Galata Gazete


22 Nisan 2025 Salı

Ölüm Üzerinden Bir Sektör: Mezar Ekonomisi

Ölüm Üzerinden Bir Sektör: Mezar Ekonomisi

Taziye geleneğinden tröstleşmiş mezar sanayisine…

Babamın vefatının ardından mezar yaptırmak üzere çıktığım yolculuk, bana sadece bir mermer parçası arayışı değil, aynı zamanda ölümün nasıl bir ekonomik çark haline geldiğini gösteren çarpıcı bir deneyim yaşattı. Görüştüğüm ustalar, incelediğim firmalar ve araştırmalarım; bu alanda sessiz ama devasa bir piyasanın varlığını ortaya koydu.

Google’da Aynı Numara, Farklı Firmalar

Mezar yaptırmak için ilk adımı Google’da atarsanız, sizi belli başlı birkaç telefon numarası karşılar. Fakat dikkatli bakıldığında bu numaraların, farklı firma isimleriyle tekrarlandığını fark edersiniz. Aynı yapı, farklı yüzlerle karşımıza çıkar. Bu farkındalıkla araştırmamı derinleştirdim.

Çevremdeki tanıdıkların yaptırdığı mezarları inceledim. Fotoğraflara baktım, kim nerede, ne zaman yaptırmış, öğrenmeye çalıştım. Gördüğüm şey, aynı tipte, aynı taşların kullanıldığı, benzer font ve sembollere sahip standart mezarlardı. Farklı gibi görünen ama aslında birbirinin kopyası olan mezarlar...

Granit, SNS Makineleri ve Lojistik Ağlar

Mezar yapımı iki ana aşamada gerçekleşiyor: İlk olarak briket veya tuğlayla iç duvar örülüyor. Ardından, kalınlığı 1 cm'den 15 cm'ye kadar değişen mermer plakalar bu yapının üzerine kaplanıyor. Vidalar içeriden atılıyor. Asıl fark yaratan detay ise başlık taşıdır; burada kabartmalı yazılar, fotoğraflar veya çizimler kullanılabiliyor. İşte bu noktada, SNS (Sensörlü Gravür) makineleri devreye giriyor.

Siyah granit mermerlerin bu işte tercih edilmesinin nedeni de burada ortaya çıkıyor. Diğer mermer türlerinde çatlama ve kırılma riski varken, siyah granit sert yapısıyla ince işçiliğe olanak tanıyor. Bu nedenle özellikle görselliğin ön planda olduğu mezar başlıklarında bu tür tercih ediliyor.

Küçük Esnaf Yerine Tröstler

Bu makinelerle çalışan büyük firmalar, toptan aldıkları mermeri küçük işletmelere göre çok daha ucuza mal edip daha fazla üretim yapabiliyorlar. Kargo destekli lojistik altyapılarıyla da siparişleri ülkenin dört bir yanına ulaştırıyorlar. Artık bu sektör sadece tekelleşmiş değil, tröstleşmiş durumda.

Her ailede bir ölüm vakasının yaşandığını düşündüğünüzde, bu piyasanın potansiyel büyüklüğünü hesaplamak için sıradan bir hesap makinesi bile yetersiz kalıyor.

Taziye Sofraları da Standartlaştı

Ölümün ardından yaşanan süreçte aileler zaten hastane giderleriyle maddi olarak yıpranmış oluyor. Devamında belediyelerin sunduğu ücretsiz defin ve taşıma hizmetleri, taziye yemekleri derken, olay giderek “paket hizmet” sunan bir pazara dönüşüyor.

Ülke genelinde taziyelerde “pide ve ayran” ikilisi standart haline gelmiş. Üç harfli zincir marketler bu ürünleri toplu olarak satarken, küçük esnaf da ne eti olduğu belirsiz pideler üretiyor. Eskiden taziye evine her gelen, yanında yemek getirirken; şimdi ölüm bile menüyle karşılanıyor.

Mezarların da Bir Ömrü Var

Yaptırılan mezarın ömrü, harcadığınız paraya bağlı. Ucuz mermerler 15 yıl içinde yıpranırken, granit siyah mermerler 80 yıla kadar dayanabiliyor. Yani aslında “ölümsüzlük” için ödediğimiz paranın da bir süresi var.

Peki, soralım: Bugün dedenizin ya da onun babasının mezarını bilen kaç kişisiniz? Yok olmuş taşlar arasında geçmişinizi bulabilir misiniz?

Sonuç: Piyasalaşan Ölüm

Ölümün ardından yaşananlar artık bir ritüel değil, baştan sona planlanmış bir piyasa süreci. Önceden acıların paylaşıldığı, birlikte yas tutulan taziye evlerinde; şimdi endüstriyel menüler, SNS makineleri, kargo sistemleri, tröst firmalar var.

Ve insan sormadan edemiyor: Ölümle birlikte yok olacak bir taş parçası için neden bu kadar para harcanıyor?

Ölüm öncesi ve sonrası birikimleri elinden alınan aileler, neden birilerinin belirlediği bu piyasada birer figüran gibi yer almaya devam ediyor?

Eskiden hatırladığım kadarıyla, ölü evine her gelen ziyaretçi yanında yemek getirirdi. O evde acılar doya doya yaşanırdı. Şimdi ise tamamen piyasa koşullarına dönüşmüş bir ilişki halindeyiz.

Belki de artık sormamız gereken şey, "Nasıl yaşadık?" değil, "Öldükten sonra ne kadar şirketlere para kazandırıyoruz?" sorusu…

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.