Galata Gazete


3 Eylül 2014 Çarşamba

Solda birlik!

Solda birlik!

Solda birlik kavramına inanmayanlardanım, önyargım gereği sol birlik olamaz! Çünkü solun birlik olabilmesi için durduğu zemini iyi tahlil etmesi gereklidir, ki benim izleyebildiğim kadarı ile sol örgütsel yapılar bulunduğu zemini tanımlama yerine olayların arkasına takılmış savrulmaktadır.
Gündemin peşinde, iktidar partisinin gündemi ve yan sorunları ile ilgilenen, kendisine ait ve yaşamı etkileyecek bir gündem yaratamamış bir solun birlikteliği, yeni gündemlerin oluşması için güç birliği oluşturmadığı, oluşturamadığını 12 Eylül sonrası yaşanan olaylar ile görmekteyiz.
Sol, en büyük birlikteliğini 12 Eylül sonrası oluşturulan Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi ile gerçekleştirmiş ve mücadele için önemli adımlar atmış olsa da, mücadeleyi sonuna kadar götürememiş ve iç bileşenlerinin iç ayrışma ve çatışması ile sonuçlanmıştır. Bunu yenilginin bir sonucu olarak okuyabiliriz, ama yenilgi travmasını henüz üzerinden atamayan solun yeni birliktelikleri yeni ayrılıklar anlama geldiğini ÖDP geçeği ile yeniden karşılaşırız. Gözyaşları içinde kurulan yasal parti, “bir arada yaşamı savunalım!” sloganı ile yeni bir şeyler söylemeye başlarken, birden bir arada olamayacaklarını anlamışlar gibi kısa sürede dağılma ile sonuçlandı. En büyük nedeni; bileşenlerinin gündeme, bulundukları ana dair; gerçekçi, somut bir değerlendirmelerinin olmayışıdır. Sosyalizm hedefi olduğunu söyleyenlerin nasıl bir ülkede yaşadıklarını bile henüz net olarak değerlendiremedikleri ve pratik günlük olayların etkisi ile farklı duruş sergilemeleri bu ayrılıkları tetiklemiştir. Pratik duruşun her zaman ileri aşaması işin teorileştirilmesidir ki, bu teorileştirmelerde bile mantık bütünlüğü olduğunu söylemek güçtür.
“Bir Arada Yaşamı Savunalım” diyenler bir arada olmadığı ortamda bu sloganın işlevi bitmiştir, yaratılan bir sloganın yaşaması için dahi olanak sunamamış bir sol ile karşı karşıyayız.
Shop in shop mantığı kapitalist işletmeler için anlaşılır, çünkü bir mekanı farklı firmalar ile kullanırsanız malın ve paranın hareketi için yeni olanaklar yaratmak anlamına gelir, fakat bu yöntemi siyasi birliktelikler için kullanmak başarıyı değil başarısızlıkları ve yaşanan yenilgi travmasının daha da derinleşmesi anlamına gelmektedir.
Sol, krizi yönetememiştir, yönetemediği içinde yaşadığı travmayı aşamamıştır!
Bu konu hakkında hemen hepimiz bir çok yazı yazmış, konuşmuş ama hala bu kaotik durumu aşmak içinde somut bir şey yapamamışız. Sadece “Gezi Direnişi” ve süreci yeni kapı araladığından bahsedip, o aralanan kapıyı daha çok açmak ve lider kadroların yerlerine gençlere bırakması sözleri sözde kalmış, örgütsel anlamda ve pratik anlamında adımlar atılmamıştır. Adım atamayanlar yine eski kadrolar ile ve bol tecrübesi olan ama krizi yönetemeyenler yeni birliktelik için arayışlara girmiş ve arayış içinde olanlar ‘Gezi Direnişini’ anlamış gibi yapan ama gerçek anlamda anlayamayanlar birlikteliği ile olarak karşımızda durmaktadır.
Solun nihai hedefi devrimdir!
Devrim hedefi yola çıkanlar ‘demokrasi’ için mücadele etmekten devrimci bir örgütsel yapı için çalışmaya fırsat bulamamıştır.
Gezi direnişi somut olarak ortaya çıkarmıştır ki, ülkenin devrim koşulları altında dahi bunu yönlendirecek ve liderlik yapacak devrimci bir örgütü yoktur, örgütü olmaması dışında bunu yapacak bir devrimci zihniyeti de yoktur! En azından bir zihniyet olmuş olsaydı, devrim için yapılması gerekenleri dünya ölçeğinde binlerce kez sınanmış yöntemleri uygulayan yapılanmalar mevcut olurdu!
