Galata Gazete


27 Nisan 2023 Perşembe

Laiklik diyerek dini siyasetin içinde saklamak…

Laiklik diyerek dini siyasetin içinde saklamak…

 

Laiklikten söz edip gidip Cami’de miting, Cemevi’nde siyasi toplantı yapılmaz...

 

Bırakın insanlar inançlarını siyaset dışı, inançlarına uygun ama insan haklarına saygılı yaşasın diyeceğim de din tarihi siyasetin içinde doğmuş ve orada kendisini tanımlamıştır. Din var olan otoriteye karşı başkaldırının bir sembolü olarak doğmuş, katliama uğramış ama sonunda başarıya ulaşmış inanç bütünlüğü olarak tarihteki yerini almış ama zaman içinde iktidarı elde tutan din; gericileşmiş, tahtından indirdiği iktidarın yerini almış ve baskı aracına dönüşmüştür. Din iktidarın elinde silaha dönüşünce, Avrupa kıtası karanlık bir ortaçağı yaşamış, o çağı yok eden düşünce ise bir çözüm bulmuş, laiklik. Yani iktidardan dini uzaklaştırıp, olması gereken yere konumlandırması…

 

Bugün Avrupa’da laiklikten söz edilirken ülkemiz gibi geri kalmış, bıraktırılmış ülkelerde hala iktidarın elinde bir silah olarak kullanılmaya devam ediyor. Bizim gibi ülkelerde tarih boyunca siyaset dinden, din de siyasetten ayrılmamıştır... Siyasetten muhafazakarlık dini silah olarak kullanılmak olarak anlaşılır hale dönüşmüştür, sağ din ile kendisini tanımlayarak geçmişteki gibi yaşamayı siyasetin içine taşıdığı an, din cihatçı tarafı öne çıkarılmıştır, hoşgörü artık sözde kalmıştır.

 

Hoşgörü, birbirine saygılı, bir arada yaşamayı savunan bir dünya görüşü, elbette dini siyasetin dışına çıkarıp, onu olması gereken yerde konumlandırmayı savunur, çünkü din, bayrak gibi yani milliyetçilik gibi öldürücü tarafı olan bir silaha anında dönüşebilir…

 

Peki, din siyasetten ayrılınca ne oluyor?

 

Laik ülke olunuyor…

 

Yaşadığımız zamanda başka ülkelerde din siyasetten ayrılınca kiliseler kendi paralarını kendileri kazanacak ticari hayata girdiler, vakıflar kurdular, radyoları, tv kanalları oldu, orada sadece dini yayın yapar oldular ve ülkenin siyaseti hakkında hiçbir bilgi, görüş paylaşmadılar... Örneğin Almanya’da kilisede CDU gidip siyasi toplantı yapmadı ama parti ismindeki Hristiyan kelimesi mezhebi belirtmese de bilinçaltında Katolik olduğunu hepimiz biliyoruz... SPD ise adında dini hiç bir şey geçmemiş olsa da seçmeni Protestan mezhebinden olduğu bilinir. Kısaca din direkt siyasetin içinde değildir ama binlerce yıldır oluşturmuş olduğu kültürü ile siyasetin içinde düşük yoğunluklu mezhepçilik yapmaya devam eder...

 

Bizde ise batının taklidi olacak ya 2. Dünya savaşı sırasında faşist olan parti olan, daha sonra ülkede ve dünyada gelişmelere uygun şekilde yeniden siyaset belirlenince CHP ortanın soluna kayıp orada kendisini tanımlayınca parti içinde Aleviler yer almış ama siyasetin tepesinde Kılçdaroğlu'na kadar görünür olamamıştır...

 

Bizde sağ partilerin propagandası ile CHP hep Alevi partisi gibi sunulmuştur, fakat Alevilerin partileri 12 Eylül öncesi ve sonrası olmuş ve sonrası Diyanet İşleri tartışması yüzünden kapatılmıştır... Siyasi partiler yasasında Diyanet İşleri Başkanlığı tartışma konusu dahi yapılmaz, yapılırsa eğer, yapan partinin kapatılma sebebidir.

