Masanın Altında
Bir yayınevine bağlı olarak tercümanlık yapan bir kadın,
hayatın zorluklarını aşmak için bir çare bulmuştur, küçük evinin masasının
altını kiraya vermek. Büyük batı şehirlerinde insanların yaşamı kafalarda
canlandırıldığı gibi geniş alanlar ve mutlu aileliden oluşmaz, o yaşamın içinde
birbirinden daha zorlu yaşamak zorunda kalan ve o şehri terk edemeyen ve daha
iyi yaşamak için gelen mülteci, göçmenler ile karmaşık ilişkilerin olduğu
yerlerdir. Batı göçmenlerin istila ettiği ve fakir ülkelerin insanlarının
hayallerini süslediği yerlerdir.
Yaşamak zordur, rüyalarınızı süsleyen şehirlerde. Çöplük
içinde yaşayanlar kendi yaşamlarını yakınlarına açıklarken çöplüğün ay ışığı
altında gösterimini anlatır, romantik hayaller eşliğinde kurulan cümleler.
Gerçek ancak orada yaşamaya başlayınca yüzünüze vurulacaktır ama yüze tokat
atılana kadar hayaller gerçeklerin yerini tutacaktır…
Zaman içinde trajedi, komedi olur, yaşanırken dramdır…
Küçük bir ev, banyosu ve tuvaleti olan... Şimdi size nasıl
olur evde tuvalet olmaz mı, banyo yok mu? Evet, garip ama batı için banyolu ve
tuvaletli ev doksanlı yıllarda her evde olmaya başladı, onun öncesi bazı
evlerde vardı, tuvaletler ortak kullanımlıktı… İzin almak gerekliydi geçmişte,
anahtar yoksa zaten kullanamazsınız… Fakir insanların yaşadığı evlerde bazı
günlük ihtiyaçlar lüks gibi sunulur, aslında her insanın olmazsa olmaz
olmalıdır. Sürrealist gibi görünen bir çok şeyin gerçek üstü olup olmadığını
hemen anlayamayabiliyoruz, zaman içinde bizim ile dalga geçiyor beynimiz ya da
yazarı diye düşünebiliriz.
Kara mizahın sürrealist bir anlatım ile buluşmasıdır Roland
Topor’un eseri olan “Masanın Altında” zamanın eğrilmesi, insanın zorunluluk
karşısında eğilmesi ve düşünmediği yaşama zorlanmasıdır…
Her tiyatro eserinin öyküsü kendi kurgusu içindedir. Kurgu
öykünün içindedir, öykü belki de kurgunun… her öykünün başlangıcı vardır,
vurucu cümle ile başlar, soru işaretlerinin silinmesi ile bitebilir, zorunlu
değildir gerçi…
Florence (Derya Artemel) tercümandır. Güzel bir kadındır.
Yayınevi sahibinin gözdesi ve aşık olduğudur. O yüzden o diğer tercümanlara
göre daha fazla kazanmaktadır. İşinde titizdir ve her kelimenin yerli yerine
oturmasını isteyen titizlikle işine sahip çıkan ve işini zaman yarışı yerine
doğru olarak üretime katılması tarafındadır. Tercümanların işi gerçekten
zordur, onlar hayat standartlarının çok altında para kazanmaktadır. Hem bekar
hem de tercüman… Batının büyük şehrinde tercüman ev kirasını ödemek, biraz da
yiyecek almak için evini kiraya verecektir ama o kadar küçüktür ki, ne yapsın,
masanın altında bir yer kalmıştır ve orada yaşamaya zorunlu kalan bir kaçak
göçmen bulacaktır, çünkü başka şansı da yoktur. Her ne kadar sosyal devlet
kavramı yok olmuş olsa da yasal oturum olanın başını sokacağı bir ev (oda)
kirası devlet tarafından karşılanır… Florence, çaresiz olanı bulur evine,
masanın altında yaşayacak bir kiracı bulur.
Doğu Avrupa’dan gelen kaçak göçmen Dragomir’dir (Memetcan
Diper). Daha önce de daha kötü yerlerde yaşamak zorunda kalmış, masa altı belki
de en sağlıklı ve lükstür onun için… Çaresizdir, sokakta yaşamak daha
tehlikelidir, çünkü sokakta yaşayana işi vermezler, dilenci muamelesi görür. O
ayakkabı yapan bir ustadır... Elinde deri ayakkabıyı dönüşürken ustalığın
marifetlerini gösterir. Geldiği ülkede sevilendir ama hayallerinin peşinde
gelmek zorundaydı, belki de yaşam koşulları onu oradan göz ettirmek zorunda
bıraktı, çünkü fakir bir ülkede ustaların kıymeti pek bilinmez, bedava
yaptırılmaya çalışılır işler.
