"Giden şah, gelen Humeyni" süreci içindeyiz...
Suriye’de biri derin tarihin kuyusuna taş attı, şimdi kimse
o taşı çıkarmak için uğraşmıyor, üstünü nasıl kapatırız diye yol arıyor. Geçmişin
acılarının üzerine kum atmış olmanız o sorunu ortadan kaldırmıyor, çöl
fırtınası o attığınız kumu dünyanın öteki tarafına taşıyacaktır.
Rejim henüz değişmeden önce yazdığım bir cümle geldi gözümün
önüne sokuldu: “Suriye'de Şam yönetimi gidince yeni Şam yönetimi gelir, bu
sefer Alevi yöneticiler yerine Sünni cihatçılar olur... Emperyalist ülkeler
buna onay verir.
Afganistan'da Taliban'ı iktidara taşıyanlar, onu yıktı,
sonra yeniden iktidar olmasını sağlayarak ülkeden çekildi… Kısaca emperyalist ülkelerin
çıkarı, o ülkede şeriatla mı yönetilecek, sözde de olsa demokrasi ile mi
yönetilecek diye bakmaz... Suriye’nin şimdiki pozisyonu, İslam devletleri
birliğinde Şii gücünü kıran, Suudi Arabistan yörüngesine girecek bir düzene evrilebilir,
Katar gibi Körfez ülkeleri kendilerine pay çıkarmış olsalar dahi hiçbir değeri
yoktur, çünkü onların gücü sadece paradır ve para bir gecede pula
döndürülebilir, Kuveyt buna örnektir...
Suriye yeni rejimini ararken, Şam’a sefer düzenleyenlerin ne
kadar taviz verdikleri ile iktidara durup durmayacağını belirleyecektir. Şam’da
kim oturursa otursun emperyalist devletlerin piyonu olmaya devam edecek, iç
siyasette sözde de olsa özerk davranma hakkı verilecektir...”
Bu görüşüme Şam devrildikten sonra da sahibim; görüşümü değiştirecek
yeni bir gelişme olmadı.
Esad gitti, Arap Baharı sonlandı mı?
Suriye'de ümmet devleti mi kurulacak, ulus temelli bir ayrım
mı söz konusu olacak?
Hangi yöntem seçilirse seçilsin, İran iç savaşı ve Türkiye
içinde de kaos söz konusu olacaktır. Bu domino etkisi uzak Asya’nın içine kadar
ilerleme ihtimali yüksektir, çünkü domino taşı bu sefer doğuya doğru ülkelerin
üzerine kurulmuş durumda...
Para ile bir ülkenin yıkılışını ve ordusunun kağıttan
gemisinin kaptanı olduğunu, ufak bir ateş ile küçük bir grup tarafından nasıl
yanmış kağıt parçasına dönüştüğünü gördük... (HTŞ, Şam yürüyüşü)
Suriye ordusunda insan (er) sayısının (muhaliflere göre)
fazla olması, yüksek teknolojiyi satın almış olması bile önemsiz olduğunu
gördük...
Şam’dan Esad anlaşmalı bir şekilde gitti…
Suriye'de sistem değişmedi; yöneticiler değişecek, devletin
alt kademesinde görevde olanlar görevlerine devam edecektir. Her rejim
değişikliğinde olan olacaktır, savaşa katılan örgütler öncelikle birbirini
yiyecektir... İktidar için istikrar sağlanana kadar açıktan çatışma olurken,
sistem oturduktan sonra sinsi sinsi hücrelerde muhalifler öldürülecektir...
Suriye'de şeriatçılar Şam’a girer girmez bayrağı değiştirdi
ve ne kadar hızlılar ki herkesin elinde yeni bayrak!
Sanırım baskı işi çok ilerledi; saniyede binlerce bayrak
basılıyor...
İslam'da adalet, gücü elinde bulunduranların yaptığı mıdır?
Suriye konusu çok konuşulacak ama orada zulümden zulme,
katliamdan katliama beğen, seni kimin öldüreceğine karar ver süreci olan Arap
Baharı yeni meyvesini verdi...
Suriye'de özgürlük, iktidarda olanlara verilecek; onlara
katletme, zulüm etme, kafa kesme hürriyetini yeniden düzenlenecek yasalarla
verilecektir...
Ortaçağda yapılanlar ile bugünü yönetmek!
Ortadoğu Arap Baharı sonrası oluşturulan iktidarlar,
sanayileşmiş ülkeler seviyesine çıkmak yerine Hz.Muhammed’in yaşadığı zamana
geri dönmeyi tercih etmiştir...
Sanayi devrimi yapanlara develerle erzak taşıyanlar,
taşıdıkları hammaddeyi tüketici olarak işlenmiş halini satın almışlar, deve
ticaretinden aldıkları ücreti o hammaddeyi taşıdıkları efendilerine
vermişlerdir... Ham maddeye muhtaç olanlar, işledikleri ürünleri hem satmışlar
hem de kendilerine köle yapmışlardır. Deve ticareti yapan kervanlar ürünleri
satın alanlara gönüllü olarak hayatlarını çöl kumlarında feda etmişlerdir...
