Büyülü semtleri anlatan bir kitap…
Benim Büyülü Semtim “Hatay” M. Salim Çetin imzalı İzmirim
Dizisi kitapları arasında Heyamola Yayınları arasından çıktı. Elbette bu
serinin amacı içinde yer alan yerelliğin önemi, çeşitliliği, kültürel
zenginliğinin okuyucuya ulaştırması, en azından yaşadıkları semtlere bakan,
onlara hizmet eden kişilerin gözünden semt sakinlerine ve yerellik konusunda
meraklı olanlar için zengin bir kaynak oluşturmasıdır.
Kitap dünyasının çok sıkıntılı günlerden geçtiği malum,
diğer sektörlerde yaşanan daralma kitap yayıncılığı konusunda ve matbaa
hizmetleri açısından da paralellik söz konusudur. Doların istikrarsız hareket
etmesi elbette siyasi belirsizliğin ve yanlış alınan ekonomik siyasi kararların
bir sonucu olduğu su götürmez ise de kitap dünyası, henüz ülkemizde bir sektör
olamadan amatör ruhun gidebileceği adımların en son adımını atıyor gibi de
içimde bir his var. Bir çok yayınevi editör eşliğinde bir konu etrafında
kitaplar çıkarıyor, bunun en büyük nedeni elbette yayınevinin atacağı adımı önceden
görmek istemesidir, hazır okuyucu ya da sektörel değim ile “müşteri” bulması
önemlidir. Kitapların kalitesi, içeriği uygun olup olmamasından daha ziyade
kapağı ile “işte ben buradayım, beni tüketin” çağrısı yapmasıdır. Çok anlaşılır
bir seçenektir, çünkü daralma ve maddi sıkıntılar yayınevleri önünde fazla bir
seçenek bırakmıyor… Bir çok yayınevi yan yana gelip kooperatif kurarak
güçlerini birleştirip mali giderleri düşürme telaşında, bazıları ise parayı
verenin kitabını basma yöntemini seçmiş, ilgisiz ve belirli bir çizgisi olmayan
yayınevleri piyasada, editörial çalışma yapılmayan kitaplar… Türkçe basılan
kitaplarda zaten Türkçe dikkat etmek bir yana bırakılmış durumda, para getirsin
yeter ki, “okuyucusunu biçimlendiren değil, okuyucusuna uygun kitaplar” kitap
piyasası içindedir…
Heyamola yazarından para almadan kitap basan ender
yayınevlerinden biri. Ayakta kalmak zorundadır ve projeler üretmektedir. Her
şehrin yerel hikayelerini kitaplar halinde orada yaşayan genelde bürokratların
gözünden ve yerel de yaşayan yazarlar ile iletişime geçerek yerel için kitaplar
üretmesine neden olmuş. Aynı kapak biçimi içinde yazar ve semt isimleri
değiştirerek yetmiş iki semtin kitabı basılmış durumda, kırk kere maşallah
demek düşer bize, ne kadar çok olursa yerelliğe dair vurgu da artacaktır. En
azından küresel bakış açısı bizi mutlu etmedi, yerel bakış açısı içinde yerel
sorunlar çözülürse bizler daha mutlu oluruz…
M. Salim Çetin Konak ve Karabağlar belediyesinde Kültür
Müdürü olarak ve kültür alanın değişik alanlarında hizmet vermiş bir yerel
çalışandır. Yerelliğin önemini kavramış, yerelden haber vermeyi, yerelde
yaşanmış ayrıntıları elinden geldiğinde okuyuculara ulaştırmayı görev edilmiş.
Kendi yönetiminde ya da belediye yönetiminde çıkan bir çok dergide yazılarını
yayınlamış, yerel çıkan yerel yayınlarda ve ulusal medyada yazılarını
yayınlatmaya devam eden bir gönül adamıdır.
