Galata Gazete


19 Temmuz 2021 Pazartesi

Kuşak, kuşak azalırken…

Kuşak, kuşak azalırken…

 

78 kuşağı üzerine çok laf edilmeli, onların özverileri, ütopyaları, hayalleri, yaşayamadıkları gençlikleri, verilen görevi layığı ile yerine getirme telaşı, kaybettiği arkadaşının arkasında onun anısını yaşatma mücadelesi...

 

Bir de bugünden onlara bakış...

 

“İşte efendim üniversite okurken girmiş içeri, okulu da bitirememiş biri…”, “Aslında iyi biri ama işte, geçmişte yaşadıkları kızgınlıkları ile yanımızda dahi bulunmuyorlar...”, “Mücadele kaçkını…”, “içeride konuşmuş biliyor musun, iyi sınav vermemiş…”… Kısaca her türlü olumlu olumsuz, olumlu her lafı duyarsınız onlar hakkında ama onların emeğine saygı pek göremezsiniz...

 

Onlar geçmişimiz, hataları ile onurumuz…

 

Onlar büyük çoğunluğu lider değil, orta düzeyde kadro olarak görenler, hala onların emeği üzerinden başarılı gibi kendilerini gösterme telaşı içinde olanlar...

 

Kavganın en ön safında yer alıp, söz söylenmesi gereken yerde hep geride duran, içlerine biriktirdikleri ile yaşayan kuşaktır 78 ve onları izleyen diğer kuşaklar...

 

Tarihi işine geldiği yerde başlatan liderler, hiç sorgulamaz kendi liderliğini, sanki tanrıdan verilmiş bir emir, sürekli lider, kendi yerine yetiştirdiği de kendisi gibi, lider doğmuş “karizmatik” biri...

 

Komünal bir dünya hayal edenler için liderlik kavramı olmaz, çünkü komünal yani ortak düşünüp ortak karar verelerin bir geleceği için mücadele edilir. Var olan kapitalist sistemde liderler olur, çünkü kapitalizmde çobanda vardır, sürüde ve sürü çobanın arkasından gitmesi gereken bir yığındır ve de çobanın gösterdiğini tüketmek ile yükümlü olan bir tüketici toplumdur, gerek olduğunda kurban verilir sürünün içinden birileri…  Kapitalist sisteminin bir anlamda eleştirisidir gelecekte kurulacak sistem. Var olanın eleştirisi liderlik kavramının ortadan kaldırılıp, "yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber" diyebilmektir. Bu bir ütopyadır ama gerçekçi bir istem olduğunu inanıyoruz ve bu uğurda mücadele etmeye devam ediyoruz. Kısaca solda lider olmaz, liderlik yapan ortak aklın seslendirildiği, yönlendirildiği devrimci parti olur, o da devrim gerçekleştiğinde kendisini sönümlendirmek ile yükümlüdür ve “somut durumun somut ihtiyacına göre” yeniden yapılandırılıp, devlet kavramını ortadan kaldırmak için adım atmak ile yükümlüdür…

 

Devlet, sadece baskı aracıdır ve sistemin ihtiyacına cevap veren ve kendisini korumaya yönelik organizasyonların bütünüdür, çok fazla anlamlar yüklenmeden en saf halini anlamak gereklidir.

 

Solda lider olmaz ama var olan yapılarda liderlik kavramı sorgulanmasına bile müsaade edilmez, hatta liderlik kavramı ve lider sorgulanmaya başladığında hemen kalıp haline gelen bir cümle kurulur; “hareketimize küfretti”. Ve sonrası lider olarak kendisini gören kişi ya da kişiler konularını sorgulayanları hareket içinden dışlamak için ortam hazırlar. 

 

Kuşaklar arasında belirgin bir düşünce ve örgütlenme farkı vardır, gelişen koşullara uygun ve ihtiyaca cevap verilen ilişkiler ağı olmuştur. Her kuşağın kendisine özgü kültürü ve davranış ve düşünce biçimi vardır.

 

78 'li olmak başka bir kültürdür...

 

O kültürden olanları bugünden bakıp acımasızca eleştirenler, dışlayanlar ya da kucaklayanlar onların üzerine yüklenen tarihi sorumluluğu ve o döneme özgü gelişen antifaşist mücadele ve mücadelenin vermiş olduğu ödevleri de gözden geçirmek zorundadır. Onların tercihi ile olaylar olmamıştır, onlar olayların içinde birden cephe gerisinde bekleyen neferlere dönüştüğünü gözden kaçırmamak gereklidir. Darbe yapmak için ortam hazırlayanlar antifaşist mücadeleyi dayatmış ve o dayatılan kavgaya gönüllü katılmış bir kuşaktır… Onların hayalleri, yaşanmamış gençlikleri, bastırılan duyguları, cezaevi, işkence merkezleri, tek başına bırakıldıkları hücreleri ile devrim için kurdukları hayalleri ve liderlik yaptığına inandığı örgütlerin/ yapıların/ hareketlerin yeteri kadar devrime ve devrim düşüncesine uygun örgütlenmediklerini yaşayarak öğrendiler.

