12 Günlük Savaş: Gerçek Hedef Neydi?
“12 Günlük Savaş” ya da karşılıklı füze saldırılarıyla süren çatışma sona erdi. Peki, bu 12 gün boyunca gerçekten ne elde edildi?
Ortadoğu bir kez daha füze sesleriyle yankılandı. İran ve
İsrail arasında başlayan gerilim, 12 gün süren karşılıklı saldırılarla sınırlı
kaldı. Ancak bu kısa süreli çatışma, bölgede yalnızca askeri değil, ideolojik
ve siyasi anlamda da derin fay hatlarını açığa çıkardı.
Solun İran İmtihanı
Çatışma sürecinde özellikle Türkiye’deki bazı sol çevrelerin
İran rejimine yönelik tutumu dikkat çekiciydi. İran’ın otoriter, teokratik ve
halkına baskı uygulayan yapısı görmezden gelinirken, “anti-emperyalist” duruş
gerekçe gösterilerek adeta koşulsuz destek verildi. Oysa rejimin kendi halkına
uyguladığı şiddet, kadın hakları ve temel özgürlükler konusundaki sicili
ortada. Sonuç olarak sol, kendi celladına hayran, onu savunan zavallı bir
figüre dönüştü; adeta analiz yazılarıyla kasabının bıçağını öptü...
Bu noktada sorulması gereken soru şu: Halkların özgürlük
taleplerini göz ardı ederek salt jeopolitik karşıtlıklar üzerinden pozisyon
almak, sol adına ne kadar tutarlı?
Kazananlar ve Kaybedenler
12 günün sonunda rejim değişmedi; çünkü kullanılan araçlar
zaten var olan paradigmanın dışına çıkmıyordu. Mevcut düzen ve düşman rolleri
yerli yerinde durdu, sınırlar değişmedi. Ancak İran, askeri ve ekonomik olarak
büyük bir yükün altına girdi. Sahada operasyon yapan paramiliter güçlerin
başarısızlığı, hem caydırıcılık söylemini hem de iç kamuoyundaki güveni
zedeledi. Sonuçta İran ve müttefikleri olan cihatçı grupların kime
saldıramayacaklarını daha iyi bilir hale geldi. Onlar da boylarının ölçüsünü
alırken ceplerinden milyarlarca dolar çıktı. Her atılan füze milyarlarca
paranın İran halkının kursağından alınıp havaya savrulması anlamına geliyordu.
ABD ve İsrail attıkları füzelerin parasını İran’dan anlaşmalar ile mutlaka
alacaktır!
Diğer yandan, İsrail operasyonel hedeflerine büyük ölçüde
ulaştı. ABD'nin bölgedeki müttefikleri ise sessiz ama etkili biçimde sürece
dahil oldu. Bazı Arap / Müslüman ülkelerinin kamuoyuna İsrail karşıtı
açıklamalar yaparken, perde arkasında istihbarat ve lojistik iş birliğine
gitmesi, bölgesel denklemlerdeki ikiyüzlülüğü bir kez daha gösterdi.
Anayasada “İsrail” Tartışması Gündemde mi?
Ateşkesin ardından İran üzerindeki diplomatik baskının
artması bekleniyor. Özellikle anayasa metninde yer alan ve İsrail’in yok
edilmesini öngören ifadelerin uluslararası alanda daha yoğun şekilde
sorgulanması şaşırtıcı olmayacaktır. Böyle bir değişiklik, rejimin ideolojik
omurgasında ciddi bir kırılma yaratabilir.
Rejim Mi, Halk Mı?
Savaş, İran’da liderliğin önceliklerini de yeniden gündeme
taşıdı. Ali Hamaney’in rejimin bekası için her türlü tavizi vermeye hazır
olduğu iddiaları, ülke içindeki muhalif çevrelerde öfkeye yol açtı. Rejim
güvenliği uğruna halkın yaşam kalitesinden feragat edilmesi, İranlıların
geleceğe dair umutlarını daha da törpüleyebilir.
Bu süreçte liderlerin hayatlarının, halklarının hayatından
daha değerli olduğu da ortaya çıktı. Hamaney, kendi yaşamını korumak uğruna her
türlü talebi kabul etti. Yeter ki rejim ayakta kalsın!
Domino Etkisi Engellendi
Uluslararası aktörlerin süreci sınırlı tutma çabası da
dikkat çekiciydi. İran'daki olası bir rejim çöküşünün Pakistan, Afganistan ve Bangladeş
gibi din birliği temelli ülkelerin ve Hindistan gibi çok uluslu ve din temelli
devletlerde benzer çözülmelere yol açabileceği ulus-devlete dönüşmesini
beraberinde getirebilirdi. Bu olasılık, küresel güçleri kontrollü müdahaleye
yöneltti.
Silahlar ve Pazarlar: Ekonomik Ayak
Savaşın bir başka boyutu da silah endüstrisiydi. ABD, bu
süreçte yeni nesil savunma sistemlerini test etti ve artık müttefiklerine
pazarlama sürecine hazır. Bu durum, barışın değil, savaşın ekonomik getirisini
önceleyen bir küresel düzenin sürdüğünü bir kez daha kanıtladı.
İran'da Yol Ayrımı
İran iç siyasetinde ise yeni bir eşik kapıda. Rejim,
azınlıklar ve muhalifler karşısında ya demokratikleşme yönünde adım atacak ya
da baskı mekanizmalarını daha da sertleştirecek. Her iki ihtimal de ülke
içindeki kutuplaşmayı derinleştirme potansiyeli taşıyor.
Sonuç yerine bir soru:
12 gün süren bir savaş, yalnızca silahların değil, ideolojik
tutumların, siyasi safların ve toplumsal reflekslerin de test edildiği bir
dönemdi. Şimdi sorulması gereken şu: Savaş gerçekten bitti mi, yoksa yeni bir
oyunun sadece fragmanını mı izledik?
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.