Galata Gazete


5 Eylül 2014 Cuma

Yazlık: Şehrin Kolonisi

Yazlık: Şehrin Kolonisi

Salt Beyoğlu’nda açılan bir sergi üzerine hala düşünüyorum, çünkü sergiyi gezdim, gördüm ve benim üstünde ne gibi etkiler bıraktı anlamında düşünmekteyim. Bugüne kadar yaşantımız içinde sıkça karşılaştığımız bir olgunun üzerine sergi düzenlenmiş ve uzun araştırmalar sonrasında bizlerin beğenisine sunulmakla kalmamış, bizlere kısaca benimsediğiniz bir konuda düşünün demektedir. Gerçekten bugüne kadar tatil sohbetleri arasında sıkça duyduğumuz yazlık nedir? Ne zaman oluşmuştur, nasıl bir sosyal değişimin ürünü olarak yaşantımız içine aldık?
Yazlıklar bir anlamda senede bir kere gittiğimiz ya da gidemediğimiz bir coğrafi alan içindeki binadır. O bina genellikle ucuz olsun diye betonarme şekilde üretilmiş ve genelde estetik yoksunu geçici yaşadığımız alanlardı. Zaman içinde betonarme binaların yerini estetik, kullanışlı, modern mimarlık eseri olanlarda yaşantımız içine girmiş olsa da bu kooperatif binalar içinde yok denecek kadar azdır. Genelde yazlıklar sahil şeridi içinde siteler halinde inşaat edilmiştir, bu sayede hem ucuz hem de satışı, kiralanması kolay bir yaşam alanı olmuştur. Ekonomi çarkının işlediği bir çağda gayrimenkuller değerlendirilmesi önemlidir, ölü bir yatırım olarak doğan yazlıklar bugün ekonomi çarkı içinde ailelere belirli süre kiraya verilen küçük işletme halini almıştır. Bu değişim elbette her sene birbirini tekrarlayan tatil monotonluğunu da yok etmekte ve yerli turist olma özelliğinden evrensel bir gezgin olmaya doğru adımlar atılmasına da neden olmuştur. Henüz emekleme dönemi yaşıyor olsak da istikrarlı bir şekilde yurt dışına çıkan nüfus artışından bahsedebiliriz. Bu elbette yaşam kalitemizin ve dünyaya bakış açımız ile orantılıdır. Bundan otuz yıl öncesinde yurt dışına çıkış, aile birleşimleri ve yurt dışında yaşayan aile ziyaretleri haricinde yurt dışına çıkan hatırı sayılı nüfustan bahsetmezdik, bugün ise artık gruplar halinde gezileri olağan görmeye başladık.
Tarihsel olarak yazlık kavramını incelersek, elbette son yıllarda gelişen bir olgu değildir. Yazlık Avrupa kültürü içinde sörfler için olağan bir dinlenme ve senenin yorgunluğunu atma alanı olarak karşımıza çıkar. Yazlıklarında Dük, Baron, Kont… gibi toprak sahipleri yaz ayına özgü göçmen kuş avlama partileri yapmakta ve daha çok orman içinde ve göl kenarında yerleri tercih ediyorlardı. Bu Osmanlı döneminde de saray ve imparatorluk ailesi içinde geçerliydi. Onlar için yapılmış kuş evleri, dinlenme yerleri mevcuttur. Yaz aylarının sıcağı ve neminden kaçmak için yazlık saraylar yapılmış, bu yazlık saraylar saltanattan çok uzakta değildir. Vakti olanlar ve yaz aylarında çalışmak zorunda zenginler, saray çalışanları ve padişah ailesi için yazlık kavramı mevcuttur. Bugün anladığımız bir yazlık ve tatil anlayışı ile ilgili değildir. O dönemin kültürü ve yaşama bakışına göre mevsimlere göre yazlık, kışlık mekanlar yapılmıştır. Yazlık kavramı elbette Roma dönemi ile ilintilidir,  çünkü Roma kültürü bugün dahi bizleri etkilemeye ve günlük davranışımızda tercihlerimizin oluşmasında bilinçaltına fısıltılar halinde etkilememeye devam etmektedir. Tatil ve yazlık kavramını roma kalıntıları üzerinden ve elimize ulaşan öyküleri iyi incelersek onlardan bugüne kalmış bir miras olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalırız.
“Orta Asya’dan bir kısrak başı gibi” bu ülkeye gelenlerin yazlık anlayışı ise yaylalardır. Türkmen, Kafkas halkaları ve Kürtlerin her sene yaylaya göçü bir şölendir. Yaylada geçirilen yaz, her ne kadar başlarda kıl çadırı olan mekanlar iken, bugün daha yerleşik yayla evlerinden bahsedebiliriz. Yazlık deniz kenarında olan bir yerleşim yeri olmadığı gerçeği ile tarihsel süreç incelendiğinde karşılaşırız.
Bugün ki anlayışımız daha çok yazlık denildi mi deniz sahilinde, sahil şeridi boyunca uzanan ağaçların kesilip yerlerine beton dikildiği alanlar olarak yazlık ile doğayı betonlaştırdık, sahilleri yağmalarken oranın yerli canlılarını kendi yaşantımızın içinden çıkardık. İşgalciydik ama yerlileri işgalci görüp en ağır ilaçlar ile onları oradan uzaklaştırdık ya da yok ettik. Sahiller bir çok canlının barınma yeri iken, bugün denize girdiğimiz, denizin içinde taşları ve kayaları ayağımıza batıyor diye kaldırdığımız, bizi rahatsız edebilecek canlıları yok ettiğimiz, bizim için homojen ve steril bir alan yarattık.
