Devlet!
Dünyamız devletlerden oluşan bir küre, o kürenin içinde
yaşamaya çalışıyoruz, çatışmalar ve felaketler içinde… Sınırlar ve sınırları
geçmeye çalışan milyonlarca insan, bir yanda lüks yaşam hemen yanında her
şeyden yoksun fakir bir yaşam... Birinin yarının diye hayali var, diğerinin bir
dakika sonrası için düşüncesi bile yok. Sınırlar hayalleri de belirliyor,
gelecek kaygısını da… Sınırlar bizi bir sistem içinde kontrollü kalmamız için
var. Sınırların varlığı diğer sınırın var olmasına dayanır ve o öteki sınırı
düşman cephesi olarak görür ve oradan gelebilecek saldırılara karşı devlet
kendi korkusunu yaratır ve sınırlarını güvence altına alır, çünkü sınır korku
üzerine kurulmuş bir çizgiden başka şey değildir.
İnsanlık sınırlarını çizdi, doğadan koptu, çünkü kendi
sınırı içinde köle insan ve diğer canlıları yarattı, hatta yeni türler
oluşturdu kendisine tam biat eden ve de itaat eden… İnsanlık doğadan kopuşu
evcilleştirdiği hayvanlar ile ilk adımını attı, artık insan için hiçbir şey
doğal olmayacaktı, çünkü köle ve esir alma bunların yanında yağma kültürünü de
gelecek kuşaklara taşıyacaktı. O kadar çok sevmişti ki yağmayı, çalışmadan
beslenen asalak toplulukları kurdu. En asalak olanları da feodal düzende
imparator/ padişah adı verilen devletler içinde kurdu, çünkü bunların varlık ve
zenginlik sebebi sürekli yağmalayacak savaşlar açması ve başka diyarları
sömürge yapmasıdır…
Sömürgecilik o kadar benimsenmişti ki, feodal düzen yıkıldı
yerine kapitalist sistem kuruldu ama sömürgecilik sadece isim değiştirmekle
kalmadı daha kanlı, daha vicdanız, daha hilekar, daha kirli ve de kanlı bir
sistem kurdu ve adına da emperyalizm dedi. Kapitalizm ulus devleti yarattı,
eğitimi ortaya çıkardı, daha kansız ama kesin sonuç veren bir insanın
çeşitliliğini yok eden, doğayı talana dayalı bir yeni savaş aygıtı. Eğitim ile
doğa karşısında daha avantajlı gelmek için bilimi kendisine köle yaptı, bilim
ancak kapitalist sistemin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde organize edildi
ama inde aykırı otları da engelleyemedi…
Sınıflı toplum yaratıldı, kendi içinde düşmanının büyümesine
olanak verdi, çünkü düşmanı büyümediği sürece kendisinin büyüyemeyeceği
gerçeğini baştan biliyordu. Düşmanını eğitim, örgütlenme adı altında nasıl
tasma yarattı ve tasmayı kendi elinde tutmak için her türlü yalanı gerçek gibi
sundu…
Bir ulusun devleti olur mu, tarihte oldurdular.
Ulus kavramının teorisinde olduğu gibi homojen devlet
yaratamadılar, çünkü doğaya aykırıydı bir homojen yapının kocaman coğrafyaları
hükmetmesi. Göçün olduğu yerde, yağmanın olduğu yerde, savaşların olduğu yerde
homojenlik sadece katliamların üzerine örtmek için yaratılmış bir nedendir
sadece.
Bugünkü devlet sermayenindir, ulusun, mezhebin, dinin
değildir ama öyle algılar ile oynayarak o devlet kavramı içinde yaşayanları bir
hizada tutmak ve devlete karşı gelecek güçleri baştan sönümlendirmek için...
Devlet kavramı sınıf kavramı içinde varlığını koruyor, bir
sınıfın diğer sınıfa karşı gücün adı devlettir. Hükmetmenin olduğu yerde
devlet vardır. Bugünkü kapitalist sistem içinde devlet paraya sahip ve
hükmedenler için vardır.
Sınıflı toplumlarda cemaat, din, mezhep bir devlete sahip
çıkmaya çalışsa da görünürde, devletin olanaklarından yararlanma bir süreliğine
verilir ama bunun da çıkar çatışması içinde bir sonu vardır, çünkü devletin
varlık sebebi sınıfsaldır. Bugünkü kapitalist düzende sermaye devletin
sahibidir ve olanaklarını kendi krizlerinde kullanması için var olmasına izin
verir.
Yaşadığımız devlete sahip çıkan, kendisine ırkçı diyen
güruhun devleti olmaz, onlar hep ezilen ve hep sermayeye uşaklık edenlerdir.
Bir ırkın, devleti algısı altında diğer ‘ırktan’ gelenlerde kendilerini o
‘ırkın’ parçası gibi görür, işte öteki ırkın mensupları o anda en aşağıya
düşmüş düşkün olmaktan ve kendi kültürüne, benliğine sahip çıkamayan zavallı
olmaktan başka ifade olmaz...
Kültür, dil, coğrafya, inanç bir kader gibi sunulur
insanlığa ve kader denen kavram ise boyun eğ demekten başka şey değildir...
Kader denen kavramın altını boşalttığınız an devlet
kavramının da altı boşalır, çünkü kader birliği denilerek devlet kururumu
ayakta tutulur...
Dünyamız devletlerden oluşur insanlar için ama kuşlar o
sınırları tanımaz. Kuşların sınırlarını da devlet adı altında doğa ile savaşan
gözü doymayan, sürekli yağmalayan, yaşadığı coğrafyayı ve canlıları düşünmeyip
sadece kendi kasasını doldurmayı düşünen yağmacıların tahribatı sonucu göçmen
kuşların yolları, konaklama yerleri yok ediliyor, korkarım ki gelecek de
gökyüzü sadece insanın yaptığı uçakların hakimi altında olacak bu kapitalist
sistem var olduğu sürece…
Kapitalist sistem de bir gün yok olacak ve yarattığı
tahribatı gelecek kuşaklar ne yazık ki göğüslemek zorunda
kalacak… Küreselleşme bu sistem içinde paranın serbest dolaşım
hakkıdır, fakat başka sistemde küreselleşmenin anlamı ve içeriği değişecektir,
o değişim içinde de sınırlar ortadan kalkacaktır… Kuşların özgürce
gittiği yolardan bu sefer insanlar yağmalamak, başkasının emeğini ve birikimini
çalmak için gitmeyecek, birikimini paylaşmak ve daha da gelişmek ve de
çeşitlendirmek için buluşacaktır… Bugün ütopya gibi görülen bu niyet, umarım
gelecek için ütopya olmaktan çıkmış, yaşanır olur…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.