Galata Gazete


26 Ağustos 2015 Çarşamba

Bağcıyı dövmek ya da Levent Üzümcü’yü işten atmak!

Bağcıyı dövmek ya da Levent Üzümcü’yü işten atmak!


Levent Üzümcü çalıştığı tiyatrodan atıldı ama çalıştığı kurumun haberi yoktu! Bu cümle bir çok ülkede anlamsızdır ama bizim gibi 'gelişmekte olan ülke'ler için doğal ve hatta sıradan bir olaydır. Çünkü bizlerde gece ve sabaha karşı baskınlar ile bir çok insan bilinmeze gitti ve bir çoğu o karanlık dehlizlerde kayboldu. Bir çoğu karanlık dehlizlerden hiç görmediği, bilmediği yerlerde yapılan eylemlerden suçlu bulundu, bir bölümü idam edildi, bir bölümü ömür boyu hapse mahkum oldu. Önemli olan toplumun temiz görünebilmesi için suçluyu bulmak ve mahkum ederek, suç kalkmış olur ve bir daha kimse o suçu ve suçluyu anımsamaz bile!

Levent Üzümcü, Gezi Direnişi sırasında ve sonrasında ismi öne çıkan ve muhalif duruşu ile iktidarın hedefinde olan bir kişi. Onun cezalandırılması aslında simgeseldir, verilen mesaj başkasınadır. Gezi direnişi henüz olaylar olurken bir tiyatro sanatçısı ve Oyuncular Sendikasının başkanı ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve o günden beri ülkesine gelememiş ama sahnelerde yerini korumuştur. Mehmet Ali Alabora sürgündedir ama bu sürgün de resmi değildir. Gezi Direnişi var olan iktidarın çöküşünü miladi olarak belirleyen tarihleri işaret eder. O güne kadar muhalefetsiz sorunsuz olarak yürüttüğü politikaların açıkça karşı konulduğu ve aslında memnun gibi gözüken çoğunluğun memnun olmadığının simgelediği günlerdir. O günlerde bir çok sanatçı da gençler ve işçiler ile birlikte alanlara çıkmış ve dayanışmanın çok yönlü boyutu hayata geçmiştir. 12 Eylül’den bugüne kadar uygulanan tüm politikaların duvara çarpması şiddetli olmuş ve değişimin işaretlerini yaşamın içine bırakmıştır. Kaybedenler yalana başvurur ve yalanı saklayabilmek için yeni yalanlar uydurur. Yalanlar artık hiçbir yalanı örtemeyecek konuma geldiğinde yandaş olan liberaller önce yalan söyleyenleri terk etmeye ama çıkarları gereği de uzağında olmamayı seçer. Güce tapanlar gücün odak noktasına göre hareket eder ama toplumsal olaylarda gücün odak noktasını belirlemek imkansız gibidir. Liberal ekonominin yaratmış olduğu liberal söylemlerin de iflas ettiği ama yerini dolduracak yeni söylemlerin bulunamadığı süreci yaşıyoruz.

Genel olarak kabul ettiğimiz doğrular aslında genel verilen isimlerin farklı farklı algılandığını ve bizim doğruların aslında bizim olmadığı gerçeği ile karşı karşıya kaldık. Doğru, gerçek göründüğü gibi değil, duruş noktasına göre değiştiği ve algılandığı gerçeğini parçalanmış toplumun, cephelere ayrılmış toplumsal birimlerin kullandığı kelimeler ve cümleler de gördük. Toplumun her bir parçasını temsil eden siyasi oluşumların var olan somut duruma göre kendi cümlelerini kurduğu bir süreçte, iktidarın karşısında duran çoğunluğun aslında homojen olmadığı ve bu heterojen yapının da iktidarı koltuğundan uzaklaştırmadığı gerçeğini seçimlerde gördük. Ülkenin rejimi değişti, artık bitti diye böbürlenerek ve dünyayı ben yarattım havasında olanların hayal kırıklıkları yeni bir sürecinde habercisi oldular. Sıcak çatışmanın uzun bir süre sessizce kapalı kapılar arkasında yürütülen diyalog ve pazarlıklarında sonuna Gezi Direnişinin başlatmış olduğu yeniden tanımlanma sürecinde geldik. İktidar koltuğunu kaybetmemek için pazarlık masasını devirmiş ve o güne kadar yaratılan ve liberaller eli ile yaratılan atmosferin de dağılmasına sebep oldu. Kirli savaşın kirli tarafı yeniden ortalığa serilirken geçmişte olduğu gibi izler bir biri içine girmiş ve muğlaklaşmıştır. Kim nerede ve hangi cümlenin arkasında durulduğunu dahi bilemeyecek konuma geldik. Savaş ister istemez ölümleri ve nefreti körükledi. Nefret söylemi çatışmanın ateşini daha da körükledi. Cenazeler gözyaşı ve karşılıklı kahramanların ve düşmanların daha da büyümesine ve kana kan intikam duygusu eli ile siyasette kaybettiği koltukları savaşın yarattığı ortam ile alma telaşına düştüler. Siyaset katmanlar arasında denge sorunudur, bu denge öyle ince bir çizgidedir ki siyasetten durduğunuz barış çizgisi birden çözümsüzlüğün ve kaosun girdabına düşmeyi getiri ki, savaş koşulları içinde siyasi çizgiler bu girdabın içinde bir gücün taraftarı gibi gözükmeye ve hatta yan yana gelemeyeceklerin bile savaş cephesinde tek sıra emir bekleyen erler gibi olurlar. Siyasette en önemli olan kaosu yönetebilmektir ve Türkiye siyaseti içinde kaos kronikleşmiş olduğu için kimse yönetemez ama tesadüfler ve dış güçlerin ağırlık noktasına göre birileri geçici olarak kaostan çıkmış gibi algılanacak ortamın içinde lider konumuna düşebilir. Hızla giden iki araç yan yana aynı hızda gittiğinde ötekini durur görür, bizim kaos çıktık dediğimizde aslında aynı hızda giden iki ayrı görüşün yan yana gittiğidir.

