Galata Gazete


23 Nisan 2025 Çarşamba

Uluslar Bayramsız Olmaz

Uluslar Bayramsız Olmaz

Her ulusun bir ya da daha fazla ulusal bayramı vardır; zira ulus olmanın temel koşullarından biri, ortak bir toplumsal ve ekonomik hedef etrafında birleşmektir. Bu birlik, genellikle sermaye birikimi sürecini destekleyen bir sosyal yapının oluşmasını gerektirir. Toplum, bu süreçte ekonomik güce sahip olan kesimlere emek ve maddi kaynak sağlayarak onları güçlendirir; böylece sosyal yapıda zengin daha zengin olurken, yoksulun mevcut durumu korunur. Dolayısıyla, uluslaşma süreci içinde bir sermaye sınıfının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Kısaca, ulus olmak için öncelikle bir sermaye grubu yaratmak gerekir. Sermayesi olmayan bir ulusun ilk adımı ise Ankara'da açılan ilk meclisle atılmıştır.

Tarihçiler, ulus-devlet olmayı amaçlayan meclisin Ankara’da 23 Nisan günü açıldığını yazar. Ancak aslında bu, bir açılıştan çok, son Osmanlı Meclisi'nin –İstanbul’daki meclisin– Ankara’da bulunan İttihat ve Terakki Partisi’nin binasında toplanmasıdır. Tarih yazıcıları bunu bilinçli olarak göz ardı eder ve böylece ulus-devletin yeni ruhu, yeni bir tarih yazımıyla başlatılır.

Fakat ulus olmanın en önemli koşullarından biri zaferdir. Zaferi olmayan ulus olur mu? Bu nedenle Çanakkale destanının Ankara’daki meclis ruhuna taşınması gerekir. Çünkü o dönemde herhangi bir yeni zafer yoktur; aksine, yenilgiler, kayıplar ve dağılmanın her türlü emaresi görünmektedir. Mevcut olanla idare edilmesi zorunludur. Bina açılışı dahi bir ulusun bayramı olabilir başlangıçta; çünkü her adım önemsenmek zorundadır.

Son meclisin Ankara’da açılması ve İstanbul’dan Ankara’ya yönetici kadroların taşınması, yeni devletin kurumsallaşma sürecini hızlandırmıştır. Meclisin açılması doğrudan devletin kurulduğu anlamına gelmez; fakat bu, önemli bir adımdır. Devlet, ancak başka devletler tarafından tanındığında resmiyet kazanır. Tanınmadığı sürece "Ben devletim" demenin bir anlamı yoktur.

Tanınma süreci, İstanbul Hükümeti’nin resmen ortadan kaldırılması anlamına gelir. Artık bir koltukta iki karpuz taşınmasına izin verilmeyecektir. Ankara merkezli bir devlet, Balkanlar’da ve Avrupa’da oluşan “Türk sorununun” çözümünün anahtarıdır.

Aslında Ankara’da kurulan devlet, Balkanlar’da oluşmuş olan devletin Anadolu’ya taşınmasıdır. Balkanlar’daki modernleşme sürecinden gelen birikim, teknoloji ve idari alışkanlıklar Anadolu’ya aktarılmış; böylece Anadolu’da unutulmuş bir coğrafya yeniden inşa edilmeye başlanmıştır.

Anadolu’ya taşınan halkın (Balkan göçmenleri) gelişi öyle plansız ve rastgele değildir. Balkanlar'da başlayan uluslaşma süreci, Rusya ve İngiltere’nin iş birliğiyle çok iyi yönetilmiştir. Ulus fikri olmayan halklara bile bu fikir din aracılığıyla işlenmiş, birçok ulus bu şekilde yaratılmıştır. Balkanlarda uluslaşma, öncelikle dinin yeniden örgütlenmesi ve bu örgütlenmeye göre ideolojilerin geliştirilmesiyle başlamıştır.

