Galata Gazete


11 Kasım 2024 Pazartesi

Şahları da vururlar ama ondan seken kurşun bizi de vurdu...

Şahları da vururlar ama ondan seken kurşun bizi de vurdu...

Ses tiyatrosuna soğuk bir havada girdik. Yıllar sonra o salonun içine girerken bir çok birbirinden değerli insanın sahne tozuna yazılmış hikayesi ile karşılaşacağımı biliyordum… Henüz adımı tiyatro gişesinden içeriye doğru adım atarken Ferhan Şensoy sesi ile karşılaştım. Oyunlarından bölümlerin seslendirmesi salonun her yerine yayılıyordu. Henüz oyunun başlamasına dakikalar vardı, duvarda asılı olan fotoğraflara, afişlere baktım. Günümüz modası olan cep telefonu çıkarıp, flaşsız olarak duvarda asılı olanların fotoğraflarını çektim. Duvarlar nemi ve geçmişin seslerini taşıyordu. Soğuk havanın soğuğu içeriye vurmuş gibiydi, belki de anıların o çok uzak zamandan gelen esintisiydi…

Girişin sağ tarafında kitaplar ve özel basılmış tişörtler satışta, sağ tarafta yer alan alanda büyük bir büfe, geçmişin içki yasağı gelmeden önceki barı, şimdilerde su satılıyor. Elbette bunlar tiyatronun yaşaması için gerekli alanlar, çünkü izleyici sadece orada oyunu seyredip gitmeyecek, tiyatro ile ilgili kitapları, o tiyatroya özgü eserleri de alacaktır.

Tiyatro biletlerinin pahalılığından yakınanlar, dışarıda bir tabak yemeğe verdiği fiyatı karşılaştırır ama lokantalarda satılan her tabak, günlük gideri karışlayacak boyutta değil, çünkü sürekli artan maliyet, dar gelirli tüketicinin üzerine daha ağır yük bindirmekte, o da kısabileceği her şeyden kısmaya özen gösteriyor. Tiyatronun gerçek seyircisi ne yazık ki krizin bedelini ödemek zorunda bırakılmış kesimlerdir.

Meclislerinde vekillerine tiyatro oynatanlar hiçbir zaman tiyatroya gidip seyirci koltuğundan oyunlara bakmaz, onlar ancak yazdıkları senaryoların gerçekleşmesi için ellerinde ki medya gücü ile nefret söylemlerini geliştirirler…

Salon kapısı açıldı ve yerlerimiz aldık, gereken ilgiyi seyirciler ya göstermemişti ya da ekonomik krizin salona doğru yansımasını yaşıyorduk, çünkü an be an enflasyon adı altında cebimizden para çalınması süreci içindeyiz.

Ekonomik kriz sadece sabit gelirlileri vurmuyordu, iş başı yapan emekçileri ve küçük esnafı da vurdu. Meslek sahibi, yetenekli olmuşsun önemi yoktur, para yoksa işte yok! Parasızların hakim olduğu caddelerdeki kalabalık, dükkanların içinde çalışanların zaman geçirdiği zamana dönüşüyordu.

Büyük markaların prestij için bulunduğu İstiklal Caddesinde sanat ve kültür merkezlerinde (büyük sermayeye ve bankalar dışında olanlar) ayakta kalma mücadelesi içinde, seyirciye bağlı olarak salonlarını ya ısıtacak ya da örümcek ağlarına teslim edecektir…

Ses Tiyatrosu hiç değişmeyen tabelası içinde geçmişin izini günümüze taşımaktadır. Bir zamanlar bilet bulma zorluğu çekilen oyunların yerini, dijital ortamda bilet satışına bıraktığı bir dönemeçteyiz.

Ses Tiyatrosu ve Ortaoyuncular, tiyatro tarihimizin orta direğidir, kuşaktan kuşağa aktarılan “kavuğun” yuvasıdır.

Ses Tiyatrosu, Ortaoyuncularını var eden ve İstiklal Caddesinde muhalif tiyatronun, epik tiyatro ile geleneksel orta oyunun harmanlanarak yeni bir ses, yeni bir anlatım, yeni bir nefes olarak Haldun Taner'in anlayışının yeniden yorumlanarak hayat bulduğu alandır.

