Galata Gazete


25 Kasım 2025 Salı

Büyük Romulus – Absürdün Merceğinde Bir Çöküş…

Büyük Romulus – Absürdün Merceğinde Bir Çöküş…

Friedrich Dürrenmatt’in Büyük Romulusu, tarihsel bir çöküş anlatısını absürt tiyatronun keskin diliyle buluşturan güçlü bir metindir. Tarih, büyük imparatorlukların hem yükselişlerini hem de kaçınılmaz sonlarını yazar; ancak bu anlatılar çoğunlukla kazananların kaleminden çıkar. Sanat ise aynı çöküşe, dönemin duygularından, çelişkilerinden ve ihtimallerinden bakan başka bir mercek sunar. Büyük Romulusun sahne uyarlaması da bu bakışı çağdaş bir dramaturjiyle birleştirerek seyirciyi tarihin yeniden yorumlanan bir anının içine davet ediyor.

Oyunun merkezinde yer alan Roma İmparatorluğu’nun son günleri, hem şaşaalı fetihlerin hem de Sezar mirasının nasıl adım adım eridiğini gösterirken; Dürrenmatt’in absürt dili sayesinde tarihsel trajedi yer yer grotesk bir komediye dönüşüyor. Germenler karşısında direnmeden dağılan ordular, borç batağındaki bir imparatorluk ve tüm bunların başında çöküşe kayıtsız görünen bir imparator… Bu ikilik oyunun temel gerilimini oluşturuyor.

Tavukların Gözünden Bir İmparatorluğun Sonu

Oyun, anlatısını beklenmedik biçimde tavuklar üzerinden kurar. Romulus’a en yakın duran, onu en çok gözlemleyen ve bu nedenle en çok “bilen” figür olarak tavuğun seçilmesi, absürdün en parlak hamlelerinden biridir. Tavuğun hem anlatıcı hem yorumlayıcı rolü, oyunun masalsı ve destansı atmosferini güçlendirir.

Sahnede tavukların ritmi; müzik ve sözlerle birleşerek her bölümün atmosferini belirler. Yönetmenin çağdaş terminoloji ve güncel göndermeleri metne yedirme biçimi, çürüyen toplumların kaderinin liderlerin tercihleriyle nasıl şekillendiği sorusunu bugüne taşır:

Direnerek yok olmak mı, direnmeden sürüklenmek mi?

Dürrenmatt’in tarihsel malzemeyi bugünden okuyan yaklaşımı sahnede açıkça hissedilir.

Metnin Politik Arka Planı ve Sahne Dilinin Başarısı

Oyun, Roma döneminin “vatan, millet, devlet” kavramlarını bugünün sermaye ilişkilerinin süzgecinden geçirerek yeniden düşündürür. Dramatolog ile yönetmenin bu yeniden kurgulamadaki uyumu, metnin masalsı olduğu kadar eleştirel tonunu da başarıyla kurar.

Keskin mizahın, çürüyen düzenlerin içinde neden bu kadar etkili bir araç olduğu sahnede her an hissedilir. Çünkü metnin ima ettiği toplumsal çürüme, kaotik düzen ve krizler yalnızca geçmişe değil, bugüne de tutulan bir aynaya dönüşür.

Romulus’un çöküş karşısındaki kayıtsızlığı—tavuklarına yem atarken imparatorluğun çığlıklarını duymaması—oyunun en sarsıcı metaforudur. Direniş çağrılarına kulak tıkayan, rüşvetle sunulan kurtuluş önerilerini reddeden, aşkı bile bireysel ilişkilere hapseden bir imparator… Bu karakter çözümlemesi oyunun omurgasını oluşturur.

Romulus–Karısı Sahnesi: Çöküşün Düşünsel Ekseninde

Oyunun dramatik merkezini, Romulus ile karısının karşı karşıya geldiği; evliliklerinin, iktidarlarının ve Roma’nın kaderinin aynı potada eritildiği diyalog oluşturur. Bu sahne yalnızca iki karakterin hesaplaşması değildir; imparatorun tarihsel kayıtsızlığının ve çöküşü neden hızlandırdığının da açıklığa kavuştuğu noktadır.

Romulus’un şu sözleri, onun eylemlerinin gerekçesini kristalize eder:
“Ben ihtirastan değil, zorunluluktan imparator oldum.”

Bu cümle, iktidarı bir görev değil, yük olarak gördüğünü ortaya koyar. Ardından evliliklerinin bile iktidarı meşrulaştırmak için kurulduğunu itiraf eder:

“Sen benim karım oldun, çünkü ben asil Roma ailelerinden birinden geliyorum; sen ise İmparator Valentinianus ile esir bir kadının gayrimeşru kızısın. Ben seni meşrulaştırdım, sen de bana taç giydirdin.”

Bu sözler yalnızca kişisel bir itiraf değil; Roma’nın iç çürümesine yönelik keskin bir teşhistir. İktidarın sevgiyle değil, karşılıklı çıkar düzeniyle kurulduğunu açıkça gösterir.