Sosyal demokrasinin yerel yönetimlerde adım atmasını ve
adımlarının da halktan, hukuktan ve adaletten taraf yapmasını, kayırmacılığın
olmadığı sosyal bir adalet prensipleri içinde hareket etmesini sürekli
vurgulamaktadır, o yüzden belki yerel oluşan bir çok derneğin de yönetiminde
yer almaktadır.
Kitabını oluştururken daha önce yazdığı yazıları yeniden
gözden geçirmiş ve Hatay semti merkezine alarak, yerellik konusunda
düşüncelerini açıkladığı bir kitaptır.
Benim Büyülü Semtim “Hatay” diye yazarken dikkat ederseniz
Hatay semt adını tırnak içine alıyorum, çünkü orada anlatılan sadece Hatay
değildir, yaşadığımız yerlerdir.
Yaşadığımız yerler bizim için her zaman büyülüdür, üstelik
geçmişe doğru bakıldığında, eski komşuluk ilişkileri, gecekondu mahallerinde
açık bırakılan kapılar, hiç sormadan mutfağına girip su içilen, sokaklarda top
oynayan çocuklar… (Bugün parka dahi çocuğunuzu çıkarsanız yanında bir büyük
olmak zorunda, sürekli kontrol altında tutulan çocuklar) Geçmişin semtlerinde gecekondular
vardı, şimdi büyük binalar diktiler, sokaklar dar, kaldırımları olmayan
yerlerde arabaların hakimiyeti var, çocuklar bırakın top oynamayı yan yana
gelip gezecekleri bir alan bile yok! Bu konuda İzmir biraz şanslı en azından
deniz sahil şeridi doldurmada olsa geniştir, oraya gidip meltem rüzgarı
eşliğinde gençler ve genç kalanlar İzmir’i sahil şeridi boyunca bir arada yaşıyorlar…
Salim Çetin yerelden bakmayı ve kent kültürünü geliştirmek
konusunda kendisine dert edinmiş. O yüzden kitapların sayfaları arasında o
dertlerini ve kendisine göre çözüm önerilerini de sıralamaktadır; “Düşünseniz
ya kent kültürünü akşam sabah tartışan birinin ruh halini; kentin merkezi için
tasarlanan onca etkinliğin kenarlara gelinceye dek adeta tükendiğini, oralara
ulaşmadığı…
Küresel kentlerde sanatın artık şov malzemesi olduğu, ülke
ekonomisinin kentlerdeki gelişmelerle at başı gittiği; sanatın şirketlere
prestij ve güç sağlayan bir öge haline geldiği olgusu tartışılırken,
Gültepe’de, Limontepe’de biz hala sokakların kamusal kullanım alanına
dönüşemediği, insanların merkezi semtler yerine kendi semtlerinde bu olanağı
yakalamamış oldukları gerçeğini tartışıyoruz. Kesişmeleri ve rastlaşmaları
buralarda değil, şehrin merkezi alanlarına bırakıldığını biliyoruz,
zorunluluktan dolayı. Dolayısıyla şehrin bireyi özgürleştirdiği olgusu da henüz
buralarda gerçekliğe dönüşemiyor maalesef.”
