Anma ve küfretme günü…
Adamın biri ölmüştür, çünkü zamanı gelince adam ölür, kadın
da, börtü böcekte, dağda taşta, yaşayan ne varsa ölür, çünkü yaşam ölüm üzerine
kuruludur. Üretilen bir dize yaşarken, üretenlerin çoktan öldüğü bir yaşam
döngüsündeyiz, ölümsüz olanlar üretilendir. Üretileni metaya döndürdüğünüz an o
da ölür, çünkü meta olan her şey bir gün ölecektir...
İnsanlığın biriktirdiği ve ölümsüz olanlarda ölecek, çünkü
binlerce yıl sonra dünyamızda ölecek, ölümü de uzaydan gelenler yüzünden
olmayacak, üzerinde yaşayanlar tarafından bizzat bir düğmeye basarak yok
edecek, kısaca ölümsüz diye bir şey yok!
Sonsuz karanlık ve bir ışık taneciği de bir gün ölecek ama
nasıl olacağını bugünden bilemeyiz...
Adamın biri (kurucu lideri) tarihte bir bugün öldü, bir
ülkede yas tutulacak. Metalaşmış, propaganda amaçlı bir dakika yer gök sabit
kulağı rahatsız eden bir siren sesi duyulacak, o an birileri ayakta saygı
gereği duracak, birileri de hakaret edecek, çünkü uzun zamandır her ölüm
yıldönümlerini anma ve hakaret günü ilan edilmiş oldu... Bu durum sadece
ülkemize ait bir durum değildir, Hollanda'da ikinci dünya savaşında ölenlerin
anıldığı gün tüm sokaklarda siren sesi ile ayakta durulur ve sonrası bando
geçişleri olmaktadır.
Birileri anacak, birileri de hakaret edecek, birileri de
siyasi olarak anıyormuş gibi yapıp hakaret edenleri destekleyecek, çünkü henüz
o kadar güçlü olmadıklarını hissediyorlardır, güçlü olduklarında akıttıkları
timsah gözyaşlarını yerini sevinç gözyaşları alacak...
Hakaretlerin ortada dolandığı ve tersi durum olan
putlaştıran ve sonuçta metaya dönüştürülen liderin ölüm günü... Her liderler
zaman içinde metaya dönüşür, işe yardıkça, değeri olduğu sürece arkasından
gidenler olur, onun adına üretilen ürünler satılır, o işten para kazanan etnik
pazarın pazarlayıcıları olur. Meta olmaktan çıktıkları zaman kısaca öldükleri
an onun mezarı sessizlik içinde ot, böcek tarafından doğaya karıştırıldığı
sürece katılır, çünkü her ölüm sonuçta doğada çürüme, doğaya karışmaktır...
Mezarlıklarda eski liderlerin mezarını kimse bulamaz, çünkü yerine başkası
çoktan gömülmüştür!
Tarihsel olan bireylerde tarihe karışır, çünkü onların
vücutları çoktan doğanın bir parçası olmuştur, her büyük anıt mezarlıklar bugün
sadece turist gezileri için kullanılan alanlardır, ölüden para kazanmayı
düşünenler girişe bir bariyer koyup gelenden para alır...
Adamın biri bugün öldü. Onu tarihsel yerine koyarak,
tarihsel süreçte öyle olması gerektiği için öyle oldu, katliam yaptı, cinayet
işledi, emir verdi, en yakın arkadaşını koltuk uğruna idam ipinde sallandırdı,
idam kararını en yakın arkadaşına aldırttı, cellat ve mahkumlar hepsi eskiden
yan yana, omuz omuza birlikte mücadele etti, fakat koltuk uğruna, koltukta
kalmak için yürüttüğü siyasetin sonucunun ona göre başarılı olması için önüne
gelen her türlü engeli zor ile yok ettiği gerçeğini konuşamayız, çünkü o
romantik bir tarih algısında, kahramanlar ne suç işler, ne de katliamlara emir
verir, çünkü o yaşadığı kanlı sürece ak pak şekilde, elini kana bulaştırmadan
atlatmıştır imgesi verilir... Tüm liderler biliyoruz ki tarihte elini kana
bulamıştır, başarılı olanların elleri kan ile yıkanmıştır gerçeği yaratılan
kahramanlara bulaştırılmaz...
