Denetim ortadan kalktı, güvenlik ortaya düştü…
Hiçbir iktidar denetlenmek ve hesap vermek istemez,
çünkü yaptığının doğru ve yasal olduğunu düşünür, elinde olanak varsa denetim
mekanizmalarını tek tek yok eder ki, hesap vermediğinden yargılanmayacağını
hesaplar, çünkü suç kavramını teşkil eden ortada değilse suç ortada yoktur…
Ve her iktidar icraatının hızlı ve amacına uygun
olmasını arzular, çünkü denetim işi daha yavaş olmasına ve çoğu zamanda
gereğinden fazla uzayan denetimler yüzünden yapılması gereken şey zamanında
yapılmadığı için anlamını ve değerini yitirmiş olur.
Ulus devleti anlayışı içinde hızlı davranmak ve
denetimden uzak kalmak için yapılan her türlü hileli yol, düşündüğü geleceği
değil düşünmediği sonucunu yaşardı.
İnsanlık tarih çizgisi tek bir çizgi üzerinden
gitmemektedir, üstelik haksız rekabet koşulları içinde ulusların gelişimi ve
düşünce yapısı da farklı olmuştur. Bizim gibi ulusallaşma adımların ilk atan
ülkeler döneminde dünyanın bir çok ülkesinde emperyalist aşamaya geçmiş ulus
devletlerin varlığını işaret eder ki, bizim gibilerin kaderi sadece savaşlarda
cephe görevi görmek ve taktik savaşlarda zaferler kazanmak ya da kaybetmektir,
savaşın sonucu belirleyen değil, sonuca katlanan ulus devlet olduk. Bizler
geleceğimiz için gerçek alada kendi ulusal sınırlar içinde söz sahibi olan
değil, dayatılanı uygulamak ile yükümlü olduk. Çöplüğe giden teknolojileri yeni
gibi kullanıp, bol bol ilaç sektörü için hasta çıkaran ve deneklerin olduğu
ülke konumunda yerimizi aldık. Emperyalist ülkelerin çatışma alanında rekabet
ettiği geçiş ülkesiydik. Onların çıkarları ve uzlaşmaları ile ülkemizde
demokrasi ve özgürlük kavramını yarım yamalak yaşadık ve anlamlar yükledik…
Uluslararası hukuk maddeleri ulusal maddelerin
üstündedir ve öncelik sahibidir. Biz bu maddeyi kabul ederek küresel dünyanın
bir parçası olduk. Ülke içinde liderler ve iktidarlar her türlü kendi çıkarları
için yasal düzenleme yaparken bu imza attığımız kuralarla da uymayı peşinen
kabul etmişti. Uzun süredir de bu maddeler her ne kadar özgürlük ve
demokrasi alanında genişleme getirmemiş olsa da gerilme anlamında da önleyici
olmuştur, fakat küreselleşme ile bu uluslar arası maddeleri uygulayacak ve
denetleyecek kurumlarında çökmesi ya da işlevsiz kalması ülke içinde siyasi
düşünce yapısının da değişmesine sebep olmuştur. Her ne kadar bakla
savaşlarında olduğu gibi daha sonra uluslararası mahkeme de birkaç kişi
yargılamış olması denetim mekanizmasının gerektiğinde uygulanır olduğunu
göstermiş oldu…
Yargılanmak sadece küresel siyasetin hakim olduğu
düzlemde ulusal olmayacaktır. Ulus devletinin yıkılması ve yerine henüz bir
siyasi sitem oturtulmamış olması olmayacağı anlamına gelmez… Elbette insanlık
inişleri ve çıkışları ile bir istikrar dönemini kısa olsa da yakalayacaktır. Bu
kapitalist sistem içinde olur ya da kapitalist sistem dışında işçi sınıfının
hakim olduğu sistem içinde ama her iki sistemde hedefi ortaktır, küreselleşme
ve küresel boyutta varlığını korumaktır. Bugün ki kırılma sürecinde işçi sınıfı
tarih önünde henüz sahnede gözükmüyor olması onun yok olduğu ve işlevsiz olduğu
anlamına gelmez, tarih beklenmeyenlerin beklenmeyen zamanlarda olmasını yazar,
onu yönlendirecek sınıfın çıkarları belirleyici olacaktır…
İnsanlık değerler yaratmıştır ve o değerler ulusların
üstündedir…
Ülkemiz düzleminde denetimin hepten yok edildiği başka
bir siyasi erk dönemi bugün yaşandığı gibi hiç yaşanmamıştı. Geçmiş dönemlerde
uluslararası rüşvet dosyaları ülke bazında üstünü kapandı, tüm dünyada bir biri
arkasına açılan davalarda sadece Türkiye bölümü sessizliğini korudu, çünkü erk
ve onun karşısında olması gereken muhalefet bu konuda ortak çıkarı sessiz
kalmayı doğru bulmuş oldu sanırım. Çünkü küresel firmaların üst yönetimi itiraf
etmiş olmasına rağmen, ülkemizde açılmış hiç uluslararası rüşvet davası ve onun
siyasi ayağı açıklanmamıştır, sadece hissettiklerimiz ve geçmiş gazete
kupürleri ortada durmaktadır…
Siyasi erk öncelik olarak kendi siyasi yapısı ve
çevresinin çıkarını öncelik almış olması ‘ülke’nin kaybetmesi anlamındadır.