 

Aleviler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Alevileri temsil etmediği gibi Alevileri asimilasyon etmek için oluşturulmuş olan bir kurum olduğunu hep beyan eder... Bu beyana göre CHP’nin kurduğu kurum Alevilere düşman ve onu yok etmek için örgütlenmiştir...

 

Diyanet İşleri Başkanlığının Alevi açılımı olmamıştır ama Kültür Bakanlığı Alevilere bir masa vermiştir, o da çok yenidir... Yani var olan iktidar Alevileri dini bir cemaat görme yerine Alevileri kültürel bir "şey" görme eğilimindedir...

 

Ülkemizde hiç laiklik olmadığı halde sanki varmış gibi laiklikten vazgeçmeyeceğini, koruyacağını söyleyenleri bugüne kadar hep şaşkınlıkla izledim... Yani diyorlar ki “biz Alevileri düşman olarak görüyoruz ve onları asimilasyon yapmak için var olan laikliği savunuyoruz.”... Var olan “laiklik” işte bu! Aleviler inanç içinde yok sayıldığı için yok edilmesi en doğal olanıdır diye bakılıyor. Peki, bunu sol adına laiklik sözleri altında savunmayı da bir türlü anlamadım...

 

Türkiye’de sol, devrimci yapılar da laiklik mücadelesini sanırım yanlış anlamış ya da Kemalistler gibi Alevileri hepten yok etmek ve asimilasyon yapmak istiyor... Dini siyasetten ayırmayı, laik bir ülke savunanların Cemevleri ziyareti sanırım düşünceleri ve söylemleri ile çelişiyor... Cemevleri siyasetin değil, inanç merkezidir. Bırakın binlerce yıldır korudukları inançlarını yaşasın insanlar, onları zor ile siyasetin ihtiyacına göre değiştirmeyin!

 

Bugün seçim çalışması yapan siyasi partiler Cemevine gidiyorsa eğer aynı şekilde camiye de gidip cami içinde cami cemaati ile toplantı yapmaları daha doğrudur... Siyasi partiler dini inançlara ve cemaatlerine eşit mesafe olmalıdır, Alevilere ne kadar uzaksanız aynı şekilde cami cemaatine da uzak olmalısınız, her ikisi de eşit düzeyde inançtır…  

 

Bu ülkede de laiklik bir gün olması gibi kurulacaktır, fakat bu siyasi anlayış ve yaklaşım ile laiklik ne yazık ki ne kurulabilir ne de laiklik gerçek anlamda tanımlanabilir…

 

İsmail Cem Özkan

17 Nisan 2023 Pazartesi

Diktatörler kendilerini özgürleştirirken, halkları köleleştirir...

Diktatörler kendilerini özgürleştirirken, halkları köleleştirir...

 

Doğa bile uyanırken heyecan ile uyanır, coşku, neşe kuşların sesine vurur, çiçekler hafiften başlarını kaldırır üzerine çiği bertaraf etmek için...

 

Gelelim siyasi tarafına, seçime bir aydan kısa süre kaldı hala aday tanıtımı yapılıyor ve heyecan yok, olmayan heyecanı seçmene giden zaten baştan kaybetmiştir... Heyecan duymayan, heyecan uyandıramazsa, üzerine düşmüş karanlığı nasıl atacak?

 

Heyecan yoksa, seçmeni ile sıcak iletişim kuramamışsa, kaybeder her zaman muhalefet... İktidar için zaten önemli değildir heyecan, yıllardır aynı istikrarlı bir ilişki kurmuştur, o istikrarın devamı için heyecan duymaya gerek yok...

 

Seçimi ilk turda kimse kazanamayacak ama ikinci tur elbette Erdoğan, daha güçlü, o kazanır eğer muhalefet bu şekilde hareket etmeye devam ederse... Bu konuda iddaa siteleri iddia açsa çok para kazanırlar...

 

Ben heyecana bakıyorum, muhalefet Erdoğan kazansın diye toplumda değişim isteğini yok ediyor...

