Sorular hala yerinde duruyor…
Ülkemiz en karanlık dönemini yaşadı. Gündüz gözüne (alışkanlıklar
dışında) darbe girişiminde bulunuldu ve sanıklarının önemli bir bölümü cezasını
aldı, firari ve henüz ulaşılamayanlar ise davanın kapanmayacağını ve onların
ifadeleri alınıp, ceza alacağı güne kadar da açık kalacağı anlamına
gelmektedir.
Karanlık zamanların kargaşası ve kaosu bilgilerin ortalığa
serilmesi ile anlaşılır ve daha görünür olur… Zaman içinde bilgilere ulaşmak ve
sorgulamak önemlidir, çünkü ders çıkarılması gereken dersler ile doludur. Her kaos
ve kargaşadan ders alamayanlar olasılık içinde olan kargaşa ve kaoslara açık anlamına
gelir, çünkü ders alınmayan toplum içinde ki karanlık noktaları başkaları ders
alarak -çok rahat kullanarak- hedeflerine rahatlıkla ulaşabilirler. Toplumları ilerleye
taşıyan şey; her olaydan çıkarılan dersler ve önlemlerdir.
Darbe girişimi ve öncesi süreç yazılmış bir senaryonun hayata
geçirilmesi olarak hayatımızın içine girdi. Her senaryoya uygun operasyonlar
yapıldı ve algılar ile oynandı. Kamuoyu oluşturmak için medya ve onun yanında devlet
kurumları olabildiğince ve açıkça kullanıldı… Devletin kurumları bir cemaatin çıkarları
yönünde “toplumun iyiliği için” birer araca ve silaha döndürülmüş olması elimizde
ki bilgiler ile bir kanıya varabiliyoruz. Bugünlerde medyaya düşen itiraflar
ile; cemaat içinde emir komuta zinciri içinde her bir bireyin (üyenin) birer
silaha dönüştürülmüş olması veya ortam hazırlamak için “suçlu gibi” gösterilmiş
“mazlum” rolüne büründürülmüş... Kişiler bilerek ya da bilmeyerek bir amaç için
hazırlanan senaryoda üzerlerine düşen rolü yazıldığı gibi oynamış ya da
oynamaya zorunlu bırakılmıştır. Cemaatin denetiminde olan gazeteciler, basın
toplantılarında hazırlıklı gelmiş ve kışkırtıcı ve algılar ile oynanan ve
beklenen cevapları alacak şekilde sorular sorarak politikacılar ve kamuoyu yönlendirilmiştir.
Gerçeklik yaratılmış ve gerçek ortadan olmasına rağmen görünmez kılınmıştır. (Embedded
medya ve sonuçları Irak işgali ile önemli dersler ortaya çıkarmış ve ondan bir
çok yapı faydalanmıştır) Medya, uzun bir sürecin silahı ve yönlendiricisi olarak
kullanılırken, mahkemeler medyanın hazırlamış olduğu ortamın sonuç alınan
mekanlarına dönüştürülmüştür. Kim, ne için suçlandığını bilmeden belirli bir
süre ile görev yaptığı yerden uzaklaştırılmış olması bile senaryoda oluşmuş
olan ya da oluşmasına olasılık olan pürüzler baştan ortadan kaldırılmıştır. Devletin
istihbaratı ve devletin olanakları ile cemaat her türlü etkinliğini kendi gücü
gibi kullanmış ve devletten onların bu pervasız hareketlerine karşı gelecek güç
kalmayacak şekilde senaryolar hayata geçirilmiştir. Açılmış ve tüm dünyada
yankısını bulan bir çok toplu davalar ile devlet içinde geçmişten gelen
devletin sibobu olacak kritik noktalarda olan “eski eğitim”den geçmiş olanlar
bertaraf edilerek, yeni ve istenilen devlet için yetiştirilmiş ve cemaat okullarının
müfredatından geçmiş, “biat ve inanç” üzerine eğitilmiş bireylerin yerlerini
doldurması ile devlette ki dönüşüm için önemli adımlar atılmış ve adımların
sonucunda oluşan iktidar mücadelesi bir darbe girişimi ile sonlanmıştır.