Ülke kurgulanırken ve çok partili rejim bütün siyasi yapılara ‘önce ülke’
desturu verilmiştir, “ülkenin çıkarı her şeyin üstündedir”. Fakat ulus devletin
ortada kaldırılması ile bu desturun sadece kağıt üzerine ya da belleklerde
kalmasını sağlamıştır. Küreselleşme, ulusal değerlerin yok edilmesi ve
öncelikli olan küresel kapitalist firmaların çıkarı ulus kavramının yerini
almıştır. Yeni çıkar kavramında ulusal sınırlar içinde yer alan siyasilerin
birinci hedefi küreselleşmiş firmaların önünde yer alan gümrük duvarların
ortadan kaldırılması ve finansal kurumların yeni dünya düzenine uygun şekilde
çalışmasını sağlamaktır. Biriktirilmiş ne kadar ulusal değer varsa
‘özelleştirme’ adı altında küresel çıkarların içinde eritilmesi siyasilerin
öncelikli hedefleri olurken, öncelikle kendi çıkarları için parlamentolarda parmak
karlıdır hale gelmiştir. Öyle ki haklı nedenler ile soru önergeleri bile yok
sayılmış ve ‘çoğunluk hakları’ korunması esasına göre; çoğunluk “görme” diyorsa
“görmeyeceksin”, “üstünü ört diyorsa üstünü ört” dönemine girmiş bulunuyoruz.
Ulusal parlamentoların işleri tek tek ortadan kalkarken henüz uluslararası
hukuk düzenin olmaması kafa karışıklıkları yanında arada istenmeyen bir çok
kanlı çıkar çatışmaların savaşlarını da hibrit savaşları adı altında
bölgesel veya küresel boylamda yaşıyor konumundayız…
Savaş, küresel firmaların çıkarlarının açıkça çatışma
alanıdır…
Bir ülkede denetimin ortadan kaldırılması demek
güvenlik kavramının da ortadan kalkması anlamına gelir. İş kazalarının artması,
yolların birer kan deryasına dönüşmesi, maden kazalarında ölümlerin daha da
kitlesel boyutlarda olması, açılan tünellerin çökmesi hiç biri tesadüfi
değildir. Demiryollarının güveliği özel güvenlik firmalarına devredilmesi
demek, kazaların yaratılası anlamına gelir. Çünkü kazalarda ve önlemleri de
küresel firmalar için sadece bir para kazanma birimidir ve o alada yapılacak
her yatırım meşru zemin içinde daha fazla vicdanların kanatılması ve kazanç
sağlanmasını sağlayacaktır… Paradigma her şeyden pazar kazanmak,
para kazanç getirmeyen her alan yok sayılacaktır, çünkü insan yaşamı ve doğa
ile savaş sadece firmaların çıkarları olduğu sürece, yok edilmek üzerine
kuruldur ve eğer bir yerde yok etmeye karşı bir direnç geliyorsa başka bir
sermayenin o işten çıkarı olduğu için direniş vardır…
Zehir de panzehir de çıkar kavramı içinde
kapitalistler tarafından değerlendirilmektedir…
İşçi sınıfına yatırım, robotlara yatırımdan daha
pahalıdır, o yüzden küresel firmalar insana yatırım yerine robotlara yatırım
yaparken kendisini yok edecek tek sınıfın da zayıflaması ve alternatifsiz
sistemin tek hakimi olmayı hedeflemektedir. Bugün yaratılan atmosferden sanki
bu konuda başarı göstermiş gibi bir havayı medya ve sosyal medya aracılığı ile
pompalanmaktalar ama robotları yönetenlerin de insan olduğu gözden uzak
