Galata Gazete


10 Kasım 2024 Pazar

Anma ve küfretme günü…

Anma ve küfretme günü…

Adamın biri ölmüştür, çünkü zamanı gelince adam ölür, kadın da, börtü böcekte, dağda taşta, yaşayan ne varsa ölür, çünkü yaşam ölüm üzerine kuruludur. Üretilen bir dize yaşarken, üretenlerin çoktan öldüğü bir yaşam döngüsündeyiz, ölümsüz olanlar üretilendir. Üretileni metaya döndürdüğünüz an o da ölür, çünkü meta olan her şey bir gün ölecektir...

İnsanlığın biriktirdiği ve ölümsüz olanlarda ölecek, çünkü binlerce yıl sonra dünyamızda ölecek, ölümü de uzaydan gelenler yüzünden olmayacak, üzerinde yaşayanlar tarafından bizzat bir düğmeye basarak yok edecek, kısaca ölümsüz diye bir şey yok!

Sonsuz karanlık ve bir ışık taneciği de bir gün ölecek ama nasıl olacağını bugünden bilemeyiz...

Adamın biri (kurucu lideri) tarihte bir bugün öldü, bir ülkede yas tutulacak. Metalaşmış, propaganda amaçlı bir dakika yer gök sabit kulağı rahatsız eden bir siren sesi duyulacak, o an birileri ayakta saygı gereği duracak, birileri de hakaret edecek, çünkü uzun zamandır her ölüm yıldönümlerini anma ve hakaret günü ilan edilmiş oldu... Bu durum sadece ülkemize ait bir durum değildir, Hollanda'da ikinci dünya savaşında ölenlerin anıldığı gün tüm sokaklarda siren sesi ile ayakta durulur ve sonrası bando geçişleri olmaktadır.  

Birileri anacak, birileri de hakaret edecek, birileri de siyasi olarak anıyormuş gibi yapıp hakaret edenleri destekleyecek, çünkü henüz o kadar güçlü olmadıklarını hissediyorlardır, güçlü olduklarında akıttıkları timsah gözyaşlarını yerini sevinç gözyaşları alacak...

Hakaretlerin ortada dolandığı ve tersi durum olan putlaştıran ve sonuçta metaya dönüştürülen liderin ölüm günü... Her liderler zaman içinde metaya dönüşür, işe yardıkça, değeri olduğu sürece arkasından gidenler olur, onun adına üretilen ürünler satılır, o işten para kazanan etnik pazarın pazarlayıcıları olur. Meta olmaktan çıktıkları zaman kısaca öldükleri an onun mezarı sessizlik içinde ot, böcek tarafından doğaya karıştırıldığı sürece katılır, çünkü her ölüm sonuçta doğada çürüme, doğaya karışmaktır... Mezarlıklarda eski liderlerin mezarını kimse bulamaz, çünkü yerine başkası çoktan gömülmüştür!

Tarihsel olan bireylerde tarihe karışır, çünkü onların vücutları çoktan doğanın bir parçası olmuştur, her büyük anıt mezarlıklar bugün sadece turist gezileri için kullanılan alanlardır, ölüden para kazanmayı düşünenler girişe bir bariyer koyup gelenden para alır...

Adamın biri bugün öldü. Onu tarihsel yerine koyarak, tarihsel süreçte öyle olması gerektiği için öyle oldu, katliam yaptı, cinayet işledi, emir verdi, en yakın arkadaşını koltuk uğruna idam ipinde sallandırdı, idam kararını en yakın arkadaşına aldırttı, cellat ve mahkumlar hepsi eskiden yan yana, omuz omuza birlikte mücadele etti, fakat koltuk uğruna, koltukta kalmak için yürüttüğü siyasetin sonucunun ona göre başarılı olması için önüne gelen her türlü engeli zor ile yok ettiği gerçeğini konuşamayız, çünkü o romantik bir tarih algısında, kahramanlar ne suç işler, ne de katliamlara emir verir, çünkü o yaşadığı kanlı sürece ak pak şekilde, elini kana bulaştırmadan atlatmıştır imgesi verilir... Tüm liderler biliyoruz ki tarihte elini kana bulamıştır, başarılı olanların elleri kan ile yıkanmıştır gerçeği yaratılan kahramanlara bulaştırılmaz...