Ses Tiyatrosu tarihimizin kırılma sürecinde ortaya çıkmış, tarihe tanıklık etmiş, yeniden tarihi yorumlamış popüler kültüre muhalif kanattan katkı sunmuş bir anlayışın kurumsallaşmasıdır. Ferhan Şensoy kişiliğinde biçimlenen, onun dilinin, onun sahne anlayışının bir çatı altında özgürce kendisini ifade ettiği bir tarihtir. Aynı zamanda yaşayan kabare tiyatrosunun en önemli yaşayan temsilcisidir.

Şahları da Vururlar oyunu ile Ortaoyuncular ustalarından aldığı tarihi birikimi yeniden yorumlayarak sahneye taşıyorlar, üstelik yeni kadrosu ve geçmişin birikimin taşıyanlar ile harmanlanmış halde sahnede seyircisiyle buluşuyor.

Volkan Sarıöz’ün yönetiminde Ses Tiyatrosunda oyunu izleme şansına sahip oldum.

“İran’da bir yangın var

İtfaiye Failün,

Faili belli değil

Failatün Failün.”

Aruz ölçüsü ile bir döneme dair göndermedir, gerçi yeni kuşak bu edebiyattan ne kadar haberdardır bilmiyorum. 1980’li yıllara kadar lise eğitiminde edebiyat dersinde bu ölçüler ders olarak verilir, lise eğitiminden geçmiş her birey bu aruz ölçümlerin ne ifade ettiğini bilirdi. Saray ve çevresinde gelişen edebiyatın yazım tekniğidir, bir anlamda Nazım Hikmetlere ve günümüz şairlere kadar taşınan büyük birikimin ara yoludur. Bugün bu ölçüleri kullanarak şiir yazan var mıdır bilmiyorum ama klasik Türk musikisi icra edilen konserlerde eller ile yapılan tempolar bu ölçüdedir…

Aruz ölçüsü aslında acem diyarına ve saraya doğru bir göndermedir.

Azeri Türkçesine gönderme olarak  “b” yerini “m” harfine bırakan ama modern Türk dili kurallarını işletildiği bir ses düzenlemesine gidilmiştir. Seyirci ilk anda belki bu bozmayı hemen anlamamış olabilir ama oyuncular muhteşem bir istikrar ile bu yaratılmış yeni dili sahnede olağan ve doğal olarak kullanmaya devam etmektedir. Ferhan Şensoy bir dil cambazıdır, var olanı bozup yerini yeni bir kendisine özgü dil kullanımına ve ona bağlı olarak mantık süzgecine bırakır… Benzetmeler, çağrışımlar ilk duyulduğunda gülünç gelir ve söylemden kaynaklanan gülünç durum kısa sürede içeriğin kara mizahın ağırlığı hissedilir, çünkü ilk dalgadan sonra gelen dalga olayın gülünç yerini trajediye bıraktığına, acının yaşanırken haline dönüştüğüne şahitlik ederiz.

Olay, İran’da geçmektedir. İkinci dünya savaşı süreci ve onu izleyen yıllardan günümüze doğru bir tarihi çizginin içinde yer alan kurgusal ama tarihi gerçekliği olan bir çizgidedir. Kabare tiyatronun özelliği olan ana, zamana doğru göndermelerin, mekanın somut halinden soyutlaştırarak her coğrafyaya uyarlanacak ve her zamana gönderme yapacak şekilde yeniden oluşturulmasıdır. Örneğin olay İran şahını, büyük şair Ömer Hayyam anlatılırken, Ömer Hayyam’ın bir isim benzerliği ve bu benzerliği yüzünden cezaevinde olması, kısa yapılan her göndermenin bir sonucu olduğu gerçeği ile karşılaşırız. Zamansal oynamalar, oyun içinde kurgulanırken, tiyatronun tarihinde ise tiyatro yakmaya kadar giden bir saldırının da gerçekleşmesini görürüz, çünkü resmi raporlara rağmen göndermelerden rahatsız olanlar yakmıştır…

Kabare tiyatrosunda oyuncuların çok zeki, kurnaz, seyircinin tepkisine uygun olarak sahnede yer alan oyuncuları zora sokmayan, onları destekleyen, oyunculara özgür hareket alanı bırakan ve atılan pasları çok iyi değerlendiren olmalıdır. Oyunun temelinde bir öykü ve onun yazılmış hali vardır, konu bellidir ama zamanı ve içinde bulunduğu kırılmayı eleştiren, yorumlayan ve seyirciye içinde bulunduğu ülkeye ve gündemine dair gönderme yapması ile her oyun diğerinin kopyası değil, yeniden yaratılmasıdır...