Taşıma ücreti dışında hiçbir geliri olmayanlar, elbette teknoloji ve bilim ile
uğraşmak yerine cariyelerine bakıp cenneti hayal etmişler, deve gölgesinde seks
yapmanın nimetlerini anlatmışlardır...
Çöl kumu üzerinde siyaset.
Çöl kumunda siyaset yapanlar halklara özgürlük getiremez,
onlar sadece güçlü olan siyasetçiyi, diğerlerini yanında göstermelik tutar,
onlarla alay eder... Esad son seçimde ne kadar oy aldığı ortada, oy verenler
liderinin arkasında durmak yerine, kim güçlüyse onun bayrağını sallamış,
oportünist bir siyaseti paradigmaya uyarlamışlardır...
Yıllar içinde ülkemizdeki siyaset çöl kumunda yapılan
siyasete benzetilmiştir; “ilkelerin yerini bireyler almıştır”. Bireylerin hakim
olduğu yerde, onların niyetine göre seçim düzenlemesi yapılıp, liderin tekrar
seçimi için kendisini feda eden muhalefet liderlerinin varlığı çöl siyasetinin
dışa vurumudur... Bugün iktidardaki Cumhuriyet İttifakı’nın küçük ortağı
lidersizdir, çünkü kendi liderini (kendini) seçmek yerine siyasetten rakip
olduğu lideri tartışmasız lider görmektedir. Güçlü gözüken liderin zayıf anında
neler olacağını Suriye, Libya, Irak, Suriye liderlerinin yaşadığı hazin sonuçta
görmekteyiz...
Niyetler, ilkelerin yerini alır.
Çöl kumunun üzerine hiçbir kural yazılamaz, çünkü yazılan
her kural çıkarlara uygun esen rüzgarla silinir, yerine yenisi yazılır. Kimse o
silinen kuralı bile anımsamaz, çünkü yalama olmuş hukuk kuralları içinde
ilkelerin yerini niyetler almıştır...
"Giden şah, gelen Humeyni" süreci içindeyiz...
Suriye konusunda "giden kötü, gelen daha kötü olduğu
için gideni arayacağız" diyenler var; öte yandan "giden kötü, gelen
ne olduğu (aslında biliyor ama bilmemezlikten geliyor) belli değil ama benim
açımdan mültecilerin ülkesine dönmesi" diyenler var… Sanki dönüş “çok”
olacakmış gibi bir algı oluşturuluyor...
"Giden kötü, gelen iyi" diyenler var, en azından
demokrasi beklentisini taşıyan ahmaklar var. “Ahmak” diyorum, çünkü yakın
tarihi bilmeyen, Afganistan, Irak, İran, Libya gibi örnekleri görmeyenlere
ahmak demeyeyim de ne diyeyim?
Suriye'de şu anda güçlü olanların hiçbiri özgürlüğü
"halk için" getirmeyecek, kendisine kelle kesme, demokrasiyi kendi
niyetine göre yorumlama hürriyetini getirecektir...
Şah gidince İran’da neler olduğunu yaşadık, biliyoruz;
Humeyni devrimini taşıdı. Lübnan’ın nasıl Lübnan olduğu ortada, bizde 12 Eylül
ve sonrası ile bugünkü iktidarın neler yaptığı ortada...
"Bu ülkede özgürlük var", evet var ama kim için?
Ezilenlerin özgürlüğü, ezilme özgürlüğüdür...
Mülteci ve göçmen karşıtlarının "Suriye’de demokrasi
geldi, gitsin Suriyeliler" diye bağırmalarını anlıyorum ama "bu
ülkede ne kadar demokrasi varsa orada o olacak" diyenler nereden baktığına
bakın derim...
Sağcı sağcıdır, solcu ne yazık ki hala sol düşünceyi
bilmiyor, savunduğu şeyin sağ olduğunun farkında bile değil...
Tarihsel materyalizm kavramını içselleştiremeyenler
"Suriye’de demokrasi, özgürlük geldi" deme hakkına sahiptir...
HTŞ gibi katil bir örgütten demokrasi bekleyenler...
Ezidi Kürt kadınlarını köle yapanlar unutulmadı; onları
katledenlerin ellerinde kan ile birlikte silah bulundurdukları unutulmasın. Ama
bu Esad’ın iyi demek değildir, onu savunmak anlamına gelmez. Esad’ı kim savunuyor?
Savunan onunla birlikte savaşırdı; şu anda görüldüğüne göre savaşan
olmadığından savunan da yok... Her zaman gideni savunanlar olacaktır ama hep
azınlıkta kalacaklarıdır; kötülükleri savunmak insanlığa bir şey kazandırmaz...
İyi ki gitti, artık gelen sorunumuz...
Gelen gideni aratacak, bunu görmek için fal için kahve
içmeye gerek yok!
Ülkemiz medyasında yandaş, candaş, muhalif, yalaka medyanın
hepsinde aynı görüntü var. Ekranda bir harita, haritanın önünde iki kişi; biri
spiker, diğeri bir bilen. Elinde bir sopa, sürekli bir şeyler geveliyor,
mesleki bilgi aktarılıyormuş gibi yapılıyor ama amacı zaman geçirmek, ekran
başında olanlara hazır hap vermek!
Kısaca halkı hala sopa ile eğitiyorlar...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.