Pestisit çevirdi dört bir yanımızı…
Yurt dışına giden ürünlerde pestisit
bulunuyor ve geri gönderiliyor. Bir bölümü imha ediliyor. Şimdi bunlar üretici
için kötü haber, çünkü yurt dışına giden ürünün ne kalitede, hangi prosedürden
geçeceği bellidir; ona rağmen “kör göze parmak sokar gibi” ürünlerinde
belirlenmiş değer üstünde pestisit bulunuyor. Üretici bunu bile bile yaptığını
düşünüyorum, çünkü geçmeyeceği baştan bellidir ya da "arda kaynar",
nasıl olsa onlarda da sıkı denetim yok anlayışı mı hâkim? Zarar onların
hanesine yazılıyor ama üreticiler üretimden düşmüyor ve benzer şekilde üretmeye
devam ediyor. Peki, bu üretim nasıl oluyor, çünkü bu kadar malı imha edilenin
bir daha belini doğrultmaması gereklidir.
Ülke dışına gönderilenlerin yanında bir
de ülke içinde tüketilmek için üretilmiş ürünler var. Aynı üretici, yurt dışı
için seçip ayrıştırdığı ürünler dışında kalanları çöpe atacak değil ya, onları
da bir şekilde paketleyip ülke içinde daha ucuz bir fiyata piyasaya sürüyor…
Verimlilik kavramı üretici içinde geçerlidir, sonuçta ticaret para için yapılır
ve çöpe gideceğine dönüştür ya da yeniden kategorize et ve ona göre paketle ve
alıcısına ulaştır…
Ülke içinde satılmak için üretilenlerin
pestisit oranı ne kadardır, kim araştırıyor ya da kontrol ediyor?
Bu konuda hiçbir bilgi yok, çünkü yurt
içi tüketim için benim bildiğim koşul yok; toplat, paketlet, üç harfli
marketler ya da hale gönder, tarladaki fiyatın üzerine aracılar fiyatlarına
fiyat katsınlar ve sonunda üzerine yeni fiyat etiketi ile tüketiciye ulaştır.
Pazarda, markette tezgahlara gelen ürün alıcıya daha çekici gözüksün diye
üzerine parlatıcı sür. Kısaca marketten ya da pazardan aldığımız "beni
al" olarak tezgaha konan ürün kimyasallar içinde, çünkü kontrol yok.
Ülke içinde geçilecek gümrük yok,
şartları olan alıcı yok.
Üretici ne ürettiyse onu tüketecek bir
yerli tüketici var.
Böylece, az gelire sahip tüketiciler,
bilinçli olmadan her alışverişte vücutlarına zehirli kimyasalları alıyor.
Ülke içindeki piyasada yerli malı,
yurdum malını tüketecek her zaman sessizce argo tanım ile "mallar"
var deniliyor. Tüketiciyi ciddiye almayan, ne koyarsak tezgaha o satar anlayışı
ile yukarıdan bakan bir bakış söz konusu. Sonuçta tüketiciyi, fakiri, cebinde
para ile ay sonunu getiremeyenleri "çaresiz" olarak gören bir anlayış
söz konusu. Bu durum, yalnızca üretici ve tüketici arasındaki bir sorun olarak
kalmıyor; aynı zamanda ciddi bir sosyal adaletsizliğe de işaret ediyor. Yüksek
kalite standartlarını karşılayan ürünler pahalı marketlerde satılırken, düşük
gelir grubuna hitap eden ürünler neredeyse kontrolsüz şekilde pazara sürülüyor.
Kısaca yeterli kadar parası olmayanlar pazardan ve üç harfli marketlerden
alışveriş yapmak zorunda olan sabit gelirliler için tezgaha konan ürünlerde
mineraller ve vitaminler ile birlikte daha fazla kimyasal alıyor demektir ve
sonuçta her tüketilen şey insan vücudunda toksik etki yaratıp, yıllar içinde
hastalık için ortam yaratıyor.
Açıkça bir insan birden zehirlenmiyor,
zamana yayılmış şekilde zehirleniyor.
Pestisit kirliliği, yalnızca tarımsal
bir sorun olmaktan çıkarak, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren ciddi bir
sağlık ve adalet meselesi haline gelmiştir. Üretimden tüketiciye uzanan bu
zehirli zincir, özellikle yurt içi piyasada alt gelir grubunu doğrudan
etkiliyor.
Pazardan alışveriş yapanların kaçı kanser
hastası olup, hastanelerin müşterisi oluyor? Müşteri fakirse, zehirle gitsin!
Nasıl olsa onun ölümünü araştıracak “adli tıp” olmayacak. Kimsesizler
mezarlığına gömmeden önce çaresiz ve seçme hakkı olmayanların elinden -ne kadar
birikimi varsa- sağlık sektörü hepsini alacak, ölen daha da fakirleşmiş bir
şekilde ölüp gidecek.
Bir cinayet işleniyor her gün;
kurbanların akıbetini soran yok!
Pestisit hayatları yok ederken,
sonuçlarıyla yeni bir piyasa oluşturuyor; her yeni piyasa kendi eko dengesini
kuruyor. Bu yeni denklemde fakir çaresizlik içindeyken, parası olanın seçme
hakkı olmasına rağmen, o da denetimsizlikten kaynaklanan bir durumla fakire
göre daha az zehirli ürün tüketmiş oluyor.
Pestisit çevirdi dört bir yanımızı, bize
ölümden başka seçenek sunmuyorlar…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.