Gizli iktidar kavgasının meydan kavgasına dönüşmesi ve
meydan kavgasında da masum ve gerçeklerden habersiz bireylerin kullanılması ile
yeni bir savaş ve mücadele yönteminin mikro düzeyde hayat bulmasından başka bir
şey değildir. ‘Arap Baharı’ adı verilen değişimler ve çatışmalarda kullanılan
milis güçlerin kullanımı ve savaştırılmasına ‘Hibrit savaş’lar denemesinin bir
anlamı olduğunu yaşanan iç savaş (darbe girişimi bölgesel ve zamanın kısıtlı
olması ile bir çatışma gibi algılanabilir ama geniş anlamda açık bir iç savaş provası
ya da iç savaş olarak adlandırılabilinir.) kısa sürede sonucu belli bir dar
alanda çatışmaya dönüşmüş ve sönmüştür. Savaşı kaybettiği belli olanların
meclise füze ile saldırmaları ve vermek istedikleri mesajları bugün dahi
gizemini korumaktadır.
Darbe sonrası devlet mekanizmasından uzaklaşan, devlet mekanizması
içinde görev yaparken cemaat operasyonu yapan ve tutuklamalar yapanların; yine
aynı davanın savcısı ve hakimi olmaktan mahkumu olması şaşırtıcıdır. Kendilerini
gizlemek adına yenen gibi gözükürken aslında kavganın bir tarafı olmuş ve o
taraf içinde görevini yapmış bireylerin kendilerini gizlemek adına kendi
arkadaşlarına operasyon yapmaları şaşırtıcıdır. Elbette burada bir çok soru
hala varlığını korumaktadır, yapılan operasyonların ve onların tutukladığı
insanların kaçı gerçek anlamda cemaat üyesi ve suç teşkilatı içinde
kalmaktadır? Hedef saptırma ve geniş bir kesime yaymakta olayların ve faillerin
üstünü örtme değil midir? Açılan davaların ve mahkemelerin sanık sayısını
artırarak gerçek yöneticilerin gözden kaçırılması anlamına da gelebilmektedir,
tıpkı daha önce yaptıkları algı operasyonları ve gerçek yaratarak gerçeklerin üstünü
örtmeleri gibi… Denenmiş ve başarıya ulaşmış yöntem bu sefer de tersten kendi
üzerlerine uyguladılar… Hakim, savcı, polis müdürü veya kritik noktalarda
görevlilerin mahkum olması ve yargılanmış olması olayların üstünü açması
gerekirken, hala üstlerin açıldığı konusunda ve her şeyin şeffaf ve anlaşılır
olduğu konusunda bilgi eksikliği hepimizde mevcuttur…
Devleti ele geçirebilecek düzeyde örgütlenmiş bir örgüt,
yenildiğini hemen kabullenemez, direnmesi gereklidir. (Mantık ve geçmiş
toplumsal olaylara baktığımda bu sonucu çıkarıyorum.) Birden ne örgüt olunur ne
de birden yok olunur… “Tamam, yenildik artık siyaset sahnesinden çıktık ve
üyelerimizi devlet mekanizmasından çektik” diye de hiçbir açıklama bugüne kadar
okumadım. Cemaat kendisini dağıtmamıştır, hala varlığını korumaktadır, bugün
dahi cemaat üyelerine yönelik operasyonlar sürmektedir… Devletin içinde sızmış
olan bireyler hala devletin içinde ve hala siyaset yönü tartışmalı olarak Türk
siyasi tartışma ortamında ortada durmaktadır…
Küreselleşme ülkemizde ulus devletini ortadan kaldırırken,
yerine seçilmişi koydu. Seçilmişin tercihleri ise içinde kırılmaları ve kaosu
da barındırmaktadır. Muhalefetin olmadığı tek bilenin hakim olduğu toplumlarda
toplum homojenleştirmek ve sessiz bireyler topluluğu yaratmak için korku her
şekilde topluma empoze edilir. Liderin içinde olmasa dahi zaman içinde onu tek
bilen ve karar veren yapacak bir siyasi yapımız var. Eleştiri artık rejim
düşmanlığı gibi algılanmakta, iş bitirici kararlar aniden ve hemen yapılması
için denetimi ortadan kaldırıldığında ister istemez; denetimsiz kalan kim
olursa olsun sonuç değişmeyecektir. Kişilere bağlı olmayan bir süreçtir ve kim
koltuğa oturursa otursun ortak hareket ve düşünce yapısına kısa zamanda
ulaşacaktır…
Darbe öncesinin “popülist savcısı” toplu dava açmadan önce
hocasını arayıp bilgi alması ve kimler ile bu operasyonu yapacağını ondan aldığı
direktifler ile yaptığını medyaya düşen notlardan öğreniyoruz. Yani lidere
bağımlılık ve ona güven ve onun bilgisi dışında adım atmaması onun kişilik ve aldığı
eğitimini ortaya sermektedir. Ulus devletin kadroları her şeyin üstünde ulus
devletini koyarken, yeni küreselleşmenin ürünü olarak ortaya çıkan anlayışta
devletten önce cemaat ve liderine bağımlılık yani genel söylem ile popülizmi
ortaya çıkarmıştır.
