1984 Büyük Gözaltı
Totaliter ve baskıcı bir iktidarın kontrolünde olan
Okyanusya toplumu anlatılır. Toplum parti ve onun lideri Büyük Birader’in
diktatörlüğünde sınıflara ayrılmıştır. Hiyerarşik sınıflamada ortalarda yer
alan bir memur, oyunun başkahramanıdır. Doğruluk Bakanlığında çalışan dış parti
üyesi Winston Smith’in gözünden baskı altında yaşayan Okyanusya toplumu
anlatılır.
Oyun üç bölümden oluşmaktadır ve iki bölüm olarak sahneye
taşınmıştır. İlkin toplumda günlük hayat ve Winston’un yeri tasvir
edilir. İkinci kısımda Julia adında bir kadınla yaşadığı cinsel
ilişki ve parti yönetimine karşı çıkan düşünceleri işlenir. Son
olarak da Winston’ın parti tarafından ele geçirilerek işkencelerle sisteme
uygun bir vatandaş yapılması anlatılır.
“Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Bilgisizlik
Kuvvettir.”
Her şeyi gören ve bilen bir devlet toplumun tüm
denetimine hakimdir. Denetimini sürekli kılmak için toplumun hafızasını
silmek önemlidir. günlük konuşulan dili sadeleşme adı altında rejimin ayakta
kalması için düşünen değil, biat eden, itaatkar bir toplum yaratmaktır.
Düşüncenin olmadığı yerde cümlelerin ve kelimelerin artık anlamı yoktur, kısa
ve öz anlatıldığında toplum ne demek istendiğini anlayacak ve ona göre
kendisini biçimlendirecektir. Bu amaçla oluşturulan bir büroda, çalışanlar hem
İngiliz dilinde sadeleşmeye hem de geçmişte yayınlanmış haberlerde geçen
kişiler içinde eğer bugün hain olarak ilan edilmişse onun geçmişinin hepten
ortadan kaldırılması için çalışmaktadır. Ülkede tek yayınlanan dergi ve gazete
tıpkı basım yapacak şekilde yeninden biçimlendiriliyor ve arşiv için yeniden
basılıyor, elbette bu bürodan giden yeni düzenlemeye uygun olarak, bu sayede
geçmiş yeniden yaratılmış oluyor.
“Geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder. Bugünü kontrol
eden geçmişi de kontrol eder.”
Sürekli tekrarlanan bir cümledir belki günümüzde de, çünkü
geçmiş her rejime göre yeniden yaratılıyor ve bize inanın deniyor, bakın
geçmişimiz budur, hatta demekle kalmıyorlar popüler diziler iyi anlamamız için
tekrarı bol şekilde seyrettiriliyor. Yaşanmışlıklardan daha önemli olan
kurgudur, senaryo yazanlar elbette geçmiş ile bire bir anlatma derdi yoktur,
onlar sanat yapmaktadır… Geçmişin tahrip edilmesi yeni değildir, çünkü ulus
toplum olmak için önce geçmiş yaratılırdı, destanlar yazdırılırdı. Şimdi ulus
devletinin çöktüğü yerlerde iktidara gelenler güya ulus devletin altında çok
eziyet çekmişler gibi feodal düzenin en bilinmezlerinden yeni bir tarih
yaratarak yakın geçmiş ve bugün ile hesaplaşmaktadır…
Diktatör rejimde savaş önemlidir, ülkelerin istilaya
uğrayacağı korkusu ve ülkesi için savaş toplumun bir arada olması gerekenidir.
Savaş haberleri ve savaşta ki zaferler ve yenilgiler gerçekte olup olmadığını
kimse bilmez, çünkü bültenlerde anlatılan gerçek olarak kabul edilir ve o
gerçek üzerinden toplum içinde zafer kazanan liderlerinin konumu daha da
sağlama alınır…
Savaşların dışında bir de vatan hainleri ve liderine karşı
suikast düzenleyecek insanlar vardır. Onlar hakkında ekrandan halka seslendirilir
ve halk tarafından yuhalandırılır… Liderler halka kendisi için zararlı ve
düşman gördüklerini meydanlarda, odalarda, kahve ve iş yerlerinde yuhalatmayı
severler, bu sayede toplum içinde bir düşman varlığı kabul edilir ve kimse
sorgulamadan lider ne diyorsa doğru odur ve onun liderliğinin devamı için
jurnalcilik yaygınlaştırılır. Muhbirlik kurumsallaşmıştır, çocukluktan itibaren
devlet yani parti ve lider için muhbirlik yapmak bir vatani görevdir.
