Galata Gazete


27 Haziran 2025 Cuma

Çürüyen Toprak, Betonlaşan Vicdan: Bir Ülkenin Sessiz Çöküşü

Çürüyen Toprak, Betonlaşan Vicdan: Bir Ülkenin Sessiz Çöküşü

Unuttuğumuz Bir Şey Var

Her sabah gözümüzü açtığımız bu topraklarda, kim olduğumuzu biraz daha unutuyoruz. Toprakla bağımız koptu, vicdanımız betonlaştı. Gıdadan eğitime, sağlıktan ölüme kadar her şey bir ticarete dönüştü. Yaşamak, bir maliyet hesabına indirgendi; ölmek ise bir sektör haline geldi.

Tarımda Kimyasal Zehirlenme: Toprağın Sessiz Çığlığı

Bir zamanlar bereket fışkıran topraklarımız, şimdi kimyasallarla yıkanıyor. Yetişen her şeyin üstüne kontrolsüzce tarım ilacı dökülüyor, doğal gübreler ya unutuldu ya da o gübreleri üretecek canlılar bile kalmadı. Sonuç? Yediğimiz her lokma vücudumuza sinsice yayılan birer zehir.

Bu kimyasallar yalnızca midemizi değil, geleceğimizi de zehirliyor. Kanser vakalarının artışı, Alzheimer’ın sıradanlaşması, doğum bozukluklarının normalleşmesi bir rastlantı mı? Hayır. Bunlar toprağın intikamı.

Bunlar yetmezmiş gibi, dünyanın çöpü buraya taşınıyor. Bir kısmı havaya karışıyor, geri kalanı toprağa atılıyor. İlçelerin çöplerinin nereye döküldüğünü gördünüz mü hiç? Derelerin, suyollarının kıyılarına... Nükleer atıklar bile burada! Radyasyonsuz bir tek nokta kaldı mı bu ülkede?

Hastalıklar Ülkesi: Sağlık Sistemi mi, Sağlık Endüstrisi mi?

Sağlık, artık sadece bir hak değil; pahalı bir hizmet. Olmayan hastalıkların “tedavisi” bizde icat edilir. Check-up paketleriyle sağlıklı bireyler hasta ilan edilir. Gereksiz ilaçlar, yanlış tanılar, aceleyle yapılan ameliyatlar... Bütün bunlar sağlığı korumak için değil, sisteme para akıtmak içindir.

Hasta, müşteri haline gelir. Muhtaç, çaresiz birine dönüştürülür. Çünkü çaresiz insan, sistemin en verimli kaynağıdır. Elindeki tüm birikimi vermeye hazırdır. Bu sistem, sağlığı değil bağımlılığı büyütür.

Ölümün Ticareti: Bir Mezarlık Ekonomisi

Ölüm bile bir sektör haline geldi. Organ ticareti, en karanlık ticaret zincirlerinden biri haline geldi. Büyük şehirlerde mezarlıklarda yerler satılıyor; mezar yaptırmak bile başlı başına bir ekonomik sömürüye dönüştü. Tabutu, mermeri, mezar taşı—hepsi birbirine benziyor. Yaşarken birbirinden farklı olanlar, ölünce aynı kalıba sokuluyor. Hangi şehre, hangi mezarlığa giderseniz gidin hepsi tek kalıptan çıkma olduğunu görürsünüz.

Ölüm bir acı değil, artık bir alışveriş süreci. Ve bu süreçten her zaman birileri kâr ediyor.

Beton Şehirler, Yanan Ormanlar: Doğayla Savaş Halindeyiz

Şehirler griye büründü. Ağaçların yerine AVM’ler, parkların yerine otoparklar yapıldı. Nefes almak bile lüks hale geldi. Ormanlar ise kaderine terk edildi; yaz geldiğinde “bir şekilde” yanmaya başlıyorlar. Her yangın, yeni bir rant alanına kapı aralıyor.

Toprak yanıyor, su kirleniyor, hava solunamaz hale geliyor.

Bu bir doğa sorunu değil; bu bir insan sorunu. Çünkü doğa kendini korur, ama biz onu yok etmeye yemin etmiş gibiyiz. Yanan ormanın arkasından bile gözyaşı dökemez hale geldik.

Müşterileşen İnsan: Kimlik Var, Yaşayan Yok

Eğitimde öğrenci bir müşteri. Diploması, “al-ver” sisteminin ürünü. Sağlıkta hasta da müşteri, mezarlıkta ölü bile bir ticari unsur. Peki ya insan? O artık sadece bir kimlik numarası. Var ama yok. Yaşıyor ama hissiz. Ne kendine çare olabiliyor, ne başkasına insan.

Aziz Nesin, yıllar önce romanını yazmıştı: Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz. Hepimiz yaşar olduk, kanıtımız kimlik numaramız!

Bu topraklarda doğan her birey, yaşar yaşamaz konumda. Sadece var olmakla yetinmek zorunda kalan bir nesil yetişiyor. Çaresizliğin, suskunluğun, unutulmuşluğun gölgesinde...

Çürümeye Razı mıyız?

Biz kendi kendimizi çürütüyoruz. Çürümüş bir sistemden bahsediyoruz; ama farkında olmadan, onun bir parçası haline geldik. Her açıdan çürüyoruz, ama çürüyeneler düşünemez, kaderine razı olur.

Toprak çürüdü, sistem çöktü, vicdan sustu. Fakat her çöküş bir yeniden doğuşa da gebe olabilir. Yeter ki fark edelim: Bu düzen, değiştirilebilir. Bu çürümüş yapı, iyileştirilebilir. Ama önce çürümeyi kabul etmeli, sonra ondan kurtulmak için çabalamalıyız.

Unutma: Sessizlik onaydır. Görmezden gelmek suç ortaklığıdır. Bu yazı, bir başkaldırı değil; bir hatırlatma. Hâlâ insan olabilme ihtimalini hatırlatma...

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.