Galata Gazete


14 Ağustos 2024 Çarşamba

Tarihin dipnotlarından güncele bir katkı..

Tarihin dipnotlarından güncele bir katkı..

 

Eskiden Katolik dünyasının iki merkezi vardı, roma tek değildi, bugünkü Fransa sınırları içinde yer alan Avignon. Katolikler birlik adına birçok girişimde bulunsa da bir türlü birlik sağlanamıyordu... Bu arada kutsal kitap konusunda da tartışmalar oluşmaya başlamıştır.. Giordano Bruno, "tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar." dediği için yakılarak idam edilecektir... Ondan bir yüzyıl sonra ise alman martin Luther Katolik kilisesine köklü bir eleştiri getirecek ve ona Jean Calvin destek verecektir. Fransa'da tutunamayan Jean Calvin İsviçre’ye kaçacak ve orada görüşlerini yazmaya ve ulaştırmaya devam edecektir... Protestan kilisesinin doğması katliamları da beraberinde getirdi. Fransa'da Jean Calvin taraftarı olarak 10 bin insan öldürülmüştür. Kısa sürede köylü savaşları diye adlandırılan 30 yıl savaşları başlayacaktır. Milyonlarca insan bir birini boğazlar... Sonuç alınamaz, her iki tarafta mutlak üstünlük sağlayamaz ve Osnabrück ve Münster'de taraflar bir araya gelir ve ilk laik devletin temeli atılır, devlet din işleri ile uğraşmayacak ve insanların inancına karışmayacaktır... Karıştığında ne olduğu ortadadır, milyonlarca insan ölmüştür... Westphalia anlaşması ulus devlete giden yolunu açacaktır... Bugün ki Avrupa Birliği görüşünün de temelidir... Konumuza dönelim efendim, Katolikler birlik, birlik derken parçalanmıştır. Ortodokslar Moskova ve Kostantiye merkezi olarak kendilerini Roma’dan zaten ayrı tutmuşlar, takvimleri de farklıdır... Birlik söylemleri hep ayrılıkları körüklemiştir...

Birileri ne zaman birlik derse hemen ayrılık arkasından geldiğini yakın tarihimizde gördüm, o yüzden ben tüm birlik girişimlerine karşıyım!...

Gücünüz yetiyorsa eylemlerinizi ortaya koyarsınız, o eylemler sokakta birliği ortaya çıkarır, yoksa tartışmalar ile., program arayışları ile zaman hızlı tükeniyor ve 12 Eylül sonrası oluşmuş olan tüm inisiyatifler hepsi tarihin çöplüğünde kimse dönüp bile bakmıyor...

AKP gidici, bu gidiciliğini sağlayan ne yazık ki muhalefet değil, keşke muhalefetin eylemleri, inatçı direnişi, kitlesi ile olsaydı, olmuyor...

1 Mayıs İstanbul eylemlerinde iki bayrak sopası sallayarak barajın açılmadığını gördük, neden 15 -16 Haziran tarihi hiç göz önüne alınmaz, çünkü o zamanki liderlik anlayışı bugün yok, iş zora gelince hemen kıvır ve kaç taktiği... Yıllardır Taksim Meydanı çağrısı olur, iktidar izin verince meydana çıkılıyor, izin vermediği an uzaktan bir iki çıkma girişimi oluyor ya da otelde oda kiralayıp bir grup insanı çıkarıp dava konusu ediyor, sonrası, sonrası yok...

Çünkü devamlılık inatçılık yok...

Ülkemizin en uzun inatçı eylemi Haydarpaşa Gar eylemidir, bir avuç insanın inadı var orada, sahip çıkmaya gelince o bir avuç insan yok sayılıyor, büyük büyük isimler sıralanıyor... Ortada hiç biri yok...

Kısaca birlik arayışları yerine, gücü yeten sokağa çıkacaktır, Karacabey’de köylüler yola çıkıp trafiğe kapattı, önceden planlı, programlı, düzenli bir eylem değil ama neden bu eylemler ülke sathında inatçı bir lojistiği engelleyen eylem olmasın? Bunu yapacak güçtür değişimi yapacak olan, süslü laflar değil...

Bu arada son Saraçhane’deki 1 Mayıs günü yaşananları çağrıcı olanların hiçbiri yaşanmış olan hayal kırıklığının ne hesabını verdi ne de istifa ettiler... O olay başlı başına yüz kızartıcı ve yüz karası bir duruştu, ya sözün arkasında sonuna kadar duracaksın ya da hiç çağrı yapmayacaksın, gidip Maltepe dolgu alanında kuzu kuzu bayrak sallayarak kutlayacaksın...

Ben yaptım oldu anlayışı olduğu sürece ülkede hiç bir şey olmayacağını düşünüyorum...

Solcuların en büyük sorunu hep kendilerini haklı, doğru karşısındakinin haklı olabileceğini düşünememesidir... Ortak hareket edemiyor, güçlü olan kendisini dayatıyor ve istediği gibi olmadığı an hemen o isteğe uymayanı dışlıyor…

Tek maddi sorunu örgütler yaşar gibi algı yaşatıp örgüt ile dayanışma, bireylerin sorunlarına uzak durma durumu söz konusu... Bireyler artık yol ücretini, simit ve çay parasını düşünür hale geldi… O ekonomiyi düşünen birinin çağrılan herhangi bir eyleme gelme şansı ne kadardır?  Kendi insanına sahip çıkamayanların ülke sathında ülke sorunlarına sahip çıkabilir mi? Toplumun en küçük birimi ailedir ve eylemlerde gördüğünüz aile reisi (yasal olan) orada, diğerleri evinde ya da tablet başında video seyrediyor... Burada bile anlayış birliği yok, ailesini örgütleyemeyen birinin işçi sınıfının önünden gitme hakkına sahip olabilir mi? Burjuva siyaseti bile meydanlarda eşini alıp sahneye çıkıyor, Erdoğan öyle, İmamoğlu öğle, peki solcular ne yapıyor, tek tabanca! Hiç gördünüz mü TİP başkanını eşi ile birlikte poz verdiğini? Popüler siyaset yapıyor ya, o yüzden TİP dedim, diğerleri de aynı... Eş başkanlar var, başkanlar kurulu var ama hepsi eşsiz meydanlarda konuşmacı, konuşmacı olmadığı eylemlere zaten gitmiyor...

Sözü çok dolandırdım sanırım, ben birlik sözünü duyduğum an ayrılıkların olduğunu, ayrılıkları örgütlediğini düşünüyorum...

 

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.