Tuval üzerine renk var mı?
Marc, Serge ve Yvan üç samimi arkadaştır,
metne göre orta yaşı henüz aşmak üzeredir. Serge günlerden bir gün yeni modern
sanata ait bir tablo almıştır. Aldığı eserini öncelikle arkadaşlarına göstermek
ve onlardan bu “yatırım” hakkında bilgi almak istemektedir… Tablo, beyaz
üzerine beyazdır… Eve ilk gelen Marc, Serge’nin bu eseri görür ama fiyatını
öğrendiğinde şaşırır. İki yüz bin frank!
Tüm mal varlığını vermiştir Serge,
çünkü bu eserden önemli bir gelir elde edeceğini düşünmektedir. Serge’nin
beklentisi çok farklıdır ama Marc onun beklentisi ile empati kurmak yerine şaşkınlığı,
kızgınlığa bırakır ve kızgınlığın içinde hakarete varan abartılı tepkiler
verir. Marc daha sonra Yvan ile buluşur. Yvan evlenmek üzeredir, yeni iş
değiştirmiştir. Müstakbel kayınbabası patronudur. Bir anlamda içgüvey
gitmiştir, bütün beklentileri hayattan alamamıştır, ona rağmen iyimserdir ve
hep olaylara orta yolunu bulup oradan bakmak ve arkadaşlarını kırmamak üzerine
bir tercihte bulunur… Marc, Serge’nin beyaz tablosunu anlatır, ortadan kalmayan
öfkesi ile arkadaşının kandırıldığını düşünmektedir, bu kadar para nasıl olur da
üzerinde sadece beyaz olan bir tabloya verilmiştir, çünkü onun sanat anlayışı
içinde o tablo sanat eseri değildir…
Yasmina Reza bu üç arkadaşın tablo
üzerinden bir biri ile ilişkileri, bireysel çatışmaları ve ilişkileri ile
yüzleşmesi ile absürt kara komediye örnek bir oyun yazmıştır. Ülkemizde de
birçok defa birçok sanatçının sahneye taşıdığı oyunu, Diyarbakır Devlet
Tiyatrosu ’da repertuarına almış ve İstanbul’a bu oyun ile turneye gelmiştir.
Oyun üç ayrı mekanda geçer, her
mekanda sahnenin arkasında yer alan tablolar oyuncular tarafından değiştirilir.
Çok akıllıca yapılmış düzenek ile oyuncular hiç zorlanmadan sahne değişimi oyun
karakterlerine uygun tablolar seçilmiştir. Sadece resimler değişir ama diğer
objeler hep aynı yerde durmaya devam eder… Dekor tasarımı yapan Bekir
Beğen gerçekten sahnede en az ürün ile oyunculara hem hareket, hem de seyirciye
doğru mesaj vermeyi sağlamıştır.
Oyunu ben İstanbul Devlet
Tiyatrosunun salonlarından olan Garibaldi Sahnesinde izledim. Seyirci ile sahne
arasında çok mesafe yoktur, belki oyunun ruhuna uygun bir salonda, oyunculara
bu kadar yakın seyretme şansına sahip oldum.
Işık tasarımı büyük sahneye göre
yapılmıştır mutlaka ama bizim izlediğimiz salonda var olan olanakları en iyi
şekilde değerlendirmişler, çok başarılı buldum…
Işık tasarımı kadar başarılı
gördüğüm müzikte Ceyhun Anıl imzasını görmekteyiz. Kostüm seçimi dönemin en
azından internet öncesi zamanların kıyafeti ile oyunculara bir karakter
kıyafetler ile çizilmiştir.
M. Furkan Dikici, Acar Çakmakçılar,
Şamil Kankul sahneyi doldurmakta, bölümler arası geçişleri olağan akışmış gibi
ve zaman zaman seyirci ile kurdukları iletişim ile oyunu salondan seyirci içine,
seyirciyi sahneye sesi ile taşımıştır. Seyirciden aldıkları tepkileri zekice
oyun metnin içinde kullanmışlardır…
Her bir rolü, yönetmen Fatih
Topçuoğlu istediği gibi başarılı bir şekilde sahnede hayat verdiklerini
düşünüyorum, bu rollerde yer alan oyuncuları başarılı buldum. Gerçi her bir
oyuncu orta yaştan aşağı bir yaşta olmasına rağmen, zamanı belirsizleştirerek
karakterlere yeni bir anlam ve biçim vermişler.
Yılmaz Onay çevirisi ve Yılmaz
Onay’ın epik tiyatro ile bağı tarihsel olarak göz önüne alındığında, bu oyunun
içine epik tiyatronun birçok öğesini oyunun akışı içinde (özellikle seyirci ile
iletişim, sordukları sorular ve aldıkları yanıtı sahneye taşımaları)
kullanıyorlar. Yasmina Reza’nın eserini ülkemiz sahnelerine taşıyan
Yılmaz Onay kendi tiyatro bakış açısına uygun kelime seçimi oyunu bana göre
daha akıcı hale getirmiştir.
Oyuna gidenlerin absürt tiyatronun
kara mizah dilini, gülünç ama yaşayanlar için trajik durumunu sahnede
çatışmalarını eğlenerek izlerken, belki sizi için dünyamıza anlık yolcuklara
çıkaracaktır… Fatih Topçuoğlu’nun yönettiği başarılı oyundan geriye sahneye
bırakılmış alkış sesleri, oyuncuların alınteri o sahnenin tarihine dipnot
olarak kalırken, bize de mutlu bir şekilde salondan ayrılıp, İstiklal
Caddesinin kalabalığına dalıp gittik…
O günden bugüne anısı önünde saygı
ile eğildiğim Yılmaz Onay’ın üzerimize serptiği kelimeler kaldı…
İsmail Cem Özkan
SANAT
Yazan: Yasmina Reza
Çeviren: Yılmaz Onay
Yöneten: Fatih Topçuoğlu
OYUNCULAR:
Marc: M. Furkan Dikici
Sergey: Acar Çakmakçılar
Yvan: Şamil Kankul
Dekor Tasarımı: Bekir Beğen
Kostüm Tasarımı: Elif Çakanlı
Kurtoğlu
Işık Tasarımı: İzzettin Biçer
Müzik: Ceyhun Anıl
Yönetmen Yardımcıları: Acar Çakmakçılar, Gizem Dilimen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.