Galata Gazete


13 Haziran 2025 Cuma

Filler Savaşırken Ezilenler

Filler Savaşırken Ezilenler

Müslümanın Müslümanı vurması, tarih boyunca hep yaşandı; bugün olanlar da bu tarihsel zincirin bir halkası. Ne yazık ki, İslam dünyası hiçbir dönemde tam anlamıyla bir birlik içinde hareket edemedi. Dini kuran peygamberin vefatından sonra bile, rivayetlere göre cenaze namazı bile doğru dürüst kılınamamıştı; çünkü son nefesiyle birlikte iktidar mücadelesi başlamıştı. Bu rivayetlerin doğruluğunu tarihçilere bırakalım. Ancak gerçek şu ki, İslam tarihinin ilk yıllarından itibaren neredeyse tüm liderlerin ölümleri ya kuşkuludur ya da doğrudan en yakınları tarafından gerçekleştirilmiştir.

Halifelik kurumu inşa edilirken, Ehlibeyt soyunun sistematik biçimde dışlandığı, hatta yok edildiği tarihsel bir gerçektir. Kellelerin kesildiği, çocukların çölde susuz bırakıldığı o karanlık dönemlerin izleri, bugün hâlâ Şam’daki Mevlevî Camii’nde belgelenmiş şekilde durmaktadır.

Kuruluşta başlayan ayrılık, günümüzde de farklı biçimlerde sürmektedir.
İslam dünyasındaki bu parçalanma tarihi yalnızca geçmişte kalmadı; bugün de aynen devam ediyor.

İran Gerçekten Bir Ulus-Devlet mi?

İran bir ulus-devlet değildir. İçindeki etnik ve mezhepsel yapılar, merkezi otoriteyi her an sarsabilecek potansiyele sahiptir. Günün birinde bu yapı çöker ve içinden ulus-devletler çıkarsa —ki ben bunun daha sağlıklı olacağını düşünenlerdenim— bu durum, Pakistan, Afganistan ve Hindistan gibi ülkelerin de peş peşe dağılmasına neden olabilir. Belki de Ortadoğu için gerçek çözüm budur. Umarım gerçekleşir.

İslam dünyasında “cihatçı” bakış açısı her zaman var olmuştur. Ancak bu bakış genellikle kim güçlüyse onun arkasına dizilme eğilimi taşır. Din, doğuşundan itibaren kendi içine bir tür çöküş mekanizması da yerleştirmiştir. Bu yüzden İslam tarihi, bir anlamda güçlülerin kendi kendini yok ettiği bir tarih olmuştur. Genişleme bile çoğu zaman bu iç savaşlar üzerinden gerçekleşmiştir.

Dinin toplumlar üzerindeki hâkimiyeti sürdükçe, otokrat liderler, baskı, katliam ve zulüm de varlığını sürdürecektir. Çünkü dinin olduğu yerde, çoğu zaman sorgusuz itaati emreden bir otokratik iktidar yapısı da bulunur.

Biz Ne Yapıyoruz?

Bugün savaşanlar birbirlerini öldürüyor. Peki, biz ne yapıyoruz?

Tarihte zavallılar, mazlumlar, güçlüler arasında çaresizce ölümlerini beklemiştir. Katliamlar, soykırımlar hep bu güçler arasında kalanlara yapılmıştır. Mazlumlar savaş sırasında “kurtuluş için ne yapmalıyım?” sorusunu önlerine koyamazlar.

Tarih bize hep aynı şeyi anlatır; bir kez daha seslendirelim:
"Filler savaşırken, altında ezilen hep güçsüzler olur."

Mazlumun tek çığlığı vardır:
"Savaşı durdurun!"

Ama savaş durmaz. Çünkü savaşanlar, ölümden değil, kazançtan beslenir. Kan akmaya devam ederken, silah tüccarları kasalarını doldurur.

İsrail, İran’ı Neden Vurdu?

Son gelişmelerde İsrail, İran’ı vurdu. Ancak bu saldırının ardında yalnızca İsrail yok. İsrail, arkasına bazı Müslüman güçlerin desteğini almadan böyle bir hamleyi yapmazdı. Bu yüzden bu savaşı “Yahudilerin Müslümanları vurduğu” şeklinde yorumlamak eksik bir bakış açısı olur.

Bu savaş, doğrudan emperyalist çıkarların bir ürünüdür. İran ise uzun süredir mezhepçi bir yayılma politikası izliyor. “Şii Kuşağı” oluşturma çabası, onu İsrail’in başlıca hedeflerinden biri hâline getirdi. İsrail’e yönelik sert söylemler ve düşmanlık politikaları da bu sürecin doğal sonuçlarından biridir.

İran, tıpkı kuruluş sürecinde olduğu gibi bugün de Batı emperyalizminin bir ürünü olarak varlığını sürdürüyor. ABD ve İngiltere desteğiyle kurulan bu yapı, artık işlevini yitirmiş görünüyor. Onu kuran güçler, şimdi onu ortadan kaldırmaya hazırlanıyor. Çünkü emperyalizm, kurduğu yapıları zamanı geldiğinde parçalamaktan çekinmez. İçine yerleştirdiği “çöküş dinamiği” her zaman hazırdır.

Bugün olan biteni sadece bir İran-İsrail savaşı olarak görmek, yaşanan büyük oyunu küçümsemek olur. Asıl mesele, güçsüzlerin bu savaşın neresinde durduğu. Çimen olmak istemiyorsak, gözümüzü gökyüzündeki fillerle değil, toprağın üzerindeki gerçeklerle açmalıyız.

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.