Atma!
Konya valisi, 24 Kasım öğretmenler günü dolayısıyla
katıldığı etkinlikte bacak bacak üstüne atan bir öğretmene, “sen öğretmen misin
birader? Öğretmen gibi otur da bir görelim" sözleriyle tepki göstermiş...
Ve sözlerine devamla “yalan mı arkadaşlar, yalansa yalan deyin” diyerek orada
bulunan öğretmenlerden destek istemiş, onlar da alkış ile destek vermiş...
Yukarıda ki satırları bugünlerde bir çok medyada okumuş ya da izlemişsinizdir. Devletin karşısında, erkin önünde, hocanın karşısında bacak bacak üzerine atamazsınız, peki neden?
“Karşımda ki kibirli, o yüzden bacak bacak üstüne atıyor”
diye düşünen karşısındakinin kibrini kırmak istemek için itiraz edebilir ama
ortada kibirli bir durum söz konusu değil, görünen o ki tam tersi durum söz
konusudur…
Tahrik mi oluyorlar?
Bugünlerde otobüste giden yaşını başını almış bir adam ileri
koltukta oturan kadına bakıp “senden tahrik oluyorum” demiş...
Erkek, kız çocuk görünce tahrik olan ilim adamları var,
hatta anasının bacağını açıkta görünce önüne çadır kurduğunu saklayamayan
profesör konumuna gelmişlerin olduğu bir ülkede yaşıyoruz...
Şimdi Konya valisinin açıklamasını okuyunca aklıma 12 Eylül
mahkemeleri geldi. Mamak'da Devrimci Yol ana davasında savunma ilk günü ben izleyiciler
tarafından yani en arkadan basamak haline konulmuş tahtaların üzerinden
mahkemeyi izliyorum. Henüz çok gencim, Devrimci Yol liderleri kimlermiş diye de
sanıkların olduğu düz alanı izliyorum... Hakim geldi, salon sessiz, savunma
için bir nolu sanık (Oğuzhan Müftüoğlu) kalktı, savunmayı okumaya başladı.
"İşkenceyi durdurun!" sözünü söylerken biri geldi ayağıma vurdu, ‘ne
oluyoruz’ diye bakarken bir asker karşımda “indir ayağını!” derken bacağımın
üstünde ki ayağıma vurdu. ‘Hayırdır’ diye adama baktım, genç bir asker. “Burası
mahkeme, devlet, ayak ayak üstüne atamazsın, düzgün otur!” Dedi. Ben de tik mi
oldu nedir anlamlandıramadığım bir beyin tutulması ile belki de içimde saklı
tuttuğum anti otorite güdüsü bacak bacak üstüne istem dışı attım (bir parantez
açma ihtiyacı duydum, mahkeme heyeti gelmeden sanıklar salona alınmış, her
sanık yakını görmek için bizim oturduğumuz yere bakıyor, yakını gören el
sallıyor… Salona önce savcı geldi, savcı salon otoritesinden sorumlu sanırım
hemen bir fırça attı sanık bölümünde oturanlara… Hadi erkeksen/kadınsan arkaya
dön ve el salla, ne mümkün… Disiplin ve korku salonun içinde soğuk bir rüzgar
estirdi. Belki o soğuk havanın etkisi, belki de sesi daha iyi duyayım diye
elimi dizlerimin üzerine dayayıp vücudumu öne doğru eğmişken yaşandı .) Hooppp
beni iki kolumdan tutukları gibi salondan attılar... Benim ile gelen
Almanya’dan konuklar, dostlar, gazeteciler çaresizce benim götürülüşüme
baktılar. Salondan çıktım ya, Mamak önündeki Samsun asfaltına kadar
çıkarıldım...
Bu satırları yazarken dillerden düşmeyen bir türkü düştü
dilime…
“Geldiğimizde otlar yemyeşildi
Ve kuzeydeydi güneş
Kömür deposu boşaldı işte
Mamak'a sonbahar geldi
Güneş altında tutsaklar
Geçen sonbahara bakıyorlar
Şirin mi şirin gecekondu evleri
Samsun asfaltında otomobiller
Ne güzeldir yollarda olmak şimdi”
Bacak bacak üstüne attığınız an birileri hakaret ettiğinizi sanıyor ama ben hiç öyle düşünmüyorum, ne yani kendinden küçüklerin karşısında sen bacak bacak üstüne atacaksın ama senden küçükler atamayacak, neden? Otoritesini sarsıyoruz sanırdım, meğer otorite değilmiş, geneli tahrik oluyorlarmış...
Peki, devlet tahrik olur mu?
Ülkemizde her amir/ yaşı büyük erkek/ erk sahibi kendisini
orgeneral görüyor, devlet disiplini demek otorite demektir. Vatandaş ise er…
Ama ben er değilim ki, gazeteciyim, diyelim ki gazeteci değilim… Mesleğim icabı
düşünürsek; “Karşımda kim olursa olsun, ondan haber almak için kendimi rahat
hissetmem ve not almam için kendimi konumlandırabilmem gereklidir.” Başka
mesleklerde benim gibi kendisini rahat hissetmek ister, bırakın meslek sahibi
olmayı mesleği olmayan biri de olabilir…
“Hayır yapamazsın! Ama kendin ile eş gördüğün birinin
karşısında istediğin gibi oturabilirsin!”
Neden?
"işçisin sen, işçi olarak kal" demek gibi bir şey..
Patron/kral/orgeneral hepsi tanrının gölgesi, kilise de, cami de bacak bacak üstüne atıp oturamazsın, diz çökmek zorundasın, diz çökersen sen tanrının evinde tanrının karşısında kendini anlatabilirsin!
Liderler konuşurken not alınacak şekilde tahtalar ve diz dayama düzeneği olmalıdır. Tüm gazeteciler, öğretmenler, mühendisler patronlarının karşısında diz çökerek görüşlerini belirtmeliler! Diz çöken bacak bacak üstüne atmak için fiziki bir durum da söz konusu değildir…
“Atma!” dedi biri devletin gücünü kendisinde
biçimlendirdiğini inanan biri... “Atma!” dedi, ‘atan’ dışında kalan herkes
alkış ile “atma” diyeni destekledi…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.