Galata Gazete


9 Aralık 2024 Pazartesi

"Giden şah, gelen Humeyni" süreci içindeyiz...

"Giden şah, gelen Humeyni" süreci içindeyiz...

Suriye’de biri derin tarihin kuyusuna taş attı, şimdi kimse o taşı çıkarmak için uğraşmıyor, üstünü nasıl kapatırız diye yol arıyor. Geçmişin acılarının üzerine kum atmış olmanız o sorunu ortadan kaldırmıyor, çöl fırtınası o attığınız kumu dünyanın öteki tarafına taşıyacaktır.

Rejim henüz değişmeden önce yazdığım bir cümle geldi gözümün önüne sokuldu: “Suriye'de Şam yönetimi gidince yeni Şam yönetimi gelir, bu sefer Alevi yöneticiler yerine Sünni cihatçılar olur... Emperyalist ülkeler buna onay verir.

Afganistan'da Taliban'ı iktidara taşıyanlar, onu yıktı, sonra yeniden iktidar olmasını sağlayarak ülkeden çekildi… Kısaca emperyalist ülkelerin çıkarı, o ülkede şeriatla mı yönetilecek, sözde de olsa demokrasi ile mi yönetilecek diye bakmaz... Suriye’nin şimdiki pozisyonu, İslam devletleri birliğinde Şii gücünü kıran, Suudi Arabistan yörüngesine girecek bir düzene evrilebilir, Katar gibi Körfez ülkeleri kendilerine pay çıkarmış olsalar dahi hiçbir değeri yoktur, çünkü onların gücü sadece paradır ve para bir gecede pula döndürülebilir, Kuveyt buna örnektir...

Suriye yeni rejimini ararken, Şam’a sefer düzenleyenlerin ne kadar taviz verdikleri ile iktidara durup durmayacağını belirleyecektir. Şam’da kim oturursa otursun emperyalist devletlerin piyonu olmaya devam edecek, iç siyasette sözde de olsa özerk davranma hakkı verilecektir...”

Bu görüşüme Şam devrildikten sonra da sahibim; görüşümü değiştirecek yeni bir gelişme olmadı.

Esad gitti, Arap Baharı sonlandı mı?

Suriye'de ümmet devleti mi kurulacak, ulus temelli bir ayrım mı söz konusu olacak?

Hangi yöntem seçilirse seçilsin, İran iç savaşı ve Türkiye içinde de kaos söz konusu olacaktır. Bu domino etkisi uzak Asya’nın içine kadar ilerleme ihtimali yüksektir, çünkü domino taşı bu sefer doğuya doğru ülkelerin üzerine kurulmuş durumda...

Para ile bir ülkenin yıkılışını ve ordusunun kağıttan gemisinin kaptanı olduğunu, ufak bir ateş ile küçük bir grup tarafından nasıl yanmış kağıt parçasına dönüştüğünü gördük... (HTŞ, Şam yürüyüşü)

Suriye ordusunda insan (er) sayısının (muhaliflere göre) fazla olması, yüksek teknolojiyi satın almış olması bile önemsiz olduğunu gördük...

Şam’dan Esad anlaşmalı bir şekilde gitti…

Suriye'de sistem değişmedi; yöneticiler değişecek, devletin alt kademesinde görevde olanlar görevlerine devam edecektir. Her rejim değişikliğinde olan olacaktır, savaşa katılan örgütler öncelikle birbirini yiyecektir... İktidar için istikrar sağlanana kadar açıktan çatışma olurken, sistem oturduktan sonra sinsi sinsi hücrelerde muhalifler öldürülecektir...

Suriye'de şeriatçılar Şam’a girer girmez bayrağı değiştirdi ve ne kadar hızlılar ki herkesin elinde yeni bayrak!

Sanırım baskı işi çok ilerledi; saniyede binlerce bayrak basılıyor...

İslam'da adalet, gücü elinde bulunduranların yaptığı mıdır?

Suriye konusu çok konuşulacak ama orada zulümden zulme, katliamdan katliama beğen, seni kimin öldüreceğine karar ver süreci olan Arap Baharı yeni meyvesini verdi...

Suriye'de özgürlük, iktidarda olanlara verilecek; onlara katletme, zulüm etme, kafa kesme hürriyetini yeniden düzenlenecek yasalarla verilecektir...

Ortaçağda yapılanlar ile bugünü yönetmek!

Ortadoğu Arap Baharı sonrası oluşturulan iktidarlar, sanayileşmiş ülkeler seviyesine çıkmak yerine Hz.Muhammed’in yaşadığı zamana geri dönmeyi tercih etmiştir...

Sanayi devrimi yapanlara develerle erzak taşıyanlar, taşıdıkları hammaddeyi tüketici olarak işlenmiş halini satın almışlar, deve ticaretinden aldıkları ücreti o hammaddeyi taşıdıkları efendilerine vermişlerdir... Ham maddeye muhtaç olanlar, işledikleri ürünleri hem satmışlar hem de kendilerine köle yapmışlardır. Deve ticareti yapan kervanlar ürünleri satın alanlara gönüllü olarak hayatlarını çöl kumlarında feda etmişlerdir... Taşıma ücreti dışında hiçbir geliri olmayanlar, elbette teknoloji ve bilim ile uğraşmak yerine cariyelerine bakıp cenneti hayal etmişler, deve gölgesinde seks yapmanın nimetlerini anlatmışlardır...

