Galata Gazete


27 Ocak 2020 Pazartesi

Devlet!


Devlet!

Dünyamız devletlerden oluşan bir küre, o kürenin içinde yaşamaya çalışıyoruz, çatışmalar ve felaketler içinde… Sınırlar ve sınırları geçmeye çalışan milyonlarca insan, bir yanda lüks yaşam hemen yanında her şeyden yoksun fakir bir yaşam... Birinin yarının diye hayali var, diğerinin bir dakika sonrası için düşüncesi bile yok. Sınırlar hayalleri de belirliyor, gelecek kaygısını da… Sınırlar bizi bir sistem içinde kontrollü kalmamız için var. Sınırların varlığı diğer sınırın var olmasına dayanır ve o öteki sınırı düşman cephesi olarak görür ve oradan gelebilecek saldırılara karşı devlet kendi korkusunu yaratır ve sınırlarını güvence altına alır, çünkü sınır korku üzerine kurulmuş bir çizgiden başka şey değildir.

İnsanlık sınırlarını çizdi, doğadan koptu, çünkü kendi sınırı içinde köle insan ve diğer canlıları yarattı, hatta yeni türler oluşturdu kendisine tam biat eden ve de itaat eden… İnsanlık doğadan kopuşu evcilleştirdiği hayvanlar ile ilk adımını attı, artık insan için hiçbir şey doğal olmayacaktı, çünkü köle ve esir alma bunların yanında yağma kültürünü de gelecek kuşaklara taşıyacaktı. O kadar çok sevmişti ki yağmayı, çalışmadan beslenen asalak toplulukları kurdu. En asalak olanları da feodal düzende imparator/ padişah adı verilen devletler içinde kurdu, çünkü bunların varlık ve zenginlik sebebi sürekli yağmalayacak savaşlar açması ve başka diyarları sömürge yapmasıdır…

Sömürgecilik o kadar benimsenmişti ki, feodal düzen yıkıldı yerine kapitalist sistem kuruldu ama sömürgecilik sadece isim değiştirmekle kalmadı daha kanlı, daha vicdanız, daha hilekar, daha kirli ve de kanlı bir sistem kurdu ve adına da emperyalizm dedi. Kapitalizm ulus devleti yarattı, eğitimi ortaya çıkardı, daha kansız ama kesin sonuç veren bir insanın çeşitliliğini yok eden, doğayı talana dayalı bir yeni savaş aygıtı. Eğitim ile doğa karşısında daha avantajlı gelmek için bilimi kendisine köle yaptı, bilim ancak kapitalist sistemin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde organize edildi ama inde aykırı otları da engelleyemedi… 

Sınıflı toplum yaratıldı, kendi içinde düşmanının büyümesine olanak verdi, çünkü düşmanı büyümediği sürece kendisinin büyüyemeyeceği gerçeğini baştan biliyordu. Düşmanını eğitim, örgütlenme adı altında nasıl tasma yarattı ve tasmayı kendi elinde tutmak için her türlü yalanı gerçek gibi sundu…

Bir ulusun devleti olur mu, tarihte oldurdular.

Ulus kavramının teorisinde olduğu gibi homojen devlet yaratamadılar, çünkü doğaya aykırıydı bir homojen yapının kocaman coğrafyaları hükmetmesi. Göçün olduğu yerde, yağmanın olduğu yerde, savaşların olduğu yerde homojenlik sadece katliamların üzerine örtmek için yaratılmış bir nedendir sadece.

Bugünkü devlet sermayenindir, ulusun, mezhebin, dinin değildir ama öyle algılar ile oynayarak o devlet kavramı içinde yaşayanları bir hizada tutmak ve devlete karşı gelecek güçleri baştan sönümlendirmek için...

Devlet kavramı sınıf kavramı içinde varlığını koruyor, bir sınıfın diğer sınıfa karşı gücün adı devlettir. Hükmetmenin olduğu yerde devlet vardır. Bugünkü kapitalist sistem içinde devlet paraya sahip ve hükmedenler için vardır.

Sınıflı toplumlarda cemaat, din, mezhep bir devlete sahip çıkmaya çalışsa da görünürde, devletin olanaklarından yararlanma bir süreliğine verilir ama bunun da çıkar çatışması içinde bir sonu vardır, çünkü devletin varlık sebebi sınıfsaldır. Bugünkü kapitalist düzende sermaye devletin sahibidir ve olanaklarını kendi krizlerinde kullanması için var olmasına izin verir.

Yaşadığımız devlete sahip çıkan, kendisine ırkçı diyen güruhun devleti olmaz, onlar hep ezilen ve hep sermayeye uşaklık edenlerdir. Bir ırkın, devleti algısı altında diğer ‘ırktan’ gelenlerde kendilerini o ‘ırkın’ parçası gibi görür, işte öteki ırkın mensupları o anda en aşağıya düşmüş düşkün olmaktan ve kendi kültürüne, benliğine sahip çıkamayan zavallı olmaktan başka ifade olmaz...

Kültür, dil, coğrafya, inanç bir kader gibi sunulur insanlığa ve kader denen kavram ise boyun eğ demekten başka şey değildir...

Kader denen kavramın altını boşalttığınız an devlet kavramının da altı boşalır, çünkü kader birliği denilerek devlet kururumu ayakta tutulur...

Dünyamız devletlerden oluşur insanlar için ama kuşlar o sınırları tanımaz. Kuşların sınırlarını da devlet adı altında doğa ile savaşan gözü doymayan, sürekli yağmalayan, yaşadığı coğrafyayı ve canlıları düşünmeyip sadece kendi kasasını doldurmayı düşünen yağmacıların tahribatı sonucu göçmen kuşların yolları, konaklama yerleri yok ediliyor, korkarım ki gelecek de gökyüzü sadece insanın yaptığı uçakların hakimi altında olacak bu kapitalist sistem var olduğu sürece…

Kapitalist sistem de bir gün yok olacak ve yarattığı tahribatı gelecek kuşaklar ne yazık ki göğüslemek zorunda kalacak…  Küreselleşme bu sistem içinde paranın serbest dolaşım hakkıdır, fakat başka sistemde küreselleşmenin anlamı ve içeriği değişecektir, o değişim içinde de sınırlar ortadan kalkacaktır… Kuşların özgürce gittiği yolardan bu sefer insanlar yağmalamak, başkasının emeğini ve birikimini çalmak için gitmeyecek, birikimini paylaşmak ve daha da gelişmek ve de çeşitlendirmek için buluşacaktır… Bugün ütopya gibi görülen bu niyet, umarım gelecek için ütopya olmaktan çıkmış, yaşanır olur…

İsmail Cem Özkan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.