Galata Gazete


30 Haziran 2015 Salı

Dinciler biat etme özgürlüğü için mücadele eder!

Dinciler  biat  etme  özgürlüğü  için  mücadele  eder!
 
Dine  inanalar  ile  dinciler  arasında  uçurum  vardır,  gerçekten  inanlar  gösteriş  için  meydanlara  çıkıp  kendi  inancını  ranta  döndürmeye  çalışmaz,  bütün  geleceğini  bu  dünyanın  nimetlerine  değil  inandığı  geleceğe  ve  Allah'ın  buyruklarını  yerine  getirmeye  adar.  İnandığı  yola  uygun  dünya  nimetlerini  israf  şeklinde  tüketmek  ve  gözü  açlar  gibi  doymaz  şekilde  mal  varlığına  döndürmez,  çünkü  inanan  paylaştıkça  insan  olacağını  bilir  ve  dini  bilgisini  ve  yüreğine  fiyat  biçmez.  Dinciler,  dini  söylemler  ile  her  şeyi  kendi  kişisel  çıkarları  için  kullanır  ve  oradan  elde  ettiği  geliri  amaçları  doğrultusunda  kullanır.  Dincilerin  hakim  olduğu  siyasi  yapılar  tarihler  boyunca  iktidara  gelip  gitmiştir  ama  dincilerin  hakim  olduğu  rejimlerde  başka  bir  şeylerin  yaşama  şansı  yoktur,  homojen  inanç  uğruna  öteki  olanları  yok  eder  ve  dini  söylemler  içinde  özgürlük  alanı  bırakabilir.  İran  örneğinde  olduğu  gibi  dini  rejimler  içinde  de  laik  bir  düzen  olabilir  ama  Hz.  Muhammed  sonarsı  gelen  tüm  dinlere  acımasız  ve  sorgusuz  yok  etmek  için  elinde  ki  tüm  olanakları  kullanır.
 
Dinciler  ile  dini  söylem  ve  dini  referanslar  ile  mücadele  edilemeyeceğini  Fransız  devrimi  bize  anlatır.  Fransız  devriminde  din  dışında  söylemler  ile  halk  iktidara  gelmiş  ve  dini  olması  gerektiği  yere  çekmiştir.  Bugün  Avrupa  devletlerinde  dini  siyasi  partiler  yer  almasına  rağmen,  hiç  biri  kendi  inancını  devlet  içinde  dominant  olmasını  ve  dini  kıyafetlerin  devlet  kurumlarında  kullanılmasını  savunmaz...
 
Din,  insanlığın  karanlık  zamanlarının  siyasi  iktidarıdır...
 
Bu  bilincin  bizde  oluşabilmesi  için  öncelik  ile  dini  söylem  kullanan  ve  dini  örgütleri  kullanarak  vekil  olarak  parlamentoya  girmeye  çalışanları  siyasi  dünyamızdan  uzaklaştırmak  ile  laik  bir  gelecek  için  ilk  adım  atılmış  olunur.  Dincilerin  Alevi’si,  Sunni’si,  Şii’si  olmaz...
 
Hepsi  aynı  şekilde  dini  kullanır  ve  o  kullandığı  din  ile  kendisine  ve  çevresine  rant  aracı  yaratır...
 
Hiç  bir  zaman  bir  dinci;  özgürlüğü,  demokrasiyi,  çağdaşlaşmayı  savunamaz...
 
Özgür  bir  gelecek  eşit  şekilde  her  insan  için  olabileceğini  hiç  bir  dinci  söyleyemez,  çünkü  dinde  kast  vardır  ve  birileri  biat  etmek  ile  yükümlü  kuldur!
 