Kimin ne tepki vereceği, nerede gösteri yapacağı, yuhalayacağını
da parti belirler ve partinin belirlediğini hak yapmak ile yükümlüdür.
Muhalefet olanlar ise görünmez olmak için halkla birlikte yuhlar ve
onlar gibi davranır, bu görünmezlik toplum içinde var olduğunu bilen lider ve
onun partisi onlar gibi gözüken partiye güya muhalefetlik yapıyormuş gibi
adamlarını da toplum içinde görünmesi sağlanır ki, muhalefet olanlar ve lidere
karşı olanlar için karakol kurulur. O karakola düşenler sorgulanacak ve gerek
olursa bu dünyada hiç yaşanmamış hale getirilir… Zaten lider dışında her birey
aslında yaşamıyordur!
Winston sıradan bir memurdur ve yan tarafında çalışan iş
arkadaşı bir gün yok olmuştur ve artık o yoktur, kim olduğu dahi kimse
anımsamayacaktır… Onun boşalttığı yere başka biri atanır ve gelen bir kadındır.
Kadın daha önce Winston’u görmüş ve izlemiştir ama parti temsilcisi ile geldiği
için tanımazlıktan gelir. Winston şüphecidir. Onu izleyen biri hayırlı bir iş
için izlemiyordur, gizli ajan olduğunu düşünür. Gelişen olaylar sonucunda ajan
olmadığı ortaya çıkar. Gizlice buluşurlar ve bir arada olmak
için prol (proletarya)’ın yaşadığı yerde bir oda kiralarlar. Julia ve
Winston iktidara karşı geliştiren memur konumuna gelirler. İkisi de mutlu
değildir, değişim istemekteler ve geçmişte belki insanlar daha mutlu yaşıyorlardı.
Geçmişi kendileri siliyor ve yeniden yazıyorlardı ama geçmiş de görülmesi ve
hissedilmesi istenmeyen var olduğu düşüncesi onun hayatını etkileyecek konuma
doğu hızla sürüklüyordu. Kendilerine yakın hissettikleri partinin
yetkilisi Emmanuel Goldstein’in arkadaşına açılırlar. Gizli bir
görüşme yaparlar ama gizli görüşme yaptıkları kişinin kendisi işkenceyi yapan
olduğunu yaşayarak öğreneceklerdir. Toplum polisidir kısaca… Kiraladıkları
odada yakalanırlar.
İşkence ile doğru bildikleri unutturulur.
Winston işkenceden kaçabilmek için sevdiği Julia’yı dahi suçlamaktadır.
Julia da çözülmüştür. Basit bir yaşantıya sahip olan Winston öykünün sonunda
partinin gerçekliğini kabul etmiştir. Eskiye dair bir şey hatırlamaz. Julia’yı
gördüğünde, tam da partinin istediği gibi, Okyanusya’ya yakışır biçimde
davranır. Artık birer sade vatandaştırlar.
Sade ve yıpranmış vatandaş Winston satranç oyun sırasında
2+2 = 4 diye bağırarak özgürlük istemini dillendirir. Özgürlük istemi hangi
toplumda olursa olsun, hangi baskıdan geçilmiş olsa da asla yok olmayacaktır,
çünkü insan olmak ve insan olarak kalabilmenin bir şartıdır.
Oyun iki bölümden oluşacak şekilde sahneye taşınmıştır.