 

Bugün o dönemde liderlik yapan hareketlerin merkez komitesinde olanların geçmişe yönelik açıklamalarını okuyanlar, duyanlar ne düşünüyor? Acaba o açıklama yapanlar 11 Eylül 1980 günü bugün konuştuklarını konuşabilir ve açıklayabilirler miydi?

 

Kuşak, kuşak azalıyoruz, yeni bir tarihi kırılma sürecini yaşıyoruz ve geçmişin devrimcilerin pencerenden bakınca bugüne “acı” duymamak elde değil…

 

İsmail Cem Özkan

17 Temmuz 2021 Cumartesi

Gidene anılarımızda yaşayacaksın demek gerek…

 Gidene anılarımızda yaşayacaksın demek gerek…

 

Eski yol arkadaşların yaşayanların bir bölümü de anılarda yaşamak için ağır ağır aramızdan ayrılıyor, gerçi ağır demek yersiz bir çoğu göz açıp kapayıncaya kadar aramızdan ayrılmış bile oluyor. Son bir defa daha görüşmek için bir araya gelmeyi düşünürken, haberi geliyor; “toprağı bol olsun!”,” ışıklar yoldaşı olsun!”, o son sanırım anılarda yan yana geldiğinde canlanacak birazda.

 

Her giden hakkında iyi şeyler söylenir, badem gözlü, direnmiş, yiğit bir arkadaşımızdı deriz, o kavganın sıcak zamanları anımsanır ama ondan sonra ki süreç genelde pek olmaz, zaten pek de güzel şeyler olmamıştır ama olmuş kabul ederiz, her birimiz kendi dünyamızda yaşarız, hayat kavgası işte der ve geçiştiririz... Bazılarımız övünmeyi, bazılarımız ise sessiz kalmayı seçeriz, konuşan da kendi yaşadığına bin katarak konuşur, çünkü zaman içinde anılarda doğum yapar ve yeni gerçeklik yaratırız sonuçta ve garip tarafı da ona inanırız... Bu yeni gerçekliğimiz içinde kaybolan geçmişin tanıkları bir bir ağır ağır aramızdan ayrılıyorlar.

 

Eskiden eskileri bir araya getiren geceler, yemekler filan olur, muhabbet edilir, öykümüze yeni katkılar yaparken hareketin liderlerini ya çekiştirir ya da överek kendimizi de hareketin bir yerine konumlandırırdık...

 

Dedikodusuz, bir birine taş atmadan hareket olmaz...

 

Liderlik kadrosunda yer alan hareket benim der, diğerleri sessizce izler, çünkü itiraz etse tek başına hiç bir insan hareketi temsil edemez, ancak bir aradayken hareket temsiliyeti ortaya çıkar diyemez... Geçmişin lider kadrosunda yer alan kafasına yeni hareket yaratır, kendisine bağlı gençlerden yeni bir örgüt kurar, eskiler abi bizi çağırsa da bir araya gelsek umudunu içinde yaşatır...

 

Kısaca geçmiş artık bittiğini kabul edemeyiz, “ne geçmiş tükendi ne de yarınlar” diyerek şairin sözünü tekrarlarız...

 

Sonuç mu, bir bir aramızdan ayrılan sıcak günlerin arkadaşğı, anıları, yoldaşğı, yaşanmış mutluluk ve acılar, faşistlere atılan bir taşın kırk yıl kalan hatırası...

 

Bizde ne yoldaşlık biter ne de anılar...

 

Ölenler artık aramızda değildir, anıları yaşatan da zaten yakında bir avuç insan kalacağız...

 

Eskilerin anılarını toplayıp bu işten ekmek çıkaran da bir güzel ekmek yemeye devam edecektir... Anılarımız bile birer metaya dönüştü, satılıyor, satılmayan anı kitapları ise sahaflarda okunmayı bekliyor, gerçi anı adı altında toplananların kaçı gerçeğin ne kadarını anlatmış olduğu muğlaktır, anlatan belki olduğu gibi anlattı da onu yeniden düzenleyen sakıncası var şuası diyerek kendi tarih anlayışını dayatmış olabilir ya da piyasada bunlar satmaz, satan bir kaç şey ekleyelim demiş yayın evi sahibi ya da editörü olmuş olabilir... O yüzden her çıkan anı kitabında kim editörlük yapmış diye bakıyorum ve onu yapan kendi doğrusunu dayatan biri olduğunu gördüğüm an, o kitaptan saklanan gerçekler hangi cümle altında diye okumaya çalışıyorum, çünkü sonuçta pazarlamak da belli kuralları içinde barındırır...

 

Gidene “anılarımızda yaşayacaksın” demek gerek…

 

İsmail Cem Özkan