Günümüzün  baş  çelişkilerin  başında  yer  alan  dinci  ve  etnik  siyaset  arasında  ki  tercih  konusu.  Çünkü  yükselen  güç  olarak  her  ikisi  bize  dayatılıyor  ve  birinden  birini  tercih  etmemiz  istenmektedir.  Somut  durum,  iki  gücün  arasında  kalmış  bir  emek  özgürlüğü  savunucusu  olarak  kalmış  görünüm  veriyorlar.  Yakın  yüzyıllık  tarihimiz  bir  çok  defa  kanıtlamış  olan  etnik  siyaset  geleceğe  karşı  suçtur,  onların  kuyruğuna  takılmak  intihar  etmek  ile  farkı  yoktur  derken,  nedense  dinci  yapılar  ile  işbirliğinin  üstüne  bir  şey  söylemezler,  çünkü  son  yüzyıllık  siyasi  hayatımızın  belirleyici  olan  etnik  siyasetin  tercih  etmiş  olduğu  ulusallaştırma  ve  ulus  politikası  ve  çatışmasıdır.  Etnik  siyaset  Hitler’i  yaratmış  ve  binlerce  Hitler  örneğini  kanlı  bir  süreç  olarak  bize  sunmuştur.  Diktatörlerin  yaratmış  olduğu  kan  okyanusları  haklı  olarak  korkuyu  beslemekte  ve  büyütmektedir.    Özelikle  Ortadoğu  ülkelerinde  Büyük  Ortadoğu  Projesi  altında  uygulamaya  konmuş  siyasetin  başka  boyutu  ortaya  çıkmış  ve  Ulus  Devleti  öncesi  batı  ülkelerde  yaşanmış  olan  din  merkezli  çatışma  odak  noktası  yapılmıştır.  İran  din  devletinin  oluşturulması  ve  sonucunda  elde  edilmiş  veriler  ile  bu  proje  geliştirilmiş  ve  Hristiyan  dünyası  karşısında  İslam  vahşeti  olarak  algılanacak  bir  yeni  çatışma  süreci  başlamıştır.  İran  din  devleti  demokrasi,  özgürlük,  çağdaşlık  gibi  kavramları  karanlık  içinde  bırakmış  ve  savunanları  dar  ağaçlarına  bırakmıştır.
 
Dincilerin  hakim  olduğu  yerde  toprak  çölleşir  ve  çölde  vahalara  yaratmak  çölü  ortadan  kaldırmayacağını  düşünmekteyim.  Ama  bu  çatışma  koşulu  içinde  etnik  siyaset  ile  dönemsel  işbirliği  yapılabileceği  konusunu  yazılarımda  işlerken,  dinci  yapılar  ile  işbirliği  yapmak,  onların  kuyruğuna  takılmak  İran  -  TUDEH  örneğinde  olduğu  gibi  dini  devlet  çatısı  altında  bir  daha  yan  yana  gelemeyecek  şekilde  yok  olmak  ve  karanlıkta  kalmak  ile  aynı  olduğunu  düşünürüm.  Ülkemiz  solcularının  bir  bölümü  Alevi  dincileri  ile,  diğer  bölümü  iktidara  görünmeyen  müttefik  olarak  işbirliği  içindedir.  Yakın  tarihimiz  içinde  Alevi  dincilerinin  tutumu  ve  tercihini  daha  çıplak  olarak  görmek  açısından  Deniz  Gezmiş  ve  arkadaşlarının  idamı  karşısında  ki  tavırlarını  incelemek  gerektiğini  ve  çıkarı  gereği  sistem  ile  ortak  hareket  edeceği  fikrini  savunmaktayım  ve  iktidardaki  dinciler  kadar  muhalefetteki  dincileri  de  amaçları  açısından  tehlikeli  görmekteyim…  Dinci  söylemler  ile  özgürlük  mücadelesi  olmaz,  dinciler  için  özgürlük;  biat  etme  kültürünün  homojen  şekilde  yayılmasıdır...
 