Tarihte bir insan neden olduğu gibi değerlendirilmez, çünkü
yaşanan anın yaratmış olduğu adalet ve ahlak anlayışına uygun gelmediği için!
Bugünden geçmişe bugünün değerleri ile bakınca yaşanmış olan
tüm ilişkiler kirlidir, kanlıdır... İşte biz bu kiri geçmişte yaşamış, ideal
olana dokundurmama gayreti yüzünden o kişi tarihte olduğu gibi anılmasına izin
verilmiyor, o yüzden ölüm günü hem anma hem de hakaret etme günü oluyor...
Bugün onu ve yarattığı siyasi atmosferi savunanların hepsi
muhafazakardır, yani tutucudur... Zamanı durdurup, sadece güzel tarafını
savunan ama kötü tarafını görmeyen, elinin kanını gizleyendir… Bugün o liderin
ya da siyasi kişiliğin yarattığı ne varsa zamanın çoktan gerisinde kalmış
olmasına rağmen, kuruluşundaki ileri yönü abartılarak öne çıkarılmasını
yapanların hepsi sağcılaşmıştır, çünkü sağ ilerlemeye ve insan haklarının
kazanımlarına temsil ettiği sınıfın çıkarlar yüzünden karşıdır. Bugün bir
insanı dokunulmaz kılan aslında onun yaratmış olduğu, yarattığı sınıfın
çıkarına göre konumlanmasıdır… Sınıf bakışı olmayanlar onu idealleştirip,
sınıfından koparıp ayrı bir konuma getirip orada değerlendirir.
Türkiye kurucu babası olarak kabul edilen Mustafa Kemal bir
sınıfın temsilcisidir, içinde bulunduğu partinin tüm ideallerini, amacını,
ideolojisine uygun bir devlet kurumunda yer almış önemli bir komutandır. Talat,
Enver, Cemal paşalar ölmüştür, onların boşluğunu yeni doldurmuştur, onların
liderlik anlayışına, oluşturmuş oldukları parti programına uygun karar
almıştır, Osmanlı devleti içinde başlayan ve devam eden süreçte ulus devletinin
anlayışına uygun olarak “ilerleme” yönünde atılan adımların başarılmasını
sağlamıştır... Kısaca ulus devleti ideallerine uygun olarak ulus devletinin
lideri olmuştur...
Bugün ulus devleti yıkılmıştır, tüm kurumları ortadan
kalkmıştır, onun yarattığı ideoloji çoktan tarihin dehlizlerinde yerini
almıştır, fakat yıkılanın yerine yeni bir devlet kurulamamıştır, ondan dolayı tarih
ile yüzleşme bu ülkede gerçekleşmedi, gerçekleşmeyecektir de...
İşçi sınıfının mücadelesini, idealizmini taşıyanların bir
burjuva devletine sahip çıkması, kapitalistlerin çıkarını savunması ne kadar
doğrudur? İşçi sınıfı, burjuvaların kurduğu devleti yıkıp, oluşturmuş oldukları
kapitalist sitemi yıkıp, yerine işçi sınıfının iktidarını ve sosyalist sitemi
yerleştirmektir... Bu ideali olanların burjuva devletini kuranı bir idealist
olarak, tarihten kopararak anması ve savunma yapması ne kadar doğrudur? Çünkü
işçi sınıfı ve onun ideolojisi tarihte yer almış liderlere bakışı ortadadır, bu
durumda ya Marksist değiller, İslamcıların bakışına uygun olarak "İş
bitiren yalan, fitne çıkaran doğrudan yeğdir." anlayışı sahibidirler.
Takiye yapmak sadece İslamcıların tekelinde değildir.
Devrimciler halka yalan söylemez.