İçeriğini yukarıda elimden geldiğince ayrıntılı bir şekilde anlattım, elbette
oyunda oyuncuların anlatımı çok önemlidir, çünkü sahneye aktarılan her cümle
hak ettiği bir şekilde izleyiciye ulaştırmak ile yükümlüdür. Vurgu, sesin
kullanımı, vücut ve mimikler cümlenin içeriğinin seyirci tarafından
algılayışını da etkiler. Elbette oyuncu her vurguyu usta bir şekilde yerine
getirmiş dahi olsa, sahnede ki duruşu, sahne düzeni, ışık, müzik... Kısaca
tiyatroda olması gereken her bir öğenin de uyumlu bir birinin yolunu açacak ve
kolaylaştıracak şekilde olmasıdır. Rutkay Aziz yönetmen olarak
birikimini bu oyunda ortaya koymuş, sahnede fazladan hiçbir şey yoktur, sade,
oyuncunun hareketini rahatlatan bir düzenlemeyi, dekor, ışık tasarımı içinde
uyumlu çözmüş. Oyun oynanırken kumanda başında olanların yetenekleri oyunun
akışına etki etmektedir. Bir küçük hata, erken giren bir ışık, müzik akışta
görünmeyen ama hissedilen bir teklemeye yol açabilir. Benim izlediğim akşam bir
iki küçük hatanın sadece teknik masanın başında olan ve o sahnede detaylı prova
yapamamanın getirmiş olduğu durum olduğunu düşündüm. Onun dışında oyuncular
sahneye düşen ışığın ve bazı sahnelerde etrafı karartılmış ışık süzmesi içinde
yer alarak hareketli olmayan ama önceden planlı bir şekilde yerleştirilmiş
ışığın dengesi içinde oyunları ve rollerine olması gerekeni verdiler. Her biri
usta oyuncunun ustalıklarını gösterdiği bir şölene dönüşmüş. Bazı konuşmalar
sırasında oturduğu yer salonun arka tarafına doğru olduğu için müzik sesi
bastırmış olduğunu ve sahnede kara mizahın ince göndermelerini ne yazık ki
kaçırdım…
Büyük biraderin hem gözlem yaptığı hem de mesajlarını
verdiği ekran ve kurgusu bana göre çok başarılıydı. Sahneye hakim bir yerden
seyirciye de seslenmektedir. Tek kanalın ve tek söylemin hakim olduğu yerde
muhalif olanların duyguları ve insani tepkileri seyirciye yansımasını çevremde
oturanların verdikleri tepkilerden anladığım kadarı ile amacına ulaştığını
düşünüyorum…
Fırsatı olanların elbette bu oyuna gitmesini isterim,
günümüze dolaylı olarak bir şeyler söylemektedir. Kitap yazarının Sovyet Rusya
ve komünist parti eleştirisi olarak kaleme aldığı bu kitap, okuyana ve
yorumlayana göre değişiklikler gösterdiğini söylemden edemeyeceğim. Tek
partinin hakim olduğu, tek doğru ve tek geçmiş, tek gelecek ideali içinde olan
toplumların kara mizah eleştirisidir…
Bu oyunun eleştirisini yazarken iki oyuncuya vurgu yapmak
istedim ama cümleler çok uzadığı için biraz da okuyanı düşünerek kısaca
belirterek bitireyim cümlemi. Taner Barlas ve Ekin Aksu özetini yazarken de
sizinde dikkatinizi çekmiştir, o iki ismi canlandırdılar. İkisi sahnede usta
olduklarını bir kere daha gösterirken, usta birinin sahnede diğer oyuncu
arkadaşları ile ve seyirci ile iletişimini izlemenizi isterim, çünkü muhteşem
bir performans… Elbette her oyuncu çok başarılıydı, ekip başarılı olmasaydı bu
iki usta bu kadar öne çıkmazdı… Emeği geçenlere teşekkür ederim…
Son cümlenin notu olarak okuyun, beni oraya davet
eden BKZ iletişim çalışanlarına ayrıca teşekkür ederim…
İsmail Cem Özkan
1984 Büyük Gözaltı
Yazan: George Orwell
Uyarlayanlar: Robert Owens, Wilton E. Hall, William A.Miles
Çeviri: Artun Özsemerciyan, Celal Üster
Kurgu: Taner Barlas
Yönetmen: Rutkay Aziz
Dekor ve Kostüm Tasarım: Metin Deniz
Müzik: Cahit Berkay
Reji Asistanı: Andaç Sayın
Işık Tasarım: Mahmut Özdemir
Uyarlayanlar: Robert Owens, Wilton E. Hall, William A.Miles
Çeviri: Artun Özsemerciyan, Celal Üster
Kurgu: Taner Barlas
Yönetmen: Rutkay Aziz
Dekor ve Kostüm Tasarım: Metin Deniz
Müzik: Cahit Berkay
Reji Asistanı: Andaç Sayın
Işık Tasarım: Mahmut Özdemir
Oyuncular: Rutkay Aziz
Taner Barlas
Ekin Aksu
Özcan Alpar
Levent Yılmaz
Aytaç Öztuna
Hüseyin Uçurtma
Hüseyin Demir
Projeksiyon Oyuncuları
Ali Gül
Gülşah Kıray Barlas
Ezgi Erdilek
Aykut İşpir
Bekir Akbaş
Özgür Can Akbaş
Taner Barlas
Ekin Aksu
Özcan Alpar
Levent Yılmaz
Aytaç Öztuna
Hüseyin Uçurtma
Hüseyin Demir
Projeksiyon Oyuncuları
Ali Gül
Gülşah Kıray Barlas
Ezgi Erdilek
Aykut İşpir
Bekir Akbaş
Özgür Can Akbaş