. İsmi olmayanlar ile çekilen bir fil büyük bir risktir, seyirci her ne kadar her şeyi tüketir gibi algı oluşmuş olsa da tüketim de hala seçicidir. Sinema / tv piyasamız sürekli değişi yaşamakta ve bu değişim her siyasi iktidar değişimi gibi bir birine paralel günlük olayların ve beklentilerin de izlerini üzerinde taşımaktadır. 
Zamanın ruhunu incelemek istiyorsanız, ülkemizde üretilen sinemalarımızın içeriğine, sesleniş diline bakın, o zamanın ruhunda ki toplumsal reflekslerimizi, algılarımızı gözlemleyebilirsiniz. Sinemamız günlük siyasi atmosferden bağımsız değildir, devletin ihtiyaçlarına göre ve sermayenin çıkarlarına uygun olarak konu çeşitliliğine gidebilmektedir. Devletten bağımsız, özgür bir sinemamız hiç olmamıştır, olma ihtimali de sermayenin devlet ile ilişkisine bağlı olarak yoktur. 
Pınar Çekirge, Başrolde Filiz Akın adlı kitabını oluştururken bir sinema zamanı kullanmış. Kitabın orta sayfalarına ulaştığımızda on dakika ara verip, o döne Filiz Akın ile birlikte aynı setleri paylaşmış Hulusi Kentmen, Necdet Tosun, Mualla Sürer kişilikleri çerçevesinde o dönemde perdeye yansıyan nice sinema emekçisinin anısını sayfalara yansıtır. Her biri özverili, güzel, değerli, dostları ile dayanışmasını bilen ve bugün unutulan meziyetlere sahip insanlardı. Onlar Filiz Akın’ı yaratmış ve beslemişlerdir. Onlarsız ne Filiz Akın olur, ne de diğer yonca yaprakları, ne de erkek starlar. İyi oyuncu gösteren yanında ve birlikte rol aldığı insanların yetenekleridir, onların iyi oynamaları starı daha büyük yapar ve ikon seviyesine taşır. 
Kitap her ne kadar Pınar Çekirge imzası ile çıkmışsa da Pınar Çekirge, alçakgönüllülüğünü bu kitapta da göstermiş, Filiz Akın hakkında yazanların birbirinden değerli yazarlar da kitabın sayfalarına; hem başlangıçta hem de son bölümünde yer ayırmıştır. Pınar Çekirge bir anlamda Filiz Akın hakkında kim ne yazmışsa bir ansiklopedi kaynakçası hazırlar gibi kitabını hazırlamış ve araştırmacılar için bir fener görevini sunmuştur.  
Pınar Çekirge aşkına hiç ihanet etmedi, etmediği gibi oturup kitabını yazdı. Aşkın ve tutkunun bir kitabı olarak son satırına kadar okudum ve bu içten duyguları yansıtan satırları okumaktan büyük keyif aldım. 
Sinemanın (bize ait ama tartışmalı tarih olarak) yüzüncü yılında yayınlan bu kitap bir döneme damgasını vuran star sistemini anlamak ve o dönemi o günkü koşullar içinde anlamak için önemli bir kaynak olarak karşımda duruyor. Bu zaman içinde yayınlanmasının bir anlamı ve değeri var, çünkü bugünkü sinemamız nereden geldiği ve nereye gidiyor sorusunu sormak için öncelikle bazı şeyleri bilmek gereklidir, bu kitap ile bu açığa karşı yapılmış en güzel müdahaledir diye düşünüyorum. Şimdiden iyi okumalar, benim gibi umarım zevk alırsınız. 
İsmail Cem Özkan


Pınar Çekirge
Başrolde Filiz Akın
Altın Bilek Yayınları, 2014
ISBN 978-605-5831-68-7



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.