Şiirdir Sennur Sezer
Ölüm bir hayattır.
Her ölüm bir hayatın gözden geçirilmesi
ve yeninde yorumlanmasıdır bir anlamda. Bazen yeniden yaratılır ama yeniden
yaratım süreci zaman içinde olgunlaşır. Türklerin bir atasözü vardır, “kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur.” ama
Mehmet Esatoğlu şairin ölümünü şiir dizelerinden ve anılardan derlemiş ve şairi
şair olarak yaşatmış. Şair ne kördür, ne de keldir. O safını ezilenden ve emekçiden yana belirlemiş usta bir şairdir... oyun içinde de o dizelerinden çıkmış, Hale Üstün ile canlı olarak aramızdadır.
Ölüm, her an olabilir, çoğu zaman ne zaman geleceğini kimse
bilemez. Planlar yapılır ama planların önünü doğanın bir yasası gelir ve yok
eder. 49 yıllık birliktelik sonunda Sennur Sezer dokuza beş kala yatağından
düşer ve artık o şiirleri gibi ölümsüzlüğe kavuşmuştur. Eşi ölüm anında
başındadır, yapacağı tek şey vardır, anılarına sarılmak. Çünkü ölen hayat
yoldaşıdır, bir ömrün her anını birlikte yaşanmışlığın getirmiş olduğu birikim
vardır… Zaman içinde birikimlerini damıtmış eserlerine yansıtmıştır. İşçi
sınıfının penceresinden bakarlar hayata, olayları ezilenlerin safından
irdelerler…
Sennur, ikinci dünya savaşının bitiminde yaşadığı şehir olan
Eskişehir’de yakalandığı bir hastalığın kötü ama ders dolu anısı canlandır oyunun bir bölümünde. Annesi o
kadar özveridir ki, doktorun dediği her gün tavuk eti ile çorba, etini yemesini
söylediği için o savaş koşullarının henüz bittiği dönemde kıtlık vardır ve o kıtlık
ortamında çocuğuna tavuk bulamaz ama yapmış olduğu tuzak ile kuş eti yedirir… O
anısını anlatırken gözleri dolar, annesinin kuşlar ile olan ilişkisini
anlatırken neden bir fotoğraf olmadığı hayıflanır. o günden bugüne doğru bir hüzün nehri
oluşur. Bugün ki olanaklar düşünüldüğünde elbette fotoğraf karesi olabilirdi ama
o dönemde çoğu insanda kişisel fotoğraf makinesi yok! Hadi oldu diyelim o savaş
koşulları içinde film yok! Bugünden bakınca geriye keşkeler o kadar çoktur ki.
Annesi kuş avlamıştır çocuğunun iyileşmesi için ama çocuğu iyileştikten sonra sürekli kuşlara yem
atmıştır, onlara özen ile bakmıştır… Zorunlu koşulların çareleri çoğu zaman vicdan kanatıyor ama o vicdan
kanamasını yok edende içinde ki merhamettir…Belki oradan öğrenmiştir ezilenin, en
altta yaşayan fakirin duygusunu. Belki de şiir dizelerini oluştururken annesinden
feyiz almıştır. Onu işçi sınıfının yanına taşıyan yokluk yıllarında annesinin
özverisidir.
Ölüm üzerine konuşulması gerekendir, acılar hafifler.
Acılar hafifletir doktoru ile konuşurken Adnan Özyalçıner.
Acıların üzerindedir güzel anılar. Anılarda canlanır Sennur, kendisini anlatır.
Çevresinden etkilenmesi, dergilerde çalışması, işçi sınıfı içinde gözlemler.
Aklına bir dize geldiğinde otobüste de olsa kalemi, akıl defterini alır
yazardı. Çalışma disiplini edinmiş çocukları olunca, sabah erkenden kalkar
aldığı notlar ve şiirleri üzerinde çalışır… Çalışması evden birinin uyanması ve
kendisine ihtiyaç duyması ile sonlanırmış. Özverilidir.
Uykusundan çalar
zamanını, şiire yatırır…
Oyunu Mehmet Esatoğlu yazmış, yönetmiş. Onun dilinde bir
destan, bir öykü, gerçeklerle harmanlanmış zamanın içinde yolculuktur. Fahri
Bozbaş oyunun can damarıdır, görünmeyenidir, her ne kadar sahnede doktor, amele ve başka roller rolü ile çıkmış olsa da, o bir işçisidir tiyatronun, emekçisidir. Hale Üstün
Sennur Sezer’dir. O ona öyle bir hayat verir ki, o aramızda anıları ile değil,
içimizde, seyrettiğimiz salondadır. O canlıdır. O şiir okurken Sennur sese
kavuşur ve yeniden şiir okur.
Oyunun müziği oyunun akışına uygundur, geçişlerde hem ışık
hem de müzik oyunun akışını kolaylaştırdığı gibi seyirciye başka bir konuya
geçtiğini de fısıldamaktadır. Her ölüm anı başka bir yaşamın anlatımdır…
Oyunu izlediğinizde buraya yazmadığım bir çok konuyu da
göreceksiniz… Her bölümü yazmadım özellikle, çünkü gidin izleyin…
Siz de bir
şairin hayatına bir tiyatro eserinden bakın…
İsmail Cem Özkan
Şiirdir Sennur Sezer
Yazan/Yöneten: Mehmet Esatoğlu
Oyuncular: Mehmet Esatoğlu, Hale Üstün, Fahri Bozbaş
Efekt Müzik: Yeliz Yılmaz
Işık: Muhittin Dumangöz
Aksesuar: Işık Sevgi
Afiş: Hamit Demir