Ömer Hayyam, Şah önünde son şiirini okurken, idam edileceği bilincindedir, “şairler ölür ama şiir yaşar” demektedir. Aynı şekilde Ferhan Şensoy artık aramızda değildir ama oyunun her dakikasında yazdıkları, sahneye taşıdıkları, usta çırak eğitimden geçmiş oyuncuları ile aramızdadır. Hatta cep telefonu kapatın anonsunda, seyircilerin arasında cep telefonu çalsa da, gelse Ferhan Şensoy bir tokat atsa diye beklenti içinde olan vardır. Ferhan Şensoy salonunda yaşamaktadır.

Zamanımızda da ülkemizde her şey raydan çıkmış, neye el atsak bir çürüme, bozulma olduğunu görmekteyiz, rejim halktan kopmuştur. Sarayda yaşananlar ile halkın yaşadığı uçurum çok büyüktür. İran Şahı öznesini çıkarın, Amerikan dostu, başkanın yazdığı metni kendi metni gibi gören iktidarda olan yöneticileri gelişmekte olan her ülkede bulabiliriz.

Oyun süresi içinde bugüne dair gönderme yerini daha ağırlıkta metne dayalı şah ve ona benzerleri eşleştirme boyunda kalmıştır. Seçilen müzikler dünde kalmıştır ama müzik dinamiktir, bugüne dek zamanı yok ederek gelmiştir, fakat sözler, kelimeler, cümleler zaman içinde anlamlarını değiştirmiş, yeni anlamlar yüklenmiştir. Kostümler, dans, dekor, özellikle klozetin gidiş gelişleri ile bir şah tahtı olması oyunun ne kadar ince ince düşünüldüğü, süzgeçten geçerken fazla olan hiçbir şey olmadığını görmekteyiz. Müzisyenler sahneye oyuncu olarak inmeleri dışında bir platform içinde sahneyi doldurmakta ve oyuncular ile birlikte seyirciyi de müziğe davet etmekte, bölümler ve konular arasında geçişleri işaret etmektedir.

Emperyalist devletlerin liderleri, yarı ya da tam sömürge yaptıkları ülkenin liderlerinden daha fazla o ülke hakkında bilgiye sahiptir. Muhtaç olanlar her zaman emperyalist devletlerin liderlerinden randevu almak için uğraşır, iç kamuoyuna aldıkları randevuları bir başarı olarak sürerler… Değişmez kuraldır ve bu durum her zamana uyar…

Var olan doğruları cümle içinde geçirmek eleştiri değildir, sadece durum tespitinden öteye geçemez ve bu tespit tüm kendisini lider olarak gösteren, kendi vatandaşlarına her türlü zulmü, eziyeti “fıtrat” olarak gören liderler için geçerlidir. Var olan kazalardan, cinayetlerden, katliamlardan ders almak yerine var olan baskı düzenini istikrarlı bir şekilde devam etmesini savunur ve farklı bir şey olabileceği düşüncesi hiçbir zaman kafalarının içinde olmaz… Liderler tarih ile yüzleşmek yerine, zamanın vermiş olduğu gücü bir diktatör olarak yönetmekte olduğu halka uygular, bunun için geliştirilmiş tüm devlet güvenlik güçlerini birer silah olarak kullanmaktan çekinmez.

Ölenler bu rejim altında her zaman suçludur, katliam yapanlar ise kahraman!

