Galata Gazete


6 Temmuz 2015 Pazartesi

Vestel, bir global firma mıdır?

Vestel, bir global firma mıdır?

Türklerin övünç duyduğu firma sayısı dünyada pek fazla değildir. Nedeni ise teknoloji alanında ve pazarlama ve satış sonrası hizmet konusunda yeterli olumlu tecrübelere sahip olmamalarıdır, olanların ise bir elin parmak sayısı kadar olması şaşırtıcı değildir. Fakat bütün bu gerçekliğe rağmen dünya zenginler listesinde Türklerin yer alması şaşırtıcı ve onların gelirlerinin kaynaklarının her daim sorular altında kalmasına sebep olmaktadır. Yasalara, piyasa koşullarına uygun, bir marka olmuş firmalar evrensel olarak tanınmakta ve her ülkede kendisi için çalışan yan firma kurmuş ve yönetmektedir. Ulus devlet anlayışının bundan kırk yıl önce büyük değişime uğramasına sebep olan da işte bu piyasa koşullarının devletler üzerine yapmış olduğu baskıdır. Firmaların müşteriye yönelik hizmetleri; üretim ile sınırlı değil, üretimden ve çöpe kadar gidiş süreci içinde her basamakta oluşan tüm sorunlara çözüm getirmek ile yükümlüdür. Bu yükümlülük elbette yaşadığımız tecrübelerin ve tüketici mahkemelerin almış olduğu kararalar ile paralellik gösterir. Evrensel firma ile merdiven altı üretim yapan firma arasında ayrım işte buradadır.  Uluslar arası bir firma her türlü üründen ve tüketim alanında oluşan her türlü sorundan sorumlu olduğunu bilir ve ona göre tavır alırken kurumsal yapısını oluşturur. Bir çok otomobil firması hatalı ürettiği küçük bir parça için tüm otomobillerini servislerine çağırıp, o parçasını değiştirecek kadar olgun davranması diğer alanlar içinde geçerli olduğunu gözden uzak tutmamamız gereklidir. Kısaca bir firmanın gerçek anlamda marka olabilmesi için öncelikle satış sonrası müşteri memnuniyetini göz önüne alıp hizmetini kurumsal olarak aksatmaması gereklidir, aksi halde kurumsal yapı kuramayan her firma merdiven altı üretim yapan firmalar ile eşdeğer konumunda olur.

Manisa merkezli Vestel adında bir firmanın varlığı yaptığı reklamlar ile dünya kamuoyuna duyurulmakta ve hatta uluslararası medya alanlarında büyük fabrikalarda büyük üretim harikası olarak tanıtım reklam filmleri bile yapılmıştır. Her ne kadar gurur verici gibi görülen her uygulamanın gurur verici olmayan bir yönü de vardır. Her büyük fabrikanın çevreye vermiş olduğu artıklar ve işçilerin yaşam kalitesini göz önüne almayan ve onların işe gidiş, geliş, çalışma koşulları konusu sürekli tartışma konusu olmuş olsa da Vestel firmasının işçi güvenliği ve sağlığı açsından ne kadar başarılı olup olmadığı konusunda elimde veriler bulunmamaktadır. (O yüzden sorunun o yönünden bu yazı konusu içinde bir şey yazmayacağım ama ileri günlerde Manisa merkezine gidip bu konuda araştırma yapmayacağım anlamına gelmiyor.)  Ama Vestel firmasının bağlı olduğu holdingin İstanbul merkezinde yapmış olduğu beton yığını görerek emekçilerin sırtından nerelere, ne yatırım yapıldığı konusu tartışma götürecek tarafı yoktur. Emek hırsızlığı yüksek olanlar Soma Medeninde olduğu gibi İstanbul’a gökdelenler yapıp, oradan işçilerin en kötü koşullar içinde yaşadıklarını göremezler. Yaşanan pratik bilgiler bize Zorlu Center’e bakarak bunları düşündürüyor.