Uzun bir giriş yazısı yazdım, diyeceksiniz neden? Çünkü
sürrealist olanın da real bölümü çıplaktır ama o çıplak anın kısa sürede
olayların döngüsü içinde yok olduğunu düşünürüm.
Sahne’de ayağı olması gerekenden daha uzun bir masa vardır,
arkasında bir platform. İki sandalye ile desteklenmiştir. Masa altında
ışıklandırama yapılmıştır. Bir ayna masanın ayağında askıdadır. Masanın üzerine
tepeden aşağıya inen bir mutfak lambası… Sahne çok sadedir, oyunun ruhuna
uygundur masanın konumu. Gerçi sürrealist imgelere uygun masa daha da
abartılarak birazda şekli bozuk olabilir miydi diye içimden geçirdim… Oyunun
akışına uygun ışık tasarımı yapmış olduğunu oyun süresi içinde gördüm… Kısaca
kostüm üzerine de birkaç cümle kurayım; kostüm göçmen işçi için başarılı,
yamalı olması ve işçinin titizliğini belirtir konumunda. Temizdir, yaşadığı
yere karşı sorumludur. Florence ise tizidir, sadedir. Durumuna uygun bir
kıyafet içindedir… Dragomir’in kuzeni Gritzka’nın (Mustafa Ergüven) kıyafeti
doğudan gelmiş göçmen gibi değildir, fakat onun sokak müzisyen olması ve sonra
ünlenecek kadar salonları doldurur hale gelmiş olması o kıyafetin anlamını
ortaya çıkarıyor. Raymonde (Nurkan Törün) ve Marc (Ercüment Acar) kıyafetleri
ile yerli beyaz yakalı bir üst kesimi çağrıştırmıyor ilk anda… Marc yayınevi sahibidir,
kısıtlı bütçe ile yayıncılık yapan küçük bir işletme sahibi diyebiliriz.
Feminen tavırları onun evlenme niyetini ve Florence karşı tavrı karikatür gibi
kalmış, absürt bir durum söz konusu… Abartılı davranışları kıyafetten uzak
tutuyor bizleri, acaba gerçekten o kıyafet onu taşıyor muydu? Marc sokak
müzisyenliğinden konser salonlarında şarkı söyleyen dönüştüğünde elbette bir
değişimin kıyafet üzerinde de gözükmesi kaçınılmaz olması gerekliydi diye
düşünüyorum…
Söz olunca sözün bize uyarlaması ve sahnede ki geçişlerin
içinde ki absürt durumu çıkarması açısından bakıldığında dramaturji çalışması
bana göre başarılı olmuş, fakat oyunun son sahnesi yani çözümleme için aynı
şeyi söyleyemem. Çünkü cümle yarım kalmış gibi geldi bana, son söz henüz
söylenmemiş hissine bir ben mi kapıldım diye seyirciye baktım, çünkü oyun
bitmiş oyuncu alkış bekliyor karanlık sahnede ama kimse alkışlamadı ilk anda,
biri sanırım anladı ki onun alkışlaması ile hepimiz hak ettiği alkışı sahneye
doğru savurduk…
Oyun oyunculuk kadar vurgular üzerine kurulu, çünkü o
kurgular seyirciye vurgulu cümleler ile gitmesi gereklidir, en fakir ve orta
halde yaşayan ve kaçak olarak ülkeye gelmiş ve kaçak yaşan insanların
davranışları. Mimikler, yılgınlıklar, korkular, özgüven yoksunluğu,
çekingenlik, yanlış anlaşılma duygusu, ilk adım korkusu… Öykü çok basit gibi
sunulmuş ama üzerinde çok çalışılmış. O çalışmanın, alın terinin karşılığını
ancak sürrealist ama aynı oranda real, yaşamın içinden alınan bir kesit… batı
dünyasının toplum eleştirisinin ve ahlak bakış açısının çelişkisi bu oyunun
içinde serpiştirilmiş ve üstelik serpiştirilme yan oyun ya da kısa zamanda
sahnede gözüküp ayrılan oyuncular üzerinden veriyor olması oyunun izlenmesini
daha da çekici kılıyor…
Ortada absürt bir durum var, masanın altında yaşam ve ev
içinde evden çalışan bir tercüman. Absürt olan doğalmış gibi seyirciye
sunuluyor, tek fark Raymonde eve gelip arkadaşı ile kısa konuşmasında bu absürt
durumun doğal olmadığı vurgusu yapılıyor. Raymonde arkadaşını korur gibi
günümüz toplum ahlaki içinde olaya yaklaşırken, yeni boşanmış olmanın
yalnızlığını ve arayışını da söz arasında geçiştiriyor. Özlem duyduğu bir arada
yaşamın, farklı bir yaşam içinde buluyor.