Baskı rejimi altında yaşayanlar için ise mizah en büyük silahtır, söylemekten korkulan ne varsa mizahın dili ile söylenir. Mizahçıları ortadan kaldırdığınız an ülkede muhalefet bitmiş demektir, bundan dolayı tüm mizahçıları ortadan kaldırmak için korku ve satın alma yöntemi kullanılır. Ülkemizde mizah dergisi Gırgır bir gece operasyonu ile satıldığında dönemin lideri Özal bu satın alma olayından büyük olasılıkla çok mutlu olmuştur, bugün ülkemizde “muhalefet” gibi gözüken medyanın sahibi bu satın alma işlemi yaptığı çoktan unutulmuştur…

Oyunda kullanılan tüm mizahi göndermeler günceldir ama bu göndermeleri kucaklayıp içselleştiren seyirci ile aynı kulvarda mı sorusu kafamda oluştu. Zaman içinde söylem farkları oluştu, geçmişte kullanılmayan ama günümüzde popüler olan birçok söylem dilimize girmiştir.  Genç seyirciler arkamda cinsel içerikli göndermelere gülerken, acaba diye düşündüm bunun siyasi arka yüzüne dair bir birikimleri var mı? Daha basit, daha anlaşılır ve daha da seyirciye yönlendirici bir yöntem var mıdır? Zaman ne yazık ki kelimelerin altını boşaltıp, yeni anlamalar yüklerken geçmişte yazılmış metinlerde bu değişimden ne kadar faydalandı?

Mizah dinamiktir, durağan bir şey olmadığını düşünüyorum, bizim ülkemizin de en büyük ihtiyacı bugünlerde siyasi mizahtır, eleştiridir. “Ben yaptım, oldu” anlayışı ile ülkemizin içinde her birey gün be gün fakirleşirken, çok küçük bir azınlık paralarına para katmaya devam etmektedir…

Mizah ezilenin yanında, baskı yapanın karşısında duruştur.

Ormanı yok edene karşı duruştur, derelerde benekli balıkların sesidir, altın madeni sırasında oluşan siyanürlü dağların karşısındadır…

Ülkemiz dünyada en fazla plastik ithal eden ülke konumda, geçmişte çöplükte çalışan insanların görüntüleri yerli filmlerde kullanılırdı, şimdi yok, çünkü ülke olduğu gibi çöp oldu, tüm vatandaşlar martı sesleri altında çöplükte işe yarayanları ayırmaya çalışıyor…

“Failatün failün

Faili belli değil

Herkes tutuklanıyor

Mefailün failün

Sebebi belli değil

Failatün faşizma

Failatün çok saçma.”

Saçmalığın gülünç hali olur mu, olur ama yaşayınca gülünç tarafı gözümüze batmıyor…

Oyuna gidin, Ortaoyuncular ve sahnesi yaşasın.

Onlara zamanı yakalayan yeni metinler yaratması konusunda daha fazla cesaret verin ve seyircisi bol, kapalı gişe oynayan oyunlar seyircinin karşısına çıksın.

Oyuncular geçmişin getirmiş olduğu yükün altında büyük bir sorumluluk içinde sahnede yerlerini almaya devam ediyorlar, büyük bir ustanın gölgesi ne yazık ki oyunculara daha rahat hareket etme alanı bırakmıyor, onun bıraktığı noktadan daha öteye taşıyacak, yaşadığımız zamana yönelik açık eleştiri yerine genel eleştiriler ile yetinen bir kabare tiyatro izledim. Güldüm mü, evet çok güldüm, ders çıkardım mı, evet çok çıkardım, yeterli mi, elbette değil, fakat onları da anlıyorum, çünkü klasikleşmiş eseri bu kadar kısa zaman sonra yeniden yorumlamak çok kolay iş değildir. Emeği geçen her çalışana çok teşekkür ediyorum, iyi ki varlar, iyi ki hala kabare tiyatrosunun o güzel geleneğini taşıyorlar.

İsmail Cem Özkan

 

Şahları da Vururlar

Yazarı: Ferhan Şensoy

Yönetmen: Volkan M. Sarıöz

Orijinal Müzik: Fuat Güner – Ferhan Şensoy

Sahne Tasarım / Kostüm Tasarım: Başak Özdoğan

Oyuncuların İsimleri:

Celal Belgil

Erkan Üçüncü

Serap Günaydın

Özkan Aksu

Elif Durdu Şensoy

Orkun Akyıldız

Sefa Tantoğlu

İlksen Ökte

Ve

Müzisyen:

Nejat Yavaşoğulları

Gökhan Şeşen

Burhan Şeşen

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.