Yaşadığım son tecrübe ile Vestel firmasının web resmi sayfasına yapmış olduğum başvurular sonucunda ben de Vestel firması 12 Eylül öncesi Türk firmalarının üretmiş olduğu beyaz eşya kalitesi ile yarışacak şekilde ürün verdiği ve satış sonrası hizmeti o günler ile yarışacak konumunda olduğu fikrini kafamda oluşturuyor. (Keşke tersini düşünebileceğim bir pratik yaşasaydım.)  Liberal ekonominin ve serbest piyasa koşulları içinde; Vestel firması en kaliteli malı en ucuz şekilde tüketiciye ulaştırma adına olsa gerek “hizmet alanında” bir çok kalemde olması gerekenleri yok saymış ya da görmezden gelmiş gibi örgütlenmiş ve yapılanmış şeklinde olduğu izlenimi içindeyim. 

12 Eylül öncesi karma ekonomi koşullarından ayrı olarak bugün paramız ve tercih edebileceğimiz mallar vardır ve paramız ile kimlerden mal (ürün) alacağımız konusunda tercih etme hakkımız vardır. Adını andığım Türk firmasın bugüne kadar pozitif anlamda başarılı bir çalışmasını şahsi olarak hiç görmedim ve geçmiş dönemde olduğu gibi ‘yerli malı, yurdumun malı’ fikrinin da artık hayatta olmadığı gerçeğini gördüğümüzden “çürük” mal alacak kadar zengin değiliz. (çürük mal kavramı içinde satış sonrası hizmette olan aksaklılar da malın değerini ortaya serer, çok kaliteli mal da üretmiş olsanız, satış sonrası hizmet yoksa o malın çürük kategorisi içinde almaktayım.) Yaşadığım son tecrübe ile Vestel alacak kadar hiç birimiz aslında zengin değiliz. Bugüne kadar açık kalması da ‘sanırım’ teşvikler ile ayakta olduğunu gösterir, çünkü kurumsallaşamayan bir şirket yapısı son tecrübe ile görebildiğim kadarı ile söz konusudur.

Eğer kurumsallaşmış olsalardı, bugüne kadar yapmış olduğum üç başvuruya olumlu ya da olumsuz dönmüş olmaları gerekliydi, ne yazık ki dönüş konusunda benim bildiğim somut bir adım atılmamıştır. Bir kere ikinci başvuru sonrası gerekli yerlere mesajınız ulaşmıştır diye telefon ile bilgi verilmiş ama somut adım atılmamıştır. Somut adım atamayan her firma amatör ve piyasa koşulları dili ile konuşursak merdiven altı firma özelliğini gösterir. Eğer merdiven altı üretim yapmıyorlarsa, kurumsal ağları varsa neden bugüne kadar basit bir sorunu çözecek adım atamamıştır?

Vestel, merdiven altı bir firma mıdır?

Yok değiliz diyorlarsa öncelikle bunu kanıtlaması gereklidir, çünkü vergi dairesinden alınan vergi verdiğine dair bir belge onun kurumsal bir firma olduğunu kanıtlamaz.   Merdiven altı üretim yapan ülkemizde bir çok firma hala vergi vermeye devam ediyor. Bunu da nereden öğreniyoruz, değişik bakanlıkların insan sağlığına aykırı, teknoloji hatalı ürün yapan ürünleri teşhir etmesinden...

Kısaca Vestel, kurumsal olmak için neden bugüne kadar gerçek anlamda adım atamamış ve bir kasaba firması özelliğini göstermektedir? Yok, göstermiyor diyorsak, basit bir sorun karşısında neden uzun zaman tepki verecek konumda ve örgütlenme içinde değildir?

Vestel ürün satma ve pazarlama yanında müşterisinin basit bir sorunu karşısında gösterdiği duyarlılık ve o duyarlılığa uygun kurumsal yapılanması ile kendisini dünya markası olarak tanıtma hakkını alabilir, aksi halde yukarıda sürekli vurguladığım gibi bakkal kafası ile piyasada sağlam ayaklar üzerinde oturmayan kapitalist bir firma, en ufak bir rüzgarda darmadağınık olacak borsa kağıdı kadar hükmü olur…

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.