Kitap elinize bir geçerse eğer, o elinizin alında bir semti
semt yapan yazarları, sanatçıları yakalarsınız. Semtin ruhunu sanatçılar
eserleri ile ortaya koyar ama o semtin içinde yaşayanların kaçının haberi olur
bilinmez. En azından belediye birkaç sokağa isimlerini verir, bir de heykel
varsa ne ala… Şehirlerimiz heykel yoksunudur, çünkü onları koyacak yeteri kadar
ne alan vardır ne de park. Şehir mimarisi diye bir şey yoktur aslında, ihtiyaca
uygun bina yapmışlar bir birine saygısı olmadan. Sahil şeridini kaplayan düz
bir duvar vardır, İzmir’in içlerine doğru akması gereken havayı kesen. Sahil
şeridi dolgular sayesinde biraz genişleyince İzmir akşamları sahile akıyor,
sahile bakan binalarda oturanlarda balkonlarında ya da klimalı odalarından
camdan manzarayı seyrediyor… İzmir mimari açıdan ne yazık ki övünülecek yer
değil, doğal olarak ihtiyaca uygun yapılan binalarda yaşayan insanlarında
üretimi o kadar fazla değil, düşünün bir kere koskoca İzmir’de, Hatay semtinde
kaç heykeltıraş, tiyatro sanatçısı ya da yazar var, elbette şairi boldur ama
kimse şair olduğunu duymamıştır… İşte bu kitapta bir elin parmak sayısını
aşmayan yazarlar ve onlar ile ilgili anılarda bulacaksınız, en azından
yaşadığınız yerde bakın araştırmacı yazar benim semtimde yaşamış demek için
bile bu kitap alınır… Ellerine sağlık Çetin, iyi ki gri beyin hücrelerinde
anıları tutmuş ve yazıya dökmüş, sayende İzmir’in bu içinden geçtiğim ama
yaşamadığım semt hakkında bilgi sahibi oldum. Atık o semtten geçerken Cevat
Şakir burada yaşamış diyebiliyorum…
Her semtin bir büyüsü vardır, o büyüyü ancak hissedenler
dillendirirse, yazarsa farkına varırız… İyi ki yazmış, iyi ki okudum… Şimdi
kitabı alanlar hemen okurken farkına varacaklar M. Salim Çetin dostum olduğunu
ve dostu için bu yazıyı yazmış diye, elbette Salim Çetin benim dostum,
kardeşim, yerelden bakan yoldaşımdır, bunu saklamıyorum, çünkü o güzel insan ve
ailesi ile tanıştığım için mutluyum, yıllardır de bu seviyeli dostluğumuzu
koruyoruz. Bu dostluğum kitabı olmasından farklı da anlatmadım, olduğu gibi
dost kayırması yapmadan yazdım. Günümüzde ne yazık ki, eleştiri adında övgü
methiyeleri okuyoruz. Parasını veren kitap yazıp bastırdığı gibi aynı şekilde parasını
verip eleştiri adı altında övgüler yazdırıp kitap eklerinde de yerlerini
alıyorlar… Bir çok yayınevi olmasına rağmen kitap eklerine bakın (elbette fazla
kitap eki çıkaran gazetede kalmadı, onlarda sektörün verimli tarafından
bakıyorlar, masrafını kurtarmak nasıl ki yayınevinin hakkı, gazete sahibi de ek
masrafını kurtarma derdinde, o da ona göre çözüm bulmuş.) çok fazla yayınevi
çeşidi göremezsiniz, belli başlı yayınevlerinin kitapları genelde her sayıda
yerlerini alırlar. Kısaca ne yazık ki ekonomik darboğaz bir çok şeyi bir birine
karıştırmayı beraberinde getirdi… Umarım bu çalkantılı ve kargaşa en kısa
zamanda sonlanır de olması gerekenler olur…
Sonuç itibarı ile yaşadığımız hayat ne yazık ki bizim
istediklerimizi bize bir tepside sunmuyor, var olanları olduğu gibi kabul edip,
elimizde bilgileri ne kadar çok toparlarsak yaşamımıza o kadar daha gerçekçi
pencereden bakarız. Veriler elde olunca özgüvende olur. Özgüvenin olduğu yerde
değişim kaçınılmazdır. Yerel çalışmalar önemini veri kaynağı olmasıdır, üstten
ne kadara politika üretirseniz üretin yerel mutlaka bir yerde direnecektir,
çünkü yerel olmadan merkez olmaz, merkez bir süre kendisini kandırır o kadar.
Bağımsızlık, demokrasi ateşi bugün İzmir’i sosyal demokrasi
kalesi gibi gösteriyorsa, o Dikili’de ve İzmir büyükşehir’de siyaset yapmış,
orada hizmet üretmiş olan efsane başkanlarına borçludur.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.