Galata Gazete


24 Haziran 2025 Salı

12 Günlük Savaş: Gerçek Hedef Neydi?

12 Günlük Savaş: Gerçek Hedef Neydi?

“12 Günlük Savaş” ya da karşılıklı füze saldırılarıyla süren çatışma sona erdi. Peki, bu 12 gün boyunca gerçekten ne elde edildi?

Ortadoğu bir kez daha füze sesleriyle yankılandı. İran ve İsrail arasında başlayan gerilim, 12 gün süren karşılıklı saldırılarla sınırlı kaldı. Ancak bu kısa süreli çatışma, bölgede yalnızca askeri değil, ideolojik ve siyasi anlamda da derin fay hatlarını açığa çıkardı.

Solun İran İmtihanı

Çatışma sürecinde özellikle Türkiye’deki bazı sol çevrelerin İran rejimine yönelik tutumu dikkat çekiciydi. İran’ın otoriter, teokratik ve halkına baskı uygulayan yapısı görmezden gelinirken, “anti-emperyalist” duruş gerekçe gösterilerek adeta koşulsuz destek verildi. Oysa rejimin kendi halkına uyguladığı şiddet, kadın hakları ve temel özgürlükler konusundaki sicili ortada. Sonuç olarak sol, kendi celladına hayran, onu savunan zavallı bir figüre dönüştü; adeta analiz yazılarıyla kasabının bıçağını öptü...

Bu noktada sorulması gereken soru şu: Halkların özgürlük taleplerini göz ardı ederek salt jeopolitik karşıtlıklar üzerinden pozisyon almak, sol adına ne kadar tutarlı?

Kazananlar ve Kaybedenler

12 günün sonunda rejim değişmedi; çünkü kullanılan araçlar zaten var olan paradigmanın dışına çıkmıyordu. Mevcut düzen ve düşman rolleri yerli yerinde durdu, sınırlar değişmedi. Ancak İran, askeri ve ekonomik olarak büyük bir yükün altına girdi. Sahada operasyon yapan paramiliter güçlerin başarısızlığı, hem caydırıcılık söylemini hem de iç kamuoyundaki güveni zedeledi. Sonuçta İran ve müttefikleri olan cihatçı grupların kime saldıramayacaklarını daha iyi bilir hale geldi. Onlar da boylarının ölçüsünü alırken ceplerinden milyarlarca dolar çıktı. Her atılan füze milyarlarca paranın İran halkının kursağından alınıp havaya savrulması anlamına geliyordu. ABD ve İsrail attıkları füzelerin parasını İran’dan anlaşmalar ile mutlaka alacaktır!

Diğer yandan, İsrail operasyonel hedeflerine büyük ölçüde ulaştı. ABD'nin bölgedeki müttefikleri ise sessiz ama etkili biçimde sürece dahil oldu. Bazı Arap / Müslüman ülkelerinin kamuoyuna İsrail karşıtı açıklamalar yaparken, perde arkasında istihbarat ve lojistik iş birliğine gitmesi, bölgesel denklemlerdeki ikiyüzlülüğü bir kez daha gösterdi.

Anayasada “İsrail” Tartışması Gündemde mi?

Ateşkesin ardından İran üzerindeki diplomatik baskının artması bekleniyor. Özellikle anayasa metninde yer alan ve İsrail’in yok edilmesini öngören ifadelerin uluslararası alanda daha yoğun şekilde sorgulanması şaşırtıcı olmayacaktır. Böyle bir değişiklik, rejimin ideolojik omurgasında ciddi bir kırılma yaratabilir.

Rejim Mi, Halk Mı?

Savaş, İran’da liderliğin önceliklerini de yeniden gündeme taşıdı. Ali Hamaney’in rejimin bekası için her türlü tavizi vermeye hazır olduğu iddiaları, ülke içindeki muhalif çevrelerde öfkeye yol açtı. Rejim güvenliği uğruna halkın yaşam kalitesinden feragat edilmesi, İranlıların geleceğe dair umutlarını daha da törpüleyebilir.

Bu süreçte liderlerin hayatlarının, halklarının hayatından daha değerli olduğu da ortaya çıktı. Hamaney, kendi yaşamını korumak uğruna her türlü talebi kabul etti. Yeter ki rejim ayakta kalsın!

Domino Etkisi Engellendi

Uluslararası aktörlerin süreci sınırlı tutma çabası da dikkat çekiciydi. İran'daki olası bir rejim çöküşünün Pakistan, Afganistan ve Bangladeş gibi din birliği temelli ülkelerin ve Hindistan gibi çok uluslu ve din temelli devletlerde benzer çözülmelere yol açabileceği ulus-devlete dönüşmesini beraberinde getirebilirdi. Bu olasılık, küresel güçleri kontrollü müdahaleye yöneltti.

Silahlar ve Pazarlar: Ekonomik Ayak

Savaşın bir başka boyutu da silah endüstrisiydi. ABD, bu süreçte yeni nesil savunma sistemlerini test etti ve artık müttefiklerine pazarlama sürecine hazır. Bu durum, barışın değil, savaşın ekonomik getirisini önceleyen bir küresel düzenin sürdüğünü bir kez daha kanıtladı.

İran'da Yol Ayrımı

İran iç siyasetinde ise yeni bir eşik kapıda. Rejim, azınlıklar ve muhalifler karşısında ya demokratikleşme yönünde adım atacak ya da baskı mekanizmalarını daha da sertleştirecek. Her iki ihtimal de ülke içindeki kutuplaşmayı derinleştirme potansiyeli taşıyor.

Sonuç yerine bir soru:

12 gün süren bir savaş, yalnızca silahların değil, ideolojik tutumların, siyasi safların ve toplumsal reflekslerin de test edildiği bir dönemdi. Şimdi sorulması gereken şu: Savaş gerçekten bitti mi, yoksa yeni bir oyunun sadece fragmanını mı izledik?

İsmail Cem Özkan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.