Geçmiş ile yüzleşemeyenler, geçmişin burjuva kazanımlarını
savunuyor duruma düşmüşse eğer, onların başarısız olduklarını ve yenildikleri
için katilinin kazanımlarını başarı olarak görürler... Burjuva devleti işçi
sınıfını ve işçi sınıfının iktidarını savunanlara karşı acımasız bir şekilde
yok etmiş, onlara nefes alma hakkı bile tanımamıştır, fırsat bulduğu an onları
idam etmekten de geri durmamıştır... Ezen ile ezilen ilişkisi içinde katiline
aşık olanlar ancak geçmişin liderlerini olduğu gibi durumdan çıkarıp, sırf
günlük ihtiyaca cevap veren bir tutum alırlar... Paradigmanın rüzgarını kendi
lehlerine kullanarak, sözde kendilerine hareket etme alanı yaratana iki yüzlü
bir davranış içinde olurlar. Devrimciler halka yalan söylemez sözü sözde kalır
bunlar için…
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının, katliam sonrası Mustafa
Suphi’nin karısının başına gelenler bugün kuruculara saygı duruşunda bulunan ve
tek kurtarıcı diye ananlar için ne anlama geliyor bilmiyorum ama kurulan
rejimin üstü örtülü olmayan bu cinayetini sanırım komünistler yaptı ya da doğru
zamanda doğru yerde olmadıkları için onları suçlayacaklardır… Aslında
lider istemedi ama onun adına karar verenlerin cinayetini lider ile ve yeni
rejim ile bağdaşık kurulmayacak diyeceklerdir.
1919 – 1923 yılları arasında Anadolu topraklarında ulus
devleti mücadelesi yapan ulus olarak sadece Türkler gösterilir. Fakat Rumların
Küçük Asya’da ulusal mücadele için herhangi bir örgütleri olmadığını,
Ermenilerin bu topraklarda köklerinin kazındığını Osmanlı rejimi (Abdülhamit ve
İttihat ve Terakki Partisi liderliği) sürecinde olduğunu ama Kürtlerin ulusal
uyanışı ve kurtuluş mücadele ettiklerini İngiliz oyuna gelen bir avuç isyankar
olarak anılması resmi tarihin bize söyledikleridir.
Bugün medya ekranlarında anma reklamları dönmektedir. Koç
grubunun yaptığı reklam filmi gerçekten etkileyicidir, onun yapması kadar doğal
bir şey yoktur, çünkü ilk meclis binası olan İttihat ve Terakki Partisinin
Ankara şubesinin olduğu binanın çatısını yaparak zenginleşme yolunda ilk adım
atan özel teşebbüs olarak tarihteki yerini almış, bugünkü sermayesini
kurucuların tercihine borçludur.
Bugün bu ülkenin nimetlerinden bahsederken iyi ki
Karadeniz'de Rum, Anadolu’da Ermeni sorunu kökten temizledikleri için İttihat
ve Terakki Partisi liderlerine ve de ülkenin kurucularına şükranlarını
belirtenler vardır, tek çözemedikleri sorun ise Kürt sorunudur. Bugün o sorun
ülkenin önünde kurulmuş bir kriz olarak algılanmakta, o sorunu önce inkar, sonra
sorun olarak ortaya konulması ile çözüm arayışları ortaya çıkarmıştır. Kürt
sorunu ile yüzleşmek resmi tarih ile yüzleşmek anlamına gelir ama yüzleşmek
yeni resmi tarihin yazılmasını ortadan kaldırmayacaktır.
Resmi tarih ne kadar gerçeklerden bahseder, ne kadar algı
oluşturur sorusu bugün yanıtlaması basittir ama o basit yönü halktan bilinerek
saklanır.
Bugün anma ile hakaret etme gününde taraf olmak isteyenler
elbette tercihlerini ortaya koyacaktır ama bir üçüncü yol işçi sınıfı
politikası yapanlar için vardır, kişileri tarihte oldukları gibi yerine koyup,
var olan tüm tarihin resmi veya onun karşıtı tarihi söylemlerin dışından
bakmayı getirecek olan materyalist bakış açısı mevcuttur. Sınıfsal bakış
olmayan her tercih, sorunludur.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.