“Küçük olsun benim olsun” mantığı içinde, güçlü oldukları yerlerde diğer düşünce yapısında olanları örgütsel çalışmasını engellemek bize özgü bir hastalık olarak varlığını korumakta, hatta diğer ve rakip olarak gördüğü hareketlerin ilk adımında zor ile susturmayı bir doğal şeymiş gibi görme alışkanlığı devam etmektedir. En olmaması zamanlarda sol içi çatışma birden ortaya çıkmakta ve atılan olumlu adımların yok olması anlamına da gelmektedir.
Sol kitlesel olmaktan korkmaktadır!
Sol, kitlesel halk hareketi olmak zorundadır ama halk hareketi sadece dergi/ gazete başlığında geçen bir söz olarak varlığını korur. “Halk” kavramı sadece örgüt üyesi olanlar anlaşılmaktadır! Çünkü, sol kendisi üyelerini kontrol etmekten korktukları için kitlesel olmayı tercih etmemektedir, çünkü kitlesel olursa içine her türlü ‘sızma’nın olacağı ve bu sızma ile kendisini arkadan hançerleneceği korkusu vardır. Sol içinde “hain”, “itirafçı”, “ajan” olduğu gerekçeleri ile bir çok insanın infazını kara leke olarak tarihinde taşımasına rağmen, hala “en temiz örgüt biziz” söylemini kullanmaktan çekinmezler. En temiz anlamı “en homojen örgüt” olmak anlamındadır.
24 Ocak kararları sonrası liberalleşen yaşam biçimi ve düşünce yapısı aynı zamanda sol içinde var olan kirlenmeyi hızlandırmış, kirlenme sonucunda eli temiz sol birey bile ortadan kalkmıştır. Diyojen gibi elimize fener alıp sokağa çıksak da bu kirlilik ortamında temiz politikacı bulmak gerçekten zordur.
Gezi Direnişi, sol kulvara bir çok eli temiz bireyi taşımış olmuş olsa da bu temiz bireylerin solu biçimlendirmesi, yönlendirmesi için somut olanağı yoktur. Çünkü var olan kalıplaşmış ve cemaat ilişkisi içinde olan siyasi yapıların içinde yaşama ve söz söyleme haklarını elde etme imkanları yoktur. Gezi Direnişi kendiliğinden yeni bir siyasi yapıyı oluşturacak kadar birikim sahibi değildir, çünkü çok kısa sürmüştür, arkasında güzel anılar bırakıp siyasi tarihimiz içinde erimeye başlamış ve yok olma tehlikesi altındadır. Bu erimenin en somut izdüşümü her ne kadar polis ve iktidar baskısı gibi gözükmüş olsa da bunun gerçek arka yüzünde “Gezi Direnişinin” gerçek sahibi solun kucaklayıcı olamaması ve kitlesel olma korkusunun yaratmış olduğu travmatik durumudur. Bu kucaklamaya uygun siyasi yapıların olmaması, bu yaratılan başarının sönmesinin en önemli nedeni olarak karşımızda durmaktadır.
Sol, somut olaylar karşısında kendiliğinden mücadele alanında birliktelik kurup, bu birlikteliği sistemli, uzun soluklu başarıya götürecek bir anlayışa sahip değildir. Çünkü ülkenin gerçeği gibi tek doğruya ve tek mücadele biçimine inanan sol; mütevazı, bir arada mücadele etmeyi, hoşgörülü ve kendisinin dışında yer alanların yaşaması için olanak yaratmayı kendisine dahi söylemekten çekinen bir yapı ve anlayış olarak kendisini korumaktadır.  Ve bu koruma zırhı içinde üyelerini bir arada tutacak etkinlikler yapmaktan öte bir şey yapmamaktadır.
Kısaca, sol birliktelik girişmeleri benim yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı bana inandırıcı gelmemektedir, sadece kamuoyunu oyalayıcı ve travmanın daha da derinleşmesi anlamından başka işlevi olmayan girişimler olarak karşımızda durmaktadır.
Öncelikle birlik yerine, her sol yapı kendisini tanımlamalı ve tek doğru, tek örgüt, tekçi bakış açısından kurutulacak, kitlesel olmayı kendisine hedef koyacak yeni bir örgütsel şema üzerine kafa yormalı ve pratik olarak kendisini ispatlamalıdır.
Sol birlikteliğin tek amacı vardır, kitlesel olmak, bu amaçla bir araya gelenler öncelikle kendilerini ve bakış açılarını değiştirerek işe başlamalıdır…

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.