Romulus bu sahnede hem karısına hem seyirciye Roma’nın çoktan çökmüş olduğunu, Sezar mirasının tükendiğini; yolsuzluk, rüşvet ve liyakatsizliğin düzeni ele geçirdiğini ve çürümenin köklerinin çok derinlere işlediğini anlatır. Diyalogdaki en kritik cümle şudur:

“Ben sadece ölçüp biçiyorum. Kendimizi savunursak çöküşümüz daha kanlı olacak. Zaten kaybedilmiş bir dünya ateşe verilmez.”

Böylece Romulus’un kayıtsızlığının ardındaki gerçek neden açığa çıkar: Çöküşün kan dökülmeden gelmesini isteyen bilinçli bir hesap.

Bu nedenle Romulus–karısı sahnesi oyunun düşünsel eksenidir. Yönetmenin bu bölümü metnin ağırlığına uygun bir ritimle işlemesi, seyircinin yalnızca bir çöküşe tanık olmasını değil, çöküşün zihinsel temellerini de anlamasını sağlar.

Son Karşılaşma: Geçmiş ve Gelecek Arasında

16 Mart sabahı Germen kralı Odoaker’in Romulus’u öldürmek yerine onu dünyayı yönetmeye davet etmesi, oyunun kara mizahını doruğa çıkarır. Geçmişin yargıcına dönüşen Romulus ile geleceğin yargıcına dönüşen Odoaker’in karşılaşması, imparatorlukların çöküş ve kuruluş döngüsünü ironik bir aynaya çevirir.

Romulus’un hayatta kalmasıyla birlikte tüm yaptıklarının anlamsızlaşması ise trajedinin en absürt finalini yaratır.

Sahnelemenin Gücü: Özellikle Tavuklar

Sahnelemenin en parlayan unsuru tartışmasız şekilde tavuklardır. Müzik, sözler, ritmik düzen ve hakaretlerin oluşturduğu mizahi ton; tavukları oyunun merkezine yerleştirirken kostüm ve koreografi seçimleri de bu konumu pekiştirir. Tavuklar yalnızca anlatıcı değil; oyunun temposunu ve eleştirel bakışını taşıyan asli figürlerdir.

Elbette yalnızca tavuklar değil; sahnedeki tüm oyuncular uyumlu ve güçlü performanslar sergilemiştir. Metnin ritmine, mizahına ve trajedisine hâkim bu oyunculuk, seyirciye bütünlüklü bir deneyim sunuyor. Bu nedenle her oyuncunun adını tek tek yazmak yerine, hepsini aynı düzeyde alkışlamayı tercih ettim.

Yönetmen ve dramaturjinin metne yaklaşımı, absürdün hem entelektüel hem de mizahi boyutunu başarıyla yakalamış; oyuncuların kolektif başarısı ise metni yalnızca bir gösteri değil, aynı zamanda “tiyatro nasıl olmalı?” sorusuna verilen güçlü bir yanıta dönüştürmüştür.

Kısacası oyun, sahnedeki her kelimenin, her hareketin ve her ritmin arkasında büyük bir ortak emeğin bulunduğunu tüm açıklığıyla hissettiriyor. Fırsatı olanların bu oyunu gidip izlemesini öneririm; çünkü yaşadığımız çağı daha iyi anlamak ve içinde bulunduğumuz trajediyi derinden kavramak için önemli bir fırsat sunuyor.

İsmail Cem Özkan

 

Büyük Romulus

Yazar: Friedrich Dürrenmatt

Çeviren: Vural Ülkü

Yöneten: Barış Erdenk

Oyuncular: Erşan Utku Ölmez, Sinem Şahin Budak, Zeynep Alper Aksoy, Rojhat Özsoy, Fazıl Aksakal, Can Şıkyıldız, Aydın Sezgin, Ayşegül Erkutay, Mustafa Çirkin

Koro: Şimay Demir, Beste Sevin, Öykü Deniz Uğur, Melisa Pelit Demirci

Dekor Tasarımı: Aytuğ Dereli

Kostüm Tasarımı: Burcu Melek Bozan

Işık Tasarımı: Yakup Çartık

Koreografi: Sibel Erdek

Müzik: Gürkan Çakıcı

Yönetmen Yardımcısı: Hülya Kalebayır, Rojhat Özsoy

Asistanlar: Burak Çevik, Melodi Özkazanç, Sefa Çelenk

Sahne Amiri: Emre Emin Aravi

Kondüvit: Gökhan Koç

Işık Kumanda: Gökhan Gülcebi, Tamer Şalcı

Sahne Amiri: Emre Emin Aravi

Kondüvit: Gökhan Koç

Işık Kumanda: Gökhan Gülçebi, Tamer Şalcı

Dekor Sorumlusu: Şaban Şeker

Aksesuar Sorumlusu: Burçin Özdemir

Kadın Terzi: Zeliha Özduran

Erkek Terzi: Ramazan Çakır

Perukacı: Ramazan Akbaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.