tutuluyor gibidir, o yüzden insanı tamamı ile üretim aşamasından çıkarmak
amaçlı yapay hafıza gelişimine yönelmiş bulunmaktalar. Taksiler artık şoförsüz
hizmet sektörüne yer alması için her türlü araştırmalar yapılmaktadır, kazalara
karşı da sigorta firmaları şimdiden poliçeler geliştirmektedir. Kapitalist
sitemde paran kadar güvenlik, paran kadar sağlık, paran kadar eğitim kısaca
cebinde ya da bankadan verilecek kredi kadar yaşayacaksın. Bu durumda işçi
sınıfının işyerine sahip çıkma eylemlerinin de sadece nostaljik bir anıya
dönüşmektedir. Küresel firmalar gerek gördüklerinde bu geçiş sürecinde misafir
işçiyi her ülkeden devşirmekte ve istediği ülkede istediği fabrikasında ya da
üretim alanında çalıştırmaktadır. Bir yandan küresel iletişimin önü açılırken
diğer ya da hiç güneş görmeden çalışan işçi sayısı artmaktadır… küreselleşme
bütün vahşeti ile kuralsız olarak dünyaya yeni biçim vermektedir, o da ulus
devletler artıkları olan devletlerde popüler siyasetin kapısını aralamaktadır…
Kapitalizm tekstil sanayisinin gelişimi ile kendisini
ortaya koymuştur, tekstil sanayisi tüm dünyada hazır üretilmiş kıyafetleri
giydirdi, o kıyafetler ile birlikte düşünce yapısını da yaydı. Henüz geleneksel
ustaların hakim olduğu ülkelerde ise moda dergileri ile tekstil kalıplarını
ücretsiz dağıttırarak batı dünyasının modasının yaygınlaşmasını ve tek tip
hazır kıyafet üretiminin tüketicilerini yarattı… Kapitalizm adına
düşünen ve onun gelişimi için çalışan düşünce kulüpleri işçi alımlarını ve
hizmet sektöründe standartlaşmaya giderek kendi sistemini sorunsuz ve kalıplar
içinde var olma yolunu tercih etmiştir. Kalıplara uymayanları ise ya zor ile ya
da eğitim ile kalıplara uyması sağlanmıştır ‘rehabilitasyon’ kelimesi bir dönem
modaydı, bugünlerde kimse bu kelimeyi duymaz oldu, çünkü artık sorunlu düşünce
yapıları tek tip ama kimse tek tip olduğunu düşünmediği kıyafetlerin içinde
kanıksadı ve benimsedi. Farklı düşünmek bile artık imkansız gibi oldu… Güvenlik
kelimesi de diğer kelimeler gibi zaman için yok olacak ya da anlamı
değiştirilecektir, çünkü denetim ortadan kaldırılmaktadır… Denetimin olmadığı
yerde güvenlik sadece formalitedendir ve zafiyet olduğunda ya yok sayılacak ya
da bu işin kaderinde vardır denilecektir… Bugün gökdelenler her yerde mantar
gibi olmaktadır, peki kaç işinin hayatını kaybettiğini yayınlayacak ve
denetleyecek ortada bir kurum kaldı mı? Bakanlıkları denetleyecek, başkanların
harcamalarını satır satır yayınlayacak ve denetleyecek bir kurum var mı? Ulus
devleti döneminde oluşturulan tüm kurumlar ya kapanmıştır ya da tabela kurum
olması sağlanmıştır… Ama rakip olarak gördükleri karşısında denetin erk elinde
bir silaha da dönüşebilmektedir, çünkü ulus devletinden kalkan unutulmuş bir
çok hukuki madde hala varlığını korumaktadır…
İsmail Cem Özkan