Sabır demiş…
Tanrı bize seslendi, duyduk, hissettik, yazdık… O emir
verdi, verdiği emri yanlış anladık, kırdık on emri yeryüzüne vurarak, geriye
bıraktık kırılmış, parçalanmış cümleleri… Baktık, eski tanrısına dua edenlere,
hepsini gördük, “dönek” dedik.
Söz ağızdan bir kere çıktı, döneklerin cezası belliydi,
ölüm!
Hiç aklımıza getirmedik onlar döndüğü için yanımızdaydı
oysa…
Göstermedik maharetimizi ki, bize inançları devam etsin,
olsun biz ne dediysek ‘onun’ sözüdür… İnandırmadık, uğraşmadık, sadece “biat”
etsinler istedik, etmeyeni kovduk, öldürdük… O günden sonra döneklere “hain”
dedik… Hainliğin sınırı ve tarifi yoktur aslında, zamana göre altını doldurup
boşalttık…
Yeryüzünde gölge olduk, kendimizi tanrı diye ilan ettik,
olmadı “oğlu” dedik, olmadı “onun adına” kendimizi diğerlerinden ayırmak için
farklı giyindik. Güç elinde bulunduran tanrının gücü ile kutsadık, karşı
gelmesinler diye, karşı gelenin başına gelecek bellidir, sürgün, ölüm!
Biz insandık, diğerler canlılardan tek farkımız tecrübemizi
bizden sonraya taşımak… Yoksa yılan durmadan bize ‘yasak elma’ verirdi,
yaşadığımız yerden kovulmak için…
“Döneklerin cezası ölümdür” dedik, kırdığımız on emirden
biri “öldürmeyeceksin” diye yazıyordu oysa…
Bütün kutsal kitaplar kurulan cümlenin ortasına gelince başa
döner ve yeniden anlatır hikayemizin başlangıcını.
Bizim hikayemiz Araf’tan bu dünyaya geçtiğimizi an
başlamıştır, çünkü kovulduğumuz yerde zaman yoktu, bu dünyada zaman var, doğum
ile başlar ölüm ile sonlanır. O yüzden zamanın başlangıcı ve sonu bellidir de
anı belli değildir…
Her ne kadar Araf’ta zaman yokmuş gibi hissettirilir ama
orada da zaman vardır, çünkü kovulanlar bekleme süreleri içinde canları çok
sıkılmış, beklemenin belirsizliği ile karabasanlar içinde kalmışlar, yaşadıklarından
daha kötü ne olabilir diye geçmişler bu dünyaya ya da tanrı ‘tekmeyi’ bu yöne
doğru sallamış…
Bir dağdan aşağıya doğru yuvarlanmış ilk insanlar, elleri
yüzleri kan içinde, kan zaman demektir, kan olmayınca zaman olmaz, durur… Kan
bir anlamda hareket demektir, hareket durunca zaman yoktur.
Sina Dağından indi, Adem’in oğlu, elinde tanrının yazdığı
tablet ile…
Araf’tan kovulduğunda Adem ile Havva aşağıya doğru toprak,
taş ile birlikte kaydı…
Tanrı, cennetinde ki iki insanı “yasak” dediğini ‘yedikleri
için’ kovmuş...
Tanrının emri kutsaldır, sorgulanamaz, gözünü kapatıp yerine
getirmek ile yükümlüdür ama tanrı onlara bu kuralı kulağına fısıldamayı (sanırım)
unutmuş! Ne haddine Adem verilen emri yerine getirtmeyecek! Emri yerine
getirmeyen Lilith ne yaşadığını görmüş, kalmış bir başına…
Biat etmeyen hak edemez cenneti...
Önce “biat et” demiş, ‘etmemiş’…
İlk isyancı olmuş Havva ve Adem...
Başka isyan edecek de canlı yolmuş şeytandan başka... Gerçi
şeytan canlı mı ölü mü bilinmiyor ama öyle diyorlar, hareket edip, insanın
beynine girdiğine göre canlıdır diyelim...
Yasağı deldi Havva, kopardı elmayı, Adem yedi ayvayı, Havvasını
yalnız bırakmadı sahip çıktı ona...
Birlikte kovuldular...
Adem daha önce yaşadığından ders almış… Lilith kovulmuş
cennetten, kalmış tek başına, tek kalmanın ne kadar kötü olduğunu görmüş,
yaşamış, çünkü insan sosyal bir hayvan olarak canlandırılmıştı oysa.
Cemaatinden kovulan bireye derler “sudan çıkmış sıpa”
gibi...
Araf’ta, sabır ile beklemişler ‘nihai karar’ için...
Ara yerde tanrının “insafa” gelmesini beklemiş iki
kovulan...
Arada kalmak çok zordur, hem de geçmez zaman, zaman içinde
olmadık şeyler gelir akla ve korku artar...
Adem ile Havva karar vermiş atlamış bu dünyaya “Araf’ta
kalmak iyi değil” demiş...
Bir çok insan Adem ve Havva ile empati kurmak için Araf
dağına çıkıyor her sene... Gel gör ki çıkanlar unutmuş neden Araf’a
çıktıklarını...
"Sabır" demiş kovulan insan...
Eğer tanrı karar verme aşamasında biraz Adem ve Havva
lehinde düşünseydi belki hiç geçmeyeceklerdi kovulanlar bu dünyaya...
İnsanı “sabırsız” yaratmış, içine bırakmış bir “kuşku”...
Adem ve Havva’dan bu yana sabır sınavından geçtik sürekli,
bir türlü bitmedi bu sabır sınavı…
Devlet dairesi önü, banka veznesi önü, hastane önü, cezaevi
kapısı önü, hiç bitmedi bir şeyin önünde beklemek, sabır ile öğretiyorlar, bize
sabır ile beklemeyi ama sabır bir kere taşmaya görsün, dünya değişir, devrim
olur!
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.