Bir kıvılcım büyük bir fırtınaya dönüşebilir.
Leman Dergisi’ne baskın yapılmış, camlar kırılmış, çevredeki
kafelerde oturanlara saldırılmış...
Olayın detaylarına baktığımda, asıl meselenin dergi olmadığı
açıkça görülüyor. Dergi, yalnızca bir bahane gibi duruyor.
Oysa bir dergiyi protesto etmek, sadece derginin önüne gidip
görüş bildirmekle sınırlı kalmalıdır. Protesto hakkı demokratiktir; ancak çevrede
oturanlara saldırmak, doğrudan bir sindirme ve korkutma stratejisidir. Bu
durum, yalnızca düşünceyi değil, yaşam biçimlerini de hedef aldığını
gösteriyor.
Yaşananlar, Fransa’daki Charlie Hebdo saldırısını ve
sonrasında gelişen olayları aklıma getirdi. O dönemde de benzer şekilde, bir
protesto bahanesiyle canlar alındı.
Ve tıpkı bugün olduğu gibi, o günlerde de kutsallık
şemsiyesi altında bir dünya görüşü, zorla kabul ettirilmeye çalışılıyordu. Amaç
yalnızca tepki göstermek değil; farklı görüşleri bastırmak ve insanları
düşüncelerini açıklamaktan korkutmak olmuştu.
Bu yaklaşım, maalesef zincirleme tepkilere yol açtı.
Birçok ülkede Kur’an yakmalara kadar varan İslamofobi
olayları tetiklendi. Sonrasında Arap Baharı patlak verdi. Batı ülkelerinde
aşırı sağın yükselişi hızlandı ve normal şartlarda lider olamayacak isimler, bu
popüler dalgayı kullanarak ülke yönetimlerini ele geçirdi. Bu liderler,
“dünyayı ben yarattım” diyerek istedikleri ülkelere bomba atma yetkisini bile
kendilerinde gördüler.
Sonuç olarak, bu protestoların ardından milyonlarca insan
hayatını kaybetti. Cihatçı örgütler bahane edilerek ülkeler işgal edildi,
liderler devrildi.
Kısacası, düşünceye saygı göstermeyen bir anlayış, sonunda
ölümle, kaosla ve yıkımla yüzleşti.
Bu noktada sormadan edemiyorum:
Bir yandan düşünceye saygı gösterilmezken, diğer yandan
“Benim kutsalıma saygı duyulmalı” demek ne kadar adil, ne kadar mantıklı?
Eğer değerler ve düşünceler toplumun yapı taşlarıysa ve
birlikte yaşamak gibi bir hedefimiz varsa, o zaman nefret söylemlerinden
vazgeçilmeli; hoşgörü ve evrensel hukuk kurallarına saygı gösterilmelidir.
Eleştiri ve protesto etmek en doğal insan hakkıdır.
“Ben dedim, ben yaparım, benim doğrum tek doğru” anlayışı
sürdüğü sürece, çatışmalar kaçınılmaz olur.
Kovboy kültürü yalnızca bireysel hareket değil; çoğu zaman
arkadan vurmayı da meşrulaştırır.
Bu olaylar içinde Leman Dergisi’ne ayrı bir parantez açmak
gerek.
Derginin savunma hakkı vardır. Maksadını aşan karikatürler
olabilir; çünkü çizerin bakışı ile okuyucunun algısı her zaman örtüşmeyebilir.
Ancak unutulmamalıdır ki mizah, yerleşik olanı ve sistemleşmiş dogmaları
eleştirmek için vardır. Bu, onun doğasıdır.
Karikatürde seçilen isimler yanlış olabilir. Peki, farklı
isimler kullanılsaydı bu protesto yine olur muydu?
Sonuçta Gazze katliamı ve sonrasında gelişen olaylarda, din
savaşları benzeri algılar birçok toplum ve ideoloji içinde seslendirilmiştir.
Zamanın ruhu, ne yazık ki bugün çatışmayı, cepheleşmeyi ve
kutuplaşmayı besliyor. Ancak bir umutla söylemek isterim ki, umarım hoşgörünün
ruhu da bir gün zamanı ele geçirir ve tüm dünyayı sarar.
Birlikte yaşamanın yolu; korkutmaktan, sindirmekten,
dayatmaktan değil, dinlemekten ve anlamaya çalışmaktan geçer.
Sonuç olarak, 2 Temmuz’a yaklaştığımız bu günlerde, Leman
Dergisi ve çevredeki kafelerde oturanlara karşı yapılan şeriatçı saldırıyı
kınıyorum.
Dergi çalışanlarının can güvenliği ve savunma hakkı, hukuk
devletine yakışır bir şekilde güvence altına alınmalıdır.
Ülkemizde belli zamanlarda buna benzer provokasyonlar hep
yapılmıştır. Ne yazık ki olaylar bittiğinde, “Ölenler bizden değil,” diyerek
sevinenlerin ülkesiyiz. Ne katiller gerçek anlamda sorgulanmış ve yargılanmış,
ne de arkalarındaki güçler tam anlamıyla ortaya çıkarılabilmiştir.
Leman Dergisi’ne yapılan bu saldırı dalgası umarım daha
büyümeden sonlanır...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.