Dini  söylemler  ile  dinciler  eleştirilemez.  Örneğin  ‘cehennemde  kimse  kalmadı  hepsi  ISİD  safında!’  diye  dolanan  eleştirel  görsel  aslında  dinci  bir  söylemdir  ve  dincilere  dolaylı  destek  vermekten  başka  işlevi  olmaz.  Dinci  iktidara  karşı  değildir,  aksine  cennetlik  vatandaşlar  iktidarda  olduğunu  ve  canilerin  ise  uzakta  olduğunu  anlatır...  İktidarda  olanların  seçilmiş  olduğu  vurgusu  son  yıllarda  giderek  artmaktadır.  Hatta  İslam  dinine  göre  şirk  koşma  durumunda  karşılaştırmalar  yapmaktan  bile  çekinilmez  konuma  gelmiştir.  Benzer  söylemlerin  muhalefette  olan  aleviler  ve  kurumları  içinde  ki  işleyişine  bakın  benzeri  ile  karşılaşabilirsiniz,  iktidardakiler  gibi  pervasız  ve  gösteri  amaçlı  olmazsa  da  kelimelerin  altında  cümlelere  yansır.
 
Alevi  kurumlarına  hepsi  dini  söylem  kullanır  ve  bugüne  kadar  yapabildikleri  şehirlerde  ve  yurt  dışında  yaşayan  Alevilerin  heterojen  yapısını  homojenleştirmek  adına  kurumlar  kurması  ve  o  kurumlar  aracılığı  ile  dincilerin  Aleviler  arasında  da  yayılmasına  katkı  sunmaktan  öte  bir  şey  yapmamıştır.  Aleviler  için  özgürlük  kavramı  inanç  özgürlüğüdür,  birey  özgürlüğü  geri  plandadır  ve  sonuçta  devletten  bekledikleri  camiler  kadar  eşit  hizmet,  diyanet  işlerinde  temsil...  kandan  geçen  dedelere  maaş,  bakım,  emeklilik  gibi  şeyler...  Bütün  bunları  laik  olan  bir  dinci  devlet  rahatlıkla  verebilir,  bunlar  için  özgür,  çağdaş  olmaya  gerek  yoktur...  İran  dinci  ‘laik’  bir  devlettir,  üstelik  laiklik  kavramı  Türkiye’den  daha  geniş  ve  daha  özgürlükçüdür!
 
12  Eylül  kırılmasından  bugüne  kadar  kurulan  Alevi  kurumları  söylem  olarak  birkaç  konu  etrafında  kamuoyu  oluşturmaya  ve  belirli  günlerde  kamunun  önüne  çıkmaktadır.  Sivas  Madımak  Otelinde  ki  katliam  bir  dönemeçtir  ve  tarihimizin  kırımla  noktalarından  biridir.  2  Temmuz  bir  ‘aydın’  kıyımıdır.  Bu  kıyım  kontrgerillanın  denetimini  ve  yönlendirmesi  ile  gelecek  iktidar  için  hazırlanmış  bir  senaryonun  parçasıdır…  12  Eylül  generallerin  başlattığı  ‘Ilımlı  İslam’  yürüyüşünün  AKP  ile  taçlandırılması  için  bu  kırılmanın  gerektiği  aydınlara  saflarını  ve  hizalarını  belirleme  için  verilmiş  bir  gözdağıdır.  O  süreçten  sonra  aydınlar  arasında  liberal  görüşlerin  yaygınlaşması  ve  yeni  ‘aydın’  kavramının  liberal  duruş  ile  ortaya  çıkması  tesadüfi  değildir.  Sivas  katliamından  sonra  oluşan  yeni  duruma  uygun  olarak  sözde  aydınlar  başörtüsü  özgürlük  mücadelesine  imza  verirken  Alevilerin  ibadet  özgürlüğü  ve  Alevilerin  ihtiyaçlarını  yok  saymış,  onları  asimile  eden  eğitim  sistemini  onaylamışlardır.    Bu  açıdan  2  Temmuz'u  bir  Alevi  kıyımı  olarak  göstermek  gerçekleri  çarpıtmaktan  başka  şey  değildir.  Alevi  kıyımı  olmuş  olsaydı  diğer  şehirlerde  de  Alevilere  yönelik  saldırıların  devam  etmesi  gerekliydi.  O  yüzden  2  Temmuz  etkinliklerini  ve  anmasını  hala  Alevi  dinci  yapıların  yapıyor  olması  sol  örgütlerin  ve  aydınların  ne  kadar  örgütsüz  olduğunu  göstermekten  başka  işlevi  yoktur...  Dinci  yapıların  arkasından  giden  her  sol  yapı  devrim  gibi  sorunu  yok  anlamındadır  ve  de  çağdaş  özgür  ülke  kavgasından  uzak  anlamına  gelir...
 