Türkler Balkanlar’da bir sorun olarak tanımlanmış; bu tanım başlangıçta ırk değil, din temellidir. Daha sonra bu din birliği içinde de parçalanmalar yaşanmış, Boşnaklar ve Arnavutlar bu birlikten ayrılmıştır. Sonuç olarak, Türkler din kisvesi altında hedef hâline getirilmiştir. Bu dindaşların (Türklerin) planlı bir şekilde uzaklaştırılması için çatışmalar örgütlenmiş; savaşlar, katliamlar, hatta soykırımlar yaşanmıştır.

Balkan devleti olan Osmanlı, Anadolu topraklarına taşınmıştır. Böylece, Osmanlı temelinde ama farklı dinlerde yeni devletlerin Balkanlar’da oluşması için zemin hazırlanmış; devletler uluslaştırılmış, ırk temelli ayrışmalarla yapılandırılmıştır. İlk uyanan ve ulus-devleti olan Yunanlar ile Bulgarlar arasında toprak kavgası yaşanmış, Makedonya bu mücadelede parçalanmıştır.

Balkan savaşları ve göçleri sırasında muhacirlerin Anadolu'nun iç bölgelerine yayılması tesadüf değildir. Bu süreç, Osmanlı devletinin kurulduğu toprakların doğuya doğru yayılmasıdır. Ege ve Marmara bölgelerine gelen göçmenlerin İç Anadolu’ya yayılması, ilk meclisin kuruluşu ve Yunan işgaline karşı verilen mücadelenin temelidir.

Yunan işgali, İngilizlerin Yunan Krallığı içindeki Selanik merkezli bir darbe sonucunda başlatılmıştır. Ancak tarihimiz bunu göz ardı eder. Krallık, sanki büyük Yunanistan hayaliyle Anadolu’ya geçmiş gibi anlatılır. Oysa işgale karşı Yunan halkı içinde de ciddi bir tepki vardır. Çünkü nüfus yapısıyla “Küçük Asya”ya çıkmanın sonunun hüsran olacağı bellidir.

İngiliz darbesiyle iktidara gelen ekip, İngiliz çıkarlarına uygun olarak İzmir’e asker çıkarır. Bu işgal, Anadolu’ya yerleşmiş Balkan göçmenleri arasında büyük bir tepki doğurur. Direniş, yerli halktan çok, Balkanlardan göç edenler arasında başlar. İzmir işgalinden bir gün önce İstanbul’dan hareket eden vapur da İngiliz denetimi ve bilgisi dâhilinde yola çıkmıştır.

Ulus yaratma konusunda tecrübesi olan İngiliz beyin takımı, Anadolu’da bir ulus-devlet kurarak ileride oluşabilecek “Türk Sorunu”nu ortadan kaldırmış; Balkanlar’da işlenen cinayetlerin ve katliamların üzerini, kurulan bu devletle örtmüştür. Balkanlar’da yapılan katliamların hesabı hiçbir zaman sorulamamış; Anadolu’ya taşınan Türklerin içinde bu acılar hâlâ kanamaya devam etmiştir.

Yunan işgalini ortadan kaldıran şey emperyalizme karşı verilen bir muharebe değil, Mudanya Mütarekesi’nde İngiliz, Fransız, İtalyan temsilciler ile Ankara hükümeti arasındaki anlaşmadır. Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti hukuken tarihe karışmıştır. Bu anlaşma sürecinde Yunan temsilcisi salona dahi alınmamıştır. Kısaca, devlet emperyalist devletlerin onayıyla Anadolu topraklarında resmen kurulmuştur.

Birinci Meclis'in açılışının ulus-devlet anlayışı içinde kutlanması, uluslaşma süreci için önemlidir. Bu süreci içselleştirenlerin ertesi gün Ermeni "tehciri"ni anması ise çelişkiden başka bir şey değildir. Ancak bu ülkede her şey zıtların birliği üzerine kurulmuş gibidir; solcu, faşisti savunur konuma gelmiş bir zamandan geçiyoruz.

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.