Bugün yenilmiş olduğunu kabul ettiğimiz ve kadrolarının
önemli bölümü yurt dışında yaşayan bir cemaat vardır… Bu cemaatin ülke içinde
hala devlet kurumları içinde uyutulmuş bireyleri olduğunu düşünüyorum, çünkü
operasyon yapan, tutuklayan ama sonra o davanın birer bireyi olanları göz önüne
aldığımızda kendisini saklamak için her renge girebileceğini ve her şekilde
olabileceği gerçekliğini görmekteyiz… Yani kendileri gizlemek ve saklamak için
var olan ortamı iyi tahlil eden ve bilgi ile donanımlı bireyler topluluğudur. Gerçek
kadrolu üyeler çatışmaya girmek yerine kendilerini görünmez kılmıştır… Kaybettikleri
hakları için bile mücadele etmeyen, “başımıza gelen kaderimiz ve çile çekmek
gerekiyorsa çile çekerim” anlayışında olanların isyanı söz konusu değildir ama
devletin kritik noktalarında olduğunda her şeyi göze alıp açıkça cemaat çıkarı
yönünde kararlar alındığı gerçekliğini de unutmamak gereklidir… Örgütleri
parçalanırken, ellerinde olanakları olanlar yenilgi sürecinde olanaklarını
cemaat için kullanmamış, devlet lehine kullanmıştır… Neden böyle bir tercih de
bulundular, devlet lehine kullanırken kendilerinin de en yakın zamanda ortaya
çıkacağını (teşhir olacağını) bilmemeleri imkan dışıdır… Operasyon yapan,
operasyonun parçası olacağını elbette biliyordur, aptal değiller, çok zeki insanlar
ve onlar için “her şey cemaat liderlerinin istekleri ve onun çıkarı”nın
üzerinedir… Bugün cevaplandırılması gerek soru; neden direnmediler? Onlar
sadece güç ellerinde olduğu zaman mı eylem yapacak kabiliyete sahipler? Devlet
içinde varlıklarını açıkça kullanırken, devletin olanakları ile her türlü strateji,
silahlı ve lojistik eğitim almışlardır ve devletin hemen hemen tüm gizemli ve
sıradan vatandaşın uçlaşamayacağı bilgi ile donanımlıydılar. Neden bu bilgi ve tecrübelerini
verimli bir şekilde kullanamadılar?
Cemaat ilişkileri bugün dahi gizemini korumaktalar, çünkü
ekonomik olarak güçlü olan yapılar çevrelerinde her daim kendilerini savunacak
her yapıdan ve görüşten insanı beslemiştir ve kapı kulu yaratmıştır. Bugün o
kapı kulları (geçmişte onların medyasında ya da kurumunda çalışmış olan
bireyler) medyada gündem olabilmekte ve tartışmalı konularda provoke kokan
açıklamalar yapmaktalar… Kapı kulları kendilerince çıkış yaparak cesareti gösterirken, yurt dışında olan üyelerin
sessizlik içinde olmalarını da anlamakta güçlük çekiyorum… Bizim bilmediğimiz ve hala gizli (artık açık)
amaçlarına yönelik beklentileri mi var, o beklentileri karşılayacak örgütlü
yapıları hala devlet içinde var mı? Soruları sormaya başlayınca ne kadar bilgi
eksikliği içinde olduğumuz ortaya çıkmaktadır… Elbette sizlerin de açıkça
sormadığınız ama kafanızda birikmiş binlerce soru vardır, umarım bu soruların
önemli bölümü bilgilerin kamuya açıklanması ile ortadan kalkar…
Bilgi eksikliği, korkuları besler… Toplumsal paranoyalar ve
onlara karşı geliştirilen her türlü savunma aracı özgürlükleri ve demokrasiyi
(ne kadar var olduğunu tartışmadan) ortadan kaldırır… Aslına bakarsanız darbe
günü kafalarda oluşan soruların önemli bölümü hala yerinde durmaktadır ve henüz
yanıt alınamamıştır…
İsmail Cem Özkan