Çöl kumu üzerinde siyaset.

Çöl kumunda siyaset yapanlar halklara özgürlük getiremez, onlar sadece güçlü olan siyasetçiyi, diğerlerini yanında göstermelik tutar, onlarla alay eder... Esad son seçimde ne kadar oy aldığı ortada, oy verenler liderinin arkasında durmak yerine, kim güçlüyse onun bayrağını sallamış, oportünist bir siyaseti paradigmaya uyarlamışlardır...

Yıllar içinde ülkemizdeki siyaset çöl kumunda yapılan siyasete benzetilmiştir; “ilkelerin yerini bireyler almıştır”. Bireylerin hakim olduğu yerde, onların niyetine göre seçim düzenlemesi yapılıp, liderin tekrar seçimi için kendisini feda eden muhalefet liderlerinin varlığı çöl siyasetinin dışa vurumudur... Bugün iktidardaki Cumhuriyet İttifakı’nın küçük ortağı lidersizdir, çünkü kendi liderini (kendini) seçmek yerine siyasetten rakip olduğu lideri tartışmasız lider görmektedir. Güçlü gözüken liderin zayıf anında neler olacağını Suriye, Libya, Irak, Suriye liderlerinin yaşadığı hazin sonuçta görmekteyiz...

Niyetler, ilkelerin yerini alır.

Çöl kumunun üzerine hiçbir kural yazılamaz, çünkü yazılan her kural çıkarlara uygun esen rüzgarla silinir, yerine yenisi yazılır. Kimse o silinen kuralı bile anımsamaz, çünkü yalama olmuş hukuk kuralları içinde ilkelerin yerini niyetler almıştır...

"Giden şah, gelen Humeyni" süreci içindeyiz...

Suriye konusunda "giden kötü, gelen daha kötü olduğu için gideni arayacağız" diyenler var; öte yandan "giden kötü, gelen ne olduğu (aslında biliyor ama bilmemezlikten geliyor) belli değil ama benim açımdan mültecilerin ülkesine dönmesi" diyenler var… Sanki dönüş “çok” olacakmış gibi bir algı oluşturuluyor...

"Giden kötü, gelen iyi" diyenler var, en azından demokrasi beklentisini taşıyan ahmaklar var. “Ahmak” diyorum, çünkü yakın tarihi bilmeyen, Afganistan, Irak, İran, Libya gibi örnekleri görmeyenlere ahmak demeyeyim de ne diyeyim?

Suriye'de şu anda güçlü olanların hiçbiri özgürlüğü "halk için" getirmeyecek, kendisine kelle kesme, demokrasiyi kendi niyetine göre yorumlama hürriyetini getirecektir...

Şah gidince İran’da neler olduğunu yaşadık, biliyoruz; Humeyni devrimini taşıdı. Lübnan’ın nasıl Lübnan olduğu ortada, bizde 12 Eylül ve sonrası ile bugünkü iktidarın neler yaptığı ortada...

"Bu ülkede özgürlük var", evet var ama kim için?

Ezilenlerin özgürlüğü, ezilme özgürlüğüdür...

Mülteci ve göçmen karşıtlarının "Suriye’de demokrasi geldi, gitsin Suriyeliler" diye bağırmalarını anlıyorum ama "bu ülkede ne kadar demokrasi varsa orada o olacak" diyenler nereden baktığına bakın derim...

Sağcı sağcıdır, solcu ne yazık ki hala sol düşünceyi bilmiyor, savunduğu şeyin sağ olduğunun farkında bile değil...

Tarihsel materyalizm kavramını içselleştiremeyenler "Suriye’de demokrasi, özgürlük geldi" deme hakkına sahiptir...

HTŞ gibi katil bir örgütten demokrasi bekleyenler...

Ezidi Kürt kadınlarını köle yapanlar unutulmadı; onları katledenlerin ellerinde kan ile birlikte silah bulundurdukları unutulmasın. Ama bu Esad’ın iyi demek değildir, onu savunmak anlamına gelmez. Esad’ı kim savunuyor? Savunan onunla birlikte savaşırdı; şu anda görüldüğüne göre savaşan olmadığından savunan da yok... Her zaman gideni savunanlar olacaktır ama hep azınlıkta kalacaklarıdır; kötülükleri savunmak insanlığa bir şey kazandırmaz...

İyi ki gitti, artık gelen sorunumuz...

Gelen gideni aratacak, bunu görmek için fal için kahve içmeye gerek yok!

Ülkemiz medyasında yandaş, candaş, muhalif, yalaka medyanın hepsinde aynı görüntü var. Ekranda bir harita, haritanın önünde iki kişi; biri spiker, diğeri bir bilen. Elinde bir sopa, sürekli bir şeyler geveliyor, mesleki bilgi aktarılıyormuş gibi yapılıyor ama amacı zaman geçirmek, ekran başında olanlara hazır hap vermek!

Kısaca halkı hala sopa ile eğitiyorlar...

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.