Tarihte bir insan neden olduğu gibi değerlendirilmez, çünkü yaşanan anın yaratmış olduğu adalet ve ahlak anlayışına uygun gelmediği için!

Bugünden geçmişe bugünün değerleri ile bakınca yaşanmış olan tüm ilişkiler kirlidir, kanlıdır... İşte biz bu kiri geçmişte yaşamış, ideal olana dokundurmama gayreti yüzünden o kişi tarihte olduğu gibi anılmasına izin verilmiyor, o yüzden ölüm günü hem anma hem de hakaret etme günü oluyor...

Bugün onu ve yarattığı siyasi atmosferi savunanların hepsi muhafazakardır, yani tutucudur... Zamanı durdurup, sadece güzel tarafını savunan ama kötü tarafını görmeyen, elinin kanını gizleyendir… Bugün o liderin ya da siyasi kişiliğin yarattığı ne varsa zamanın çoktan gerisinde kalmış olmasına rağmen, kuruluşundaki ileri yönü abartılarak öne çıkarılmasını yapanların hepsi sağcılaşmıştır, çünkü sağ ilerlemeye ve insan haklarının kazanımlarına temsil ettiği sınıfın çıkarlar yüzünden karşıdır. Bugün bir insanı dokunulmaz kılan aslında onun yaratmış olduğu, yarattığı sınıfın çıkarına göre konumlanmasıdır… Sınıf bakışı olmayanlar onu idealleştirip, sınıfından koparıp ayrı bir konuma getirip orada değerlendirir.

Türkiye kurucu babası olarak kabul edilen Mustafa Kemal bir sınıfın temsilcisidir, içinde bulunduğu partinin tüm ideallerini, amacını, ideolojisine uygun bir devlet kurumunda yer almış önemli bir komutandır. Talat, Enver, Cemal paşalar ölmüştür, onların boşluğunu yeni doldurmuştur, onların liderlik anlayışına, oluşturmuş oldukları parti programına uygun karar almıştır, Osmanlı devleti içinde başlayan ve devam eden süreçte ulus devletinin anlayışına uygun olarak “ilerleme” yönünde atılan adımların başarılmasını sağlamıştır... Kısaca ulus devleti ideallerine uygun olarak ulus devletinin lideri olmuştur...

Bugün ulus devleti yıkılmıştır, tüm kurumları ortadan kalkmıştır, onun yarattığı ideoloji çoktan tarihin dehlizlerinde yerini almıştır, fakat yıkılanın yerine yeni bir devlet kurulamamıştır, ondan dolayı tarih ile yüzleşme bu ülkede gerçekleşmedi, gerçekleşmeyecektir de...

İşçi sınıfının mücadelesini, idealizmini taşıyanların bir burjuva devletine sahip çıkması, kapitalistlerin çıkarını savunması ne kadar doğrudur? İşçi sınıfı, burjuvaların kurduğu devleti yıkıp, oluşturmuş oldukları kapitalist sitemi yıkıp, yerine işçi sınıfının iktidarını ve sosyalist sitemi yerleştirmektir... Bu ideali olanların burjuva devletini kuranı bir idealist olarak, tarihten kopararak anması ve savunma yapması ne kadar doğrudur? Çünkü işçi sınıfı ve onun ideolojisi tarihte yer almış liderlere bakışı ortadadır, bu durumda ya Marksist değiller, İslamcıların bakışına uygun olarak "İş bitiren yalan, fitne çıkaran doğrudan yeğdir." anlayışı sahibidirler. Takiye yapmak sadece İslamcıların tekelinde değildir.

Devrimciler halka yalan söylemez.