Dinciler  ile  dini  söylemler  ile  mücadele  edilemez...
 
Dinci  yapıların  uluslararası  boyutu  olarak  karşımıza  çıkan  El  Kaide  ve  onun  türevleri  örgütlerin  kendileri  gibi  olmayan  Şii  camilerine  bomba  ile  saldırması,  Şii’lerin  yoğun  olarak  yaşadığı  yerlere  canlı  bomba  ile  saldırması  bu  projelerin  birer  parçasıdır.  (Pakistan,  Irak,  Afganistan,  Katar,  Yemen,  Kuveyt,  Suriye...)  CIA  ve  diğer  istihbarat  yapıların  denetimi  ile  kurulan  El  Kaide  örgütü  yerini  şimdilerde  cihat  bayrağı  haline  gelen  ISİD  olmuş  durumda.  ISİD  bildiğiniz  gibi  Amerika  güdümü  ve  denetimi  ile  lojistik  olarak  destek  veren  ve  Türkiye'nin  de  içinde  bulunduğu  ülkeler  tarafından  kuruldu.  Türkiye'nin  o  dönemin  dış  işleri  bakanı  ISİD  PR  çalışmasını  yaparken  "memnun  olmayan  Sünnilerin  örgütü"  olarak  tanıtmış  ve  tabanda  yayılması  için  her  türlü  kolaylığı  göstermiştir.  Bu  arada  ISİD  kuruluş  aşamasında  Kürtlerinde  parmağı  yok  sanmayın,  Irak  Kürdistan  yönetimi  ISİD  ile  baştan  mutlu  olan  ilişkisi  ISİD'in  Ezidi  Kürtlere  karşı  saldırısı  ile  bozulmuş  ama  bugüne  kadar  gerçek  anlamda  çatışmamazlık  durumunu  korunmuştur.  Sonuçta  ISİD  üstüne  düşen  görevi  kontrolsüz  büyüme  ile  gerçekleştirirken,  kontrol  eden  ülkeler  ISİD  adına  bir  çok  ülkede  eylemler  yapması  ya  da  yapmamasını  kimse  kontrol  edemez...  Aslında  bir  çok  olay  birilerin  suç  hanesine  yazılırken,  bu  yazılan  hanelerin  karanlık  noktalar  olduğu  ve  gerçek  faillerin  üstü  örtüldüğü  gerçeğini  hiç  bir  zaman  gözden  kaçırmamak  gereklidir.  ISİD  adı  ile  çıkar  çatışmaları  ve  iktidar  kavgası  sırasında  bir  çok  siyasi  suikastta  kullanılması  tesadüf  işler  değildir.  Batı  ülkeleri  içinde  yapılan  bir  çok  eylemin  ISİD'in  etki  alanın  çok  üstünde  ve  birileri  iteklenerek  iç  kamuoyuna  ve  İslam  (Sünni)  düşmanlığının  tabana  yayılması  için  kullanıldığını  göz  ardı  etmemek  gereklidir.  ISİD  sonuçta  taşeron  örgüttür  ve  bir  çok  cinayetin  üstü  örtülmek  için  kullanılan  bir  örtü  işlevini  görüyor.
 
Sonuç  olarak  dinciler  biat  etme  özgürlüğü  için  mücadele  eder!
 
İsmail  Cem  Özkan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.