 

Aday tanıtım toplantılar ile oylanıyor, adayın bu seçimde hiç bir değeri yok, seçilecek mecliste vekil olanların tek görevi vardır parmak kaldırmak, indirmektir... Liderin dışında akıl ve fikir verecek vekile ihtiyaç yok, onun isteğini meşru yapmak için vekil mecliste koltuğunu ısıtacak, eğer vekil oturmazsa o koltuğu ısıtacak elektrikli bir düzenek olacak... Kısaca vekil bu meclisin sadece süsüdür... Bibloları koltuğa oturtun aynı işlevi görecek, meclis başkanı bibloları sayacak, kabul edilmiş ya da ret edilmiş diye kayda alacaktır... O yüzden neden liderler bibloları tanıtmak için uğraşıyor ki?

 

Siyasette heyecan yaratamayan muhalefet kaybeder, bu, bu kadar açıktır...

 

Adolf Hitler iktidara geliş sürecine bakalım, tek başına iktidarı aldığında darbe yapmamıştır, çünkü o darbeyi meclisi yakarak yıllar önce yapmış, gerek gördüğü muhalif liderleri ortadan ya kaldırmış ya da pasifize etmiştir… Klasik söz haline gelmiştir onun stratejisi “Diktatörler kendilerini özgürleştirirken, halkları köleleştirir...” özgür bir lider denetim dışına çıktığında halkların kaderini belirlemiş olur, bol kan, bol acı, soykırım gibi en uca kadar savrulma… Halklar bu savrulma ile birlikte evinde otururken eline kan bulaşır ve soykırıma ortak olur, çünkü soykırım o evde oturanın rahatı, istikrarlı yaşama devam etsin diyedir…

 

Tarih masum birinin nasıl katile dönüştüğünü anlatır, hem de binlerce örnek ile birlikte…

 

Bir ülke neden silaha yatırım yapar?

 

İstikrar için!

 

Peki, o istikrardan ne anlıyoruz?

 

Sıradan bir vatandaşın konforu? O konforu lider sağlamak için başka ülkelerin zenginliğini ya yağmalayacak ya da kendisi zenginlik yaratacak! Peki, bizim gibi geri kalmış ülkelerde zenginlik yaratacak kaynak var mı?

 

Ülkenin yetişmiş beyinleri yurtdışına kaçarken zenginlik yaratılır mı?

 

Elde tek seçenek var; ya yağma ya da yağma!

 

Zenginlik için yağma kültürü bizi nereye sürüklediğini Osmanlı tarihinden bilmiyor muyuz? Üretemeyen devlet borç alır, bir yere kadar borçlanır ve borçlanan devlete alacaklılar “Düyûn-u Umûmiye” diye bir kurum kurar ve parasını alır, sonra o ülkeyi çıkarına uygun yeniden biçimlendirir…

 

Muhalefet seçmenini heyecanlandırmazsa ne yazık ki tarih tekerrür eder diyeceğiz gibi bir his var içimde… Çünkü toplumlara bu hissi oluşturan tarih, o toplumları ve o toplumun muhalefetinin ne kadar aptal olduğunu da haykırır…

 

Bugüne kadar Erdoğan iktidarda kalmışsa muhalefetin Erdoğan iktidar istikrarını korusun diye onun karşısında olmayacak adaylar ve stratejiler ile yer almış olmasındandır…

 

Muhalefetin tercihi Erdoğan’ı kontrol dışı güç ile donatılmasına sebep olmuştur… Bugün yaşadığımız krizlerin temelinde kontrolsüz gücün iktidarın elinde toplanmasıdır…

 

Gelin hep birlikte bu düşüncemi sağlamasını bir ay sonra yapalım, Erdoğan koltuğunda oturacak, Kılıçdaroğlu CHP başkanlığı koltuğunda oturacak... Tüm liderler koltuğunda oturup istikrar devam edecek... Yani seçim heyecan yaratamadan bitmiş olacak...

 

 

İsmail Cem Özkan