Ölüm Üzerinden Bir Sektör: Mezar Ekonomisi
Taziye geleneğinden tröstleşmiş mezar sanayisine…
Babamın vefatının ardından mezar yaptırmak üzere çıktığım
yolculuk, bana sadece bir mermer parçası arayışı değil, aynı zamanda ölümün
nasıl bir ekonomik çark haline geldiğini gösteren çarpıcı bir deneyim yaşattı.
Görüştüğüm ustalar, incelediğim firmalar ve araştırmalarım; bu alanda sessiz
ama devasa bir piyasanın varlığını ortaya koydu.
Google’da Aynı Numara, Farklı Firmalar
Mezar yaptırmak için ilk adımı Google’da atarsanız, sizi
belli başlı birkaç telefon numarası karşılar. Fakat dikkatli bakıldığında bu
numaraların, farklı firma isimleriyle tekrarlandığını fark edersiniz. Aynı
yapı, farklı yüzlerle karşımıza çıkar. Bu farkındalıkla araştırmamı
derinleştirdim.
Çevremdeki tanıdıkların yaptırdığı mezarları inceledim. Fotoğraflara
baktım, kim nerede, ne zaman yaptırmış, öğrenmeye çalıştım. Gördüğüm şey, aynı
tipte, aynı taşların kullanıldığı, benzer font ve sembollere sahip standart
mezarlardı. Farklı gibi görünen ama aslında birbirinin kopyası olan mezarlar...
Granit, SNS Makineleri ve Lojistik Ağlar
Mezar yapımı iki ana aşamada gerçekleşiyor: İlk olarak
briket veya tuğlayla iç duvar örülüyor. Ardından, kalınlığı 1 cm'den 15 cm'ye
kadar değişen mermer plakalar bu yapının üzerine kaplanıyor. Vidalar içeriden
atılıyor. Asıl fark yaratan detay ise başlık taşıdır; burada kabartmalı
yazılar, fotoğraflar veya çizimler kullanılabiliyor. İşte bu noktada, SNS
(Sensörlü Gravür) makineleri devreye giriyor.
Siyah granit mermerlerin bu işte tercih edilmesinin nedeni
de burada ortaya çıkıyor. Diğer mermer türlerinde çatlama ve kırılma riski
varken, siyah granit sert yapısıyla ince işçiliğe olanak tanıyor. Bu nedenle
özellikle görselliğin ön planda olduğu mezar başlıklarında bu tür tercih
ediliyor.
Küçük Esnaf Yerine Tröstler
Bu makinelerle çalışan büyük firmalar, toptan aldıkları
mermeri küçük işletmelere göre çok daha ucuza mal edip daha fazla üretim
yapabiliyorlar. Kargo destekli lojistik altyapılarıyla da siparişleri ülkenin
dört bir yanına ulaştırıyorlar. Artık bu sektör sadece tekelleşmiş değil,
tröstleşmiş durumda.
Her ailede bir ölüm vakasının yaşandığını düşündüğünüzde, bu
piyasanın potansiyel büyüklüğünü hesaplamak için sıradan bir hesap makinesi
bile yetersiz kalıyor.
Taziye Sofraları da Standartlaştı
Ölümün ardından yaşanan süreçte aileler zaten hastane
giderleriyle maddi olarak yıpranmış oluyor. Devamında belediyelerin sunduğu
ücretsiz defin ve taşıma hizmetleri, taziye yemekleri derken, olay giderek
“paket hizmet” sunan bir pazara dönüşüyor.
Ülke genelinde taziyelerde “pide ve ayran” ikilisi standart
haline gelmiş. Üç harfli zincir marketler bu ürünleri toplu olarak satarken,
küçük esnaf da ne eti olduğu belirsiz pideler üretiyor. Eskiden taziye evine
her gelen, yanında yemek getirirken; şimdi ölüm bile menüyle karşılanıyor.
Mezarların da Bir Ömrü Var
Yaptırılan mezarın ömrü, harcadığınız paraya bağlı. Ucuz
mermerler 15 yıl içinde yıpranırken, granit siyah mermerler 80 yıla kadar
dayanabiliyor. Yani aslında “ölümsüzlük” için ödediğimiz paranın da bir süresi
var.
Peki, soralım: Bugün dedenizin ya da onun babasının mezarını
bilen kaç kişisiniz? Yok olmuş taşlar arasında geçmişinizi bulabilir misiniz?
Sonuç: Piyasalaşan Ölüm
Ölümün ardından yaşananlar artık bir ritüel değil, baştan
sona planlanmış bir piyasa süreci. Önceden acıların paylaşıldığı, birlikte yas
tutulan taziye evlerinde; şimdi endüstriyel menüler, SNS makineleri, kargo
sistemleri, tröst firmalar var.
Ve insan sormadan edemiyor: Ölümle birlikte yok olacak bir
taş parçası için neden bu kadar para harcanıyor?
Ölüm öncesi ve sonrası birikimleri elinden alınan aileler,
neden birilerinin belirlediği bu piyasada birer figüran gibi yer almaya devam
ediyor?
Eskiden hatırladığım kadarıyla, ölü evine her gelen
ziyaretçi yanında yemek getirirdi. O evde acılar doya doya yaşanırdı. Şimdi ise
tamamen piyasa koşullarına dönüşmüş bir ilişki halindeyiz.
Belki de artık sormamız gereken şey, "Nasıl
yaşadık?" değil, "Öldükten sonra ne kadar şirketlere para
kazandırıyoruz?" sorusu…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.