Geçmiş ile yüzleşemeyenler, geçmişin burjuva kazanımlarını savunuyor duruma düşmüşse eğer, onların başarısız olduklarını ve yenildikleri için katilinin kazanımlarını başarı olarak görürler... Burjuva devleti işçi sınıfını ve işçi sınıfının iktidarını savunanlara karşı acımasız bir şekilde yok etmiş, onlara nefes alma hakkı bile tanımamıştır, fırsat bulduğu an onları idam etmekten de geri durmamıştır... Ezen ile ezilen ilişkisi içinde katiline aşık olanlar ancak geçmişin liderlerini olduğu gibi durumdan çıkarıp, sırf günlük ihtiyaca cevap veren bir tutum alırlar... Paradigmanın rüzgarını kendi lehlerine kullanarak, sözde kendilerine hareket etme alanı yaratana iki yüzlü bir davranış içinde olurlar. Devrimciler halka yalan söylemez sözü sözde kalır bunlar için…

Mustafa Suphi ve arkadaşlarının, katliam sonrası Mustafa Suphi’nin karısının başına gelenler bugün kuruculara saygı duruşunda bulunan ve tek kurtarıcı diye ananlar için ne anlama geliyor bilmiyorum ama kurulan rejimin üstü örtülü olmayan bu cinayetini sanırım komünistler yaptı ya da doğru zamanda doğru yerde olmadıkları için onları suçlayacaklardır…  Aslında lider istemedi ama onun adına karar verenlerin cinayetini lider ile ve yeni rejim ile bağdaşık kurulmayacak diyeceklerdir.

1919 – 1923 yılları arasında Anadolu topraklarında ulus devleti mücadelesi yapan ulus olarak sadece Türkler gösterilir. Fakat Rumların Küçük Asya’da ulusal mücadele için herhangi bir örgütleri olmadığını, Ermenilerin bu topraklarda köklerinin kazındığını Osmanlı rejimi (Abdülhamit ve İttihat ve Terakki Partisi liderliği) sürecinde olduğunu ama Kürtlerin ulusal uyanışı ve kurtuluş mücadele ettiklerini İngiliz oyuna gelen bir avuç isyankar olarak anılması resmi tarihin bize söyledikleridir.

Bugün medya ekranlarında anma reklamları dönmektedir. Koç grubunun yaptığı reklam filmi gerçekten etkileyicidir, onun yapması kadar doğal bir şey yoktur, çünkü ilk meclis binası olan İttihat ve Terakki Partisinin Ankara şubesinin olduğu binanın çatısını yaparak zenginleşme yolunda ilk adım atan özel teşebbüs olarak tarihteki yerini almış, bugünkü sermayesini kurucuların tercihine borçludur.

Bugün bu ülkenin nimetlerinden bahsederken iyi ki Karadeniz'de Rum, Anadolu’da Ermeni sorunu kökten temizledikleri için İttihat ve Terakki Partisi liderlerine ve de ülkenin kurucularına şükranlarını belirtenler vardır, tek çözemedikleri sorun ise Kürt sorunudur. Bugün o sorun ülkenin önünde kurulmuş bir kriz olarak algılanmakta, o sorunu önce inkar, sonra sorun olarak ortaya konulması ile çözüm arayışları ortaya çıkarmıştır. Kürt sorunu ile yüzleşmek resmi tarih ile yüzleşmek anlamına gelir ama yüzleşmek yeni resmi tarihin yazılmasını ortadan kaldırmayacaktır.

Resmi tarih ne kadar gerçeklerden bahseder, ne kadar algı oluşturur sorusu bugün yanıtlaması basittir ama o basit yönü halktan bilinerek saklanır.

Bugün anma ile hakaret etme gününde taraf olmak isteyenler elbette tercihlerini ortaya koyacaktır ama bir üçüncü yol işçi sınıfı politikası yapanlar için vardır, kişileri tarihte oldukları gibi yerine koyup, var olan tüm tarihin resmi veya onun karşıtı tarihi söylemlerin dışından bakmayı getirecek olan materyalist bakış açısı mevcuttur. Sınıfsal bakış olmayan her tercih, sorunludur.

İsmail Cem Özkan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.