Yazlıklar sahillerin yağmalanması ve betonlaşması anlamında karşımıza çıkmıştır. Çünkü yazlık sadece yazları gidip tatil yaptığımız yerleşim yeri değil, orası yılda bir ya da gitsek gitmesek de o ev, beton, bahçe ve sahil bizimdir! Üstelik oranın gerçek yerlileri oradan sürülmüş, coğrafi yapısı değiştirilmiş, ekolojik dengesi bozulmuş bir coğrafik alana yazlık adını verdik.
Yazlıklar sahil kenarında olduğu için ve kış ayları boyunca içinde yaşamın olmadığı betonarme binalar oluşan buhar ve tuzun etkisi ile çürümekte ve her sene yeni baştan bakım zorunlu hale gelmektedir. Hırsızlık vb sorunlardan bahsetmediğimiz halde önemli bir ekonomik anlamda getirisi yerine götürüsü olan bir kara delik işlevini görmektedir. Peki, neden yazlıklar bir dönemde birden popüler hale geldi ve şehirler ulaşımı en kolay ve sahilinde denize girilecek alanları kendi kolonilerini inşaat ya da işgal ettiler? Ekonomik olarak verimli olmayan yazlıklar nasıl oldu da birden mantar biter gibi bütün sahilleri işgal etti ve orada önemli bir çevre kirliliği yarattı?
Bu karma ekonomi tercihinde aramak gereklidir. Yeni kurulan Türkiye, ekonomide devletçi yapıdan daha çok karma ekonomiyi tercih etmiş ve buna göre bir siyasi, kültürel, sosyolojik bir üst yapının oluşması sağlanmıştır. Önceleri yönetim kadrosunda olan ve ayrıcalıklı (zengin ve bürokraside önemli yerde görev yapan)  vatandaşların yararlandığı bir ve henüz köylü olan vatandaşların ona ulaşmayı bırakın düşünemediği bir zaman diliminde başlamıştır. İlk turistlik bölge ilk yazlıklarında oluştuğu alanlardır. İlk defa saray ailesi dışında bürokraside görev yapan ve olanağı olanların deniz kenarında bir mekanı olmuştur. Yazlık sahil şeridinde görünmeye başlaması ve ülkenin siyasi ve her mahallede zengin yaratma projesi yazlık sayısının artmasına ve yeni bakir bölgelerin oturma açılması söz konusudur. Amasra’nın turizm ile tanışması ve ilk pansiyonculuğun yapılması tesadüfi değildir, çünkü yeni rejim burada ilk turizm sınavını verir. Zaman içinde Amasra özelliğini kaybedecek, çünkü sanatçılar ve aydınlar sürüldükleri yerleri birer turizm cenneti yapacak ve “Mavi Tur” kavramını turizm literatürüne kazandıracaklardır.
12 Eylül 1980 liberal ekonominin bu ülkede hayat bulması ve yeni bir yaşam ve düşünce yapısı içinde yazlıklar sahilleri bir anlamda yağmalamakta ve bu devletin en üst makamının yaşamı ile örneklemektedir. Fethiye - Göcek ve Özal kelimeleri yan yana gelirse tarihimiz bize bir çok şeyi daha çıplak anlatacaktır. Bakir koylar dünyaya açılacaktır, yatların yağları ve pis suları körfezlere dökülürken, liman ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu amaçla bir zamanlar köy olan yerler şehirleşmeye yaz ve kış nüfusu arasında büyük farklar oluşmasına sebep olmuştur. Dengesiz büyüme ve kontrolsüz yağmalama dönüşü zor tahribatlara yol açmış, gerek nüfus demografik yapısı, gerek coğrafik özellikler bu yeni anlayışa uygun olarak yağmalanmış ve bir çok yerde ölü yatırım olarak kalıcı bir iz bırakmıştır. Mısır kraliçesi Kleopatra kendi yaşamı içinde Fethiye Göcek sahillerine bir gelmiş, orada güzellik ve sağlık almış olduğu hamam bile artık bir rant alanı olmuş ve bu yeni rant alanı içinde yok edilmiştir.
Yazlık bugün dahi varlığını korumakta ve hala sahillerimiz içinde yeni yazlıkların yapılmasına devam edilmektedir. Yazlıkların oluştuğu alanlar B2 yasası ile orman yangınları teşvik edilmiş ve yeni oksijen deposu olan alanlar birer karbondioksit deposuna doğru dönmektedir. Sahil kasabalar yaz aylarında büyük şehirlere dönüşürken, kışları sesiz ve terk edilmiş bir batı kovboy kasabası özelliğini göstermektedir. Bu dengesizlik elbette orada olması gereken alt yapıyı ve kanalizasyon, çöp arıtma tesislerinin hayat bulmasını imkan verecek ekonomik girdiyi imkansız hale getirmekte ve sorunlardan geçici çözümler ile gözden ırakta yapılmaktadır.
Yazlıklar geçici oturduğumuz yerlerdir ama denizlerimizi, derelerimizi ve yer altı sularını kirletmeye ve yaşam alanımızı diğer hayvanlar dışında bizimde kısıtlamaktadır. Koloni, sömürge anlamından türemiştir ve yazlıklar şehirlerin sömürdüğü bir yaşam alanı olarak varlığını korumaktadır.
Salt Beyoğlu’da başlayan sergi bende bu düşünceleri oluşturdu ama sergide elbette bunların hepsini bulma imkanınız yok. Biraz zayıf kalmış sergi ama amaç ve hedef konusunda belki de ben gerçek anlamda algılamamış da olabilirim.
İsmail Cem Özkan

Yazlık: Şehirlerin Kolonisi
5 Eylül – 16 Kasım 2014
Salt Beyoğlu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.