Nereden bakıyoruz?
Ölmüş
olan tüm devrimciler ortak hafızamızdır ve onurumuzdur... Bu konuda sıkıntı yok
ama kendisini devrimci kabul edip, Kemalizm’in yaratmış olduğu krizler içinde
ulusal bayramları kutlanması garip bir durumdur…
Ulusal
bayramları kutlayıp Deniz Gezmiş ve Mahirleri anmak garip geliyor bana...
Dönemin gençlik liderleri Marksist, onların ideolojisi ölüme giderken nettir,
öyle muğlak filan değil, “kurtuluş devrimde” demekteler ve “devrimden” ne
anladıkları nettir, işçi sınıfının iktidar olacağı bir sosyalizm özlemi
içindeler... Ortada ne burjuvaziyi savunmak vardır, ne de sistemin simgelerine
methiye düzmek vardır... Denizler Marksist’tir ve o çocukların çok iyi
bildikleri bir şeyler vardır, onları da son nefeslerini verirken
anlatmışlardır...
Kemalizm
lideri işçi sınıfının lideri ve onun yolunda adım atmış bir birey değildir,
üstelik o yaşarken antikomünist dalgaya izin vermiş, birçok komünist
işkencelerden geçirilmiş, haksız yere sürgün edilmiş, mahpusluk komünistler
için üniversiteye döndürülmüş... Tüm bunların şahitliği ise siyasi şube ve onun
hücreleridir...
Neden
işine geleni görüp, işine gelmeyeni yok sayma alışkanlığımız var. Tarih bir
bütündür, parçala, hücrelere ayır ve o hücrelerde işine gelen kelimeleri
cımbızla ve kendini haklı çıkarma, çok zorlama gerek yok…
Kemalistler
elbette ulusal bayramlarını kutlayacak, o bayramların ortaya çıkmasında rol
almış mağdurlar ise katliam, sürgün, soykırım adı altında o günleri yad
edeceklerdir, bu doğaldır, çünkü tarihe nereden baktığınız ile ilgili bir
sorundur...
Bırakın
Kemalistler istedikleri gibi bayramlarını kutlasın, altını istedikleri gibi
doldursun. Onların bayramını kendi bayramı yapmak yerine kendi tarihinize ve
gerçekliğinize sahip çıkın...
İşçi
sınıfının tarihi Kemalistlerin tarihi ile paralel değildir, farkı zeminlerde
farklı kulvarda ve hayata farklı noktalardan bakar ve öncelikleri farklıdır…
Hiç
bir ulusal bayram tesadüfen çıkmaz, mutlaka mağduru ile ortaya çıkar ve
madalyonun iki yönünün bir yüzünü temsil eder...
Hadi
bugün ulusal bayram ilan edelim diye bir gün yoktur...
Ulus
devleti mantığı içinde homojen toplum yaratmak adına ötekini ezmek, sindirmek,
en nihai hedef olarak asimilasyon edip yok etmektir...
Fizikken
yok etmeye kalkılırsa o durumda holokost, tertele, safo, tehcir, soykırım adı
verilir, kelimenin ne zaman ilk söylendiği ya da çıktığının önemi yoktur,
sonuçta bir halkın kökü fizikken yok edilmişse, yok edilmiş denir, efendim
onlar aslında bizi kışkırtı, o yüzden fizikken yok ettik savunması olmaz...
Tarihi
her olay siyasaldır, siyaset üstü tarih olmaz...
Hem
mağdurun günü kutla hem de ulusal bayram kutla çelişkinin açıklanacak tarafı
yoktur.
Kendisine
solcuyum diyenler burjuva bayramlarına sahip çıkarsa, onlarda gelir sol değerin
altını boşaltarak sahip çıkar... CHP, AKP vb... yakın tarihine bakarsanız eğer,
işlerine gelince tüm değerlerimize içi boşaltılmış halde sahip çıkmış ama
arkasından sol / devrimcilere yönelik operasyon yapmaktan çekinmemişlerdir...
Popüler
siyaset ve liderleri için her yol mübahtır ama sol için her yol mübah değildir.
Amacını, yolunu sahte yıldızlı sözler ile halka açıklamaz, gerçekleri olduğu
gibi anlatmak için yol arar ve bu konuda olabildiğince açıktır...
Bugün
içinde bulunduğumuz toplumda ne yazık ki ortak duygular, ortak beklentilerin en
aza indirildiği süreci yaşıyoruz, kısaca birçok konuda ortaklaşacak zemin yok
edilmiş durumda, o da siyasi bir tercihin sonucu... Elbette bu suç tek başına
bugün iktidarda bulunan parti ve liderinin değildir, geçmişten gelen ve halen
devam eden ve bugün ki iktidarda geleneksel olanı takip ederken, kendi
önceliğini öne koyarak Kemalizm ile “yüzleşme” adı altında yapmış olduğu
içtihatlar ile tarihte ayrı bir yere sahiptir...
Bugün
yaşadığımız sorunların temelinde kapitalizm uygulamasının liberal
yorumlanmasından başka izahı yoktur.
Ulus
devlet yerini “küreselleşme” adı verilen tercihlerin alınması, ki paranın
global olarak hareket etmesi kapitalist sistemin varlık sebebidir. Ulus
devletlerin oluşturmuş olduğu gümrük duvarlarının yıkılması sadece paranın
özgür hareket alanını genişletmemiş, resmi tarihi anlayışında parçalanması
anlamına gelmiştir, çünkü sınırları ortadan kaldırılmış paranın hareketi
kültürlerin daha iç içe geçmesini ve göç hareketinin ortaya çıkardığı ve ulus
devletlerin de istemediği tarih ile yüzleşmeyi ortaya çıkarmıştır...
Sovyet
sistemin yıkılması, Renkli Devrimler ve en sonunda Arap Baharı’nın oluşturmuş
olduğu tarih yeniden yorumlanması var olan tüm ulusal değerlerin yeniden
sorgulanmasını ve gerçek olarak kabul edilenlerin aslında gerçek olmadığı
gerçeği ile yüzleşilmesidir. Küreselleşme ulus devletinin yerine küresel
kültürü inşa edememiş, sadece tüketimi ikame etmiştir... Ulusal olarak ortaya
çıkan ne varsa onun hızlı, hesapsız özelleştirilmesi, tüketilmesi ile karşı
karşıya kaldık, bu da ahlak / etik kavramının yok olması ve yerinin dinin
doldurmasıdır...
Bugün
yaşanan çelişkilerin temelinde tarihe nereden baktığımızı net olarak ifade
edemezizdir. Kısa vadeli ve iktidarın uygulamasına tepki olarak ortaya konan
tarihi anlayış, yıkılmış ulus devletinin tarih anlayışının dillendirilmesinden
başka şey değildir... Yanlışta daha fazla istekli olmak, solcuların duruşunu,
algılayışını ve gelecek projelerinin muğlaklaşmasını ve düzen içinde düzeni
korumayı savunan tutucu politikaya yönelmesi anlamına gelir...
Kısaca
sol diye kabul edilenlerin sol olmadığı gerçeği ile karşılaşırız...
Sözün
başında söylediğimiz cümleye tekrar dönersek, ölmüş olan tüm devrimcilerimiz
onurumuz ve hafızamızdır. Onların mirası önümüzü aydınlatmaya devam etsin,
burjuva ilericileri/ liderleri bizim liderimiz olmadığı gibi, bizim önümüzde
karanlık noktalar yaratarak bizleri gittiğimiz yolun daha çetrefilli olmasına
neden olmaya devam ederler...
İsmail
Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.