Levent Üzümcü işten çıkarılması işte bu kaos ortamında siyasi kaosun bir gövde gösterisidir. Bu işten çıkarmak düşman olarak gördüklerine gözdağı vermek değil aksine yandaşlara hala gücüm var ve istediğimi yapabilirimi göstermektir. İktidar partisi yandaşlarına gücünü seçim öncesinde göstermiş ve parasını verdiğim kurumlarda benden habersiz ve benim direktifim dışında kimse bana karşı olamaz, ayağınızı denk alın diye fısıldamaktadır. Şehir Tiyatroları bu işten çıkarma ile yeni sezonun repertuarını içine sindirerek yapamayacaktır, bazı güçleri gözetmek ve ona göre adım atmak zorundadır. Çünkü Levent Üzümcü olayı ‘bu daha başlangıç’ denmektedir ve mesaj aynı şekilde devlet kurumu içinde çalışan sanatçı ve kurumlara da verilmektedir.

Haberi olmadan sanatçısı elinden alınan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu yapmış olduğu basın toplantısında (26.8.2015) okuduğu metinde “Levent Üzümcü gibi bir değer… için mücadele etmeye ve hakkını savunmaya devam edeceğiz.

Bu karar yanlış ve antidemokratiktir.” demektedir. Yasalar içinde mücadele edileceği ve yeniden sahnede yer alması için ellerinden geleni yapacaklarını belirtmiştir. Kısaca var olan bir alanın terk etmedi düşünmediklerini ve bu alanda mücadeleye yasaların izin verdiği ölçüde yapacaklarını belirtmişler ve en kısa zamanda Levent Üzümcü’nün sahnede yerini alacağını belirtmişlerdir.

Yaşadığımız kaos ortamında siyasetten bağımsız bu işten alma konusu düşünülemez. Yeniden seçime giren ve seçimde gücünü ispatlamak için seçimi bir referandum havasına büründüren siyasilerin tercihi ile “…Şehir Tiyatrosu yönetimiyle hiçbir şekilde irtibat kurulmadan, tamamen Belediye Üst Disiplin Kurulu tarafından açılan soruşturma neticesinde, kurumdan atıldığı bilgisi hem kamuoyuna hem tarafımıza tebliğ edilmiştir. Bilinmelidir ki, bugün hem bizim açımızdan hem kurum açısından bir yas günüdür.” İ.B.B. Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği bildirgesinde konu özetlenmiş ve yaşadığımız trajik- komik bir durumu ortaya çıkarmıştır.

Basın toplantısında soru ve yanıt bölümünde Yazıcıoğlu “ Sanat gibi ülke de kin ve nefretle yönetilemez. Bunun olamayacağını gördük. Daha fazla görmeye çalışarak daha fazla insan yitirmeyelim. Daha çok birbirimizin önünü kesmeyelim. Lütfen biraz birlik olsak da, biz de sadece keşke sanatımızı yapabilsek.” Diyerek sözlerini sonlandırmıştır.

Açıklama bittiği sırada söz isteyen Şehir Tiyatrosu Disiplin Kurulu'nda görev yaptığını belirten oyuncu Ayşegül İşsever, “Disiplin kurulu by-pas edilerek istedikleri zaman yüksek disiplin kuruluna göndererek işlerini görüyorlar. Şu durumda etkim olmadığı için hepinizin huzurunda istifa ettiğimi belirtiyorum” diyerek tepkisini gösterdi.

Levent Üzümcü yalnız değildir… Yalnız olmadığını yapılan basın açıklamaları ile sanatçı dostları ve tiyatro severler göstermiştir.

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.