Günler bir birini izlerken eve hiçbir şekilde haber vermeden
Dragomir’in kuzeni gelir. Gritzka’da kaçaktır. Memleketten gelmiştir ve
köydekiler hakkında kısa bilgi vermektedir. Dragomir annesini sorar, sessizce
geçiştirilir. Göçmenler sokakta kalmayacak masanın altında kalacaktır, izin
istenecek ve ev sahibesinin iyi niyeti çıplak olarak ortaya konur, onlara
iyilik yapacaktır… Masa altında iki kişi, masanın yanında ve evde bir kadın…
Kadın ve erkek yakınlaşması kaçınılmazdır, ilgi yalnızlığın giderilmesidir.
Marc yayıncıdır ve Florence ilgi duymaktadır. Ona kur yapar
ama kur ile bu işten sonuç alamayacağını düşündüğü için Raymonde açlır. Onun
Florence ile görüşmesini ister, fakat Raymonde başka bir yol izler ve masa
altında yaşayanlara bir öneri ile gider. Kendi evinde uygun bir oda vardır ve
orada ayakları üzerinde olabilecekleri bir yaşam önerir. Öneri kabul görür ve
bir gün masa altı boş kalır… Florence, Marc ile evlenmeyecektir. Ondan iş
almayacaktır. Daha zor yaşam koşulları altında olmasına rağmen evine daha
doğrusu masa altına bir daha kiracı almaz…
Zaman her şeyin ilacıdır derler ama ilaç olması izin zamanın
uzaması gerek sanırım, fakat oyunda zaman eğrilir ve yeni koşullar altında
yeniden buluşur masa altı kiracılar ve ev sahibesi…
Oyunun sonu bellidir, fakat oyunun sonuna doğru gelirken
oyunun hem yönetmeni hem de Florence canlandıran Derya Artemel rahat, oyunu
özümsemiş, rolünün gereklerini yerine getiren ve oyun süresi içinde
arkadaşlarının oyununa katkı yapandır. Başarılı oyuna Memetcan Diper (Dragomir)
katkı sunar. Gerek masa altında ki dar alanda, gerek yemek yapıp masa başında
yemek sunumunda, gerek son bölümdeki duruşu ile oyunun önemli oyuncusu olduğunu
oyunu ile kendisini kanıtlar. Oyuncu olmanın gereklerini yönetmenin istemi
yönünde başarılı bir şekilde yerine getirirken, Gritzka ile dar alanda
çıkardığı performansı ile göz doldurur. Mustafa Ergüven hem ağız mızıkası çalması
hem de oyun içinde ki karakterine uygun davranışı, rahatlığı ile oyunun ruhunu
yakaladığını düşündüm. Oyunun başlangıcından masa altını terk edişine kadar ki
süreçte ağız mızıkası ile yapılan müziği büyük olasılıkla çaldığını düşündüm… Müzik
Alper Maral yapmış ve oyuna en uygun müziği yaptığını düşünüyorum, masa altı ve
sonrası diye ikiye ayıracağım bir ayrım söz konusu ve her iki süreci de başarılı
buldum…
Elbette oyunun mesajları yardımcı oyuncu gibi gözükenler
verdiğinizi daha önce yazmıştım, o yüzden her iki kalan oyuncu Nurkan Törün,
Ercüment Acar’ı başarılı buldum… Onlar oyunun hem akışını hem de hızını
belirleyen bir katkı sunuyorlar…
Bizim Tiyatro yeni bir oyun ile seyirci karşısına çıkmış, 38
yıl sahnelerde olmanın tecrübesi ile oyunu seçmiş ve kendi oyuncuları ile sahne
demiş, bize de seyretmek ve alkışlamak düşüyor…
İsmail Cem Özkan
Masanın Altında
Yazan: Roland Topor
Çeviren: Esen Özman
Yöneten: Derya Artemel
Dramaturji: Ayşe Ayter
Dekor-Kostüm Tasarımı: Makbule Mercan
Müzik: Alper Maral
Işık Tasarımı: Ayşe Ayter
Yönetmen Yardımcısı: Mustafa Ergüven
Reji Asistanları: Sedat Yerlikaya, Beyza Nur Bilici
Oynayanlar: Memetcan Diper, Derya Artemel, Mustafa Ergüven, Nurkan Törün, Ercüment Acar
Çeviren: Esen Özman
Yöneten: Derya Artemel
Dramaturji: Ayşe Ayter
Dekor-Kostüm Tasarımı: Makbule Mercan
Müzik: Alper Maral
Işık Tasarımı: Ayşe Ayter
Yönetmen Yardımcısı: Mustafa Ergüven
Reji Asistanları: Sedat Yerlikaya, Beyza Nur Bilici
Oynayanlar: Memetcan Diper, Derya Artemel, Mustafa Ergüven, Nurkan Törün, Ercüment Acar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.