Galata Gazete


1 Nisan 2015 Çarşamba

Sondan başa doğru!

Sondan başa doğru!
Genelde anlam vermediğim şey, henüz olayların başındayken en son yapılması gereken eylem biçimini en başta yapılmasıdır. En son yapılması gereken eylem biçimi de insanın kendi vücudunu bir bombaya döndürmesi ve yok etmesidir. Kısaca, son çaredir ve bu son çareyi hiçbir kişinin yaşamasını istemem.
El yordamı ile yol almaya kalktığımızda ne zaman nasıl bir duvar ile karşılaşacağımızı bilemeyiz. Kirli savaşın yaratmış olduğu yakın tarihimizin dehlizlerinde bir çok olay iç içe geçmiş ve kimler tarafından yapıldığı bugün bile tartışmalıdır.
Soğuk savaş süreci sonrasına birçok tarihçi “karanlık savaş” adını takmış. Bu karanlık savaş süreci içinde; işgaller, iç savaşlar, dünya savaşından farkı olmayan kitlesel kıyımlar, ortaya çıkarılan yeni düşmanlar ve bu düşmanlar için orantısız güç şeklinde son teknolojinin prova edilmesi… Toleransın yerini yargısız infazlar aldı. Yargısız infazların katilleri ise ‘meçhul’ şekilde aramızda sessizce dolanmaya devam etmekteler.
Karanlık savaş süreci içinde ölüm kutsanmış, kutsal amaçlar uğruna bir çok insan ‘canlı bomba’ olarak kendisini patlatmıştır. İdealist bakış açısıyla bu eylem biçimine anlamlar yüklenmiş ve savaşta birey bir silaha dönderilmiştir. “Amaca giden her yol mubahtır, ölüm ise en kestirmesidir.” anlayışı ‘global’ güçlere karşı savaşanların içinde yaygınlık kazanmış ve bu sayede iki taraflı bir korkunun da inşaat süreci tamamlanmıştır. Korku hem düşmana hem de örgüt içinde gelişebilecek olan muhalefete karşı savunma ve saldırı aracı olarak ortada durmaktadır. Lideri için ölen, liderinin sözünü iki etmeyen ve sorgulamayan birer mekanik insanlar topluluğu hayatın içinde dolanmaktadır, bir emir ile kendisini ve çevresini yok etmek için fırsat kollamaktadır. Birinde teknoloji var, ötekinde iman! Sonuçta ölüm meşrulaştırıyor, sıradanlaştırılıyor. Ölüm bazı coğrafyalarda sorgulanmadan kabul edilen bir sürecin parçası olabiliyor.
Bazı coğrafyalarda mücadele edenler için “biz daha iyi ölürüz, siz ölmesini bilmiyorsunuz!” karşılaştırması yapıldığına şahitlik edebilirsiniz. Savaşan güçlerin medyalarında birbiri ile rekabetleri bu sözler ile ortalığa serilebilmektedir.
Normal koşullar altında ölümün karşılaştırması olmaz, “bak biz daha iyi yaşıyoruz, sizin de bizim yaşam kalitemize çıkmasını isterim!” karşılaştırması yapılmalıdır. Burjuvalar nasıl yaşıyorsa halkın tümü o şekilde yaşasın diye hareket edilmelidir. Ezilenler, ezenlerin yaşam kalitesine çıktığında ortada ezen kalmaz, ama ezenleri ezilenlerin yaşam kalitesine düşürdüğünüzde ortada her daim bir ‘ezen’ kalacaktır, çünkü onu gerçekleştiren devlet mekanizması kendisini güçlendirmiş ve yeni bir ezen kadro yaratmış olur.
Ölenlere bakarak daha iyi ölürüz veya öldürürüz bir insanlık tarihinin izini ve birikimini taşımaz. Hedef daha İyi, daha güzel yaşam olmalıdır.
Her cinayetten kahraman ve destan yazma huyumuz, kültürümüz vardır. Ama her cinayetin sorgulanması ve yüzleşilmesi gereken tarafı da vardır.
Ne olursa olsun, hayata tutunmak ve yaşamak için her ortamda direnmek ve yaşamı savunmak zorundayız. 
Ölüm yaşamın sonudur ve ona ulaşmak için çok acele etmeyelim, nasıl olsa doğa bize acımadan getirecek o günü... 
Devletin varlık sebebi her daim tartışmalı olmalıdır, çünkü devlet adı altında cinayetlerin üstü örtülmekte, yargısız infazlar yapılmaktadır. O yüzden gerçekleri arayan insanlar tarafsız olamaz, çünkü gücü elinde bulunduranlar katildir, çünkü o cinayet için ortam hazırlamıştır. 
Bir daha devlet cinayet işlememesi için ne yapmak gerek, nasıl önlem alınır konusu gündeme getirtilip, onun için çalışmak ve mücadele etmek gereklidir.
Üç insan öldü, üçünü de katıksız biliyorum ki devlet öldürdü. Öldürenler; sorgulamadılar, vicdanen hesaplamadılar, gözlerini kapattılar ve ateş ettiler. Üç insan kurşun fabrikasından çıkan, para karşılığında alınan maddeler ile öldürüldü.
Ölenlerin hepsini seviyorum, öldürenleri ise net söyleyeyim sevmiyorum, sevmek içinde beni zorlayamazsınız. Çünkü öldürmek dışında çareler varken, en son yapılmasını başa alarak bir cinayet işlenmiştir.
Üç insan öldü. Takvim yaprakları içinde üzgünüm anılacak ve hatırlanacak bir gün daha oldu... 

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.