Dördüncü güç!
Toplum dinamikleri arasında güçlere rakamlar verilmiştir.
Dördüncü güç olarak İngiltere’de bir görüşmenin halka sızdırılması ile basına
dördüncü güç olma payesi verilmiş ve siyaseti denetleyerek sistemin çalışması
için önemli bir işlevi de üstlerine bırakmıştır. Dördüncü güç olma yolunda ilk
adımı atan amatör muhabirler o dönemde yakalanıp idam edilmiş ama gerçeklerin
üstünü örtememiştir.
Ülkemizde ise medya dördüncü güç özelliğini gösteremeden
silinmiş ve embedded yapıya dönüşmüştür, o yüzden medyanın gücünü temsil eden
rakamı başka bir güce devretmek istiyorum!
Ülkemiz resmi olarak kurulduğundan bu yana sürekli çatışma
koşulları içindedir. Devlet geleneğini Osmanlıdan olduğu gibi alan devlet
yapımız yeni isimlendirme ve yeni özneler ile geleneği olduğu gibi sürdürmüş ve
çatışma koşullarına özgü devlet kendisini korumak için çeşitli önlemler
almıştır. Ülkemizde çatışmaların kökeni her daim devlet mekanizmasının koruyucu
unsuru olarak görülen jandarmanın tarihi (1836’den başlar) kadar ve daha da
gerilere kadar giden eskiliği söz konusudur.
Siyaset sahnesine giren ve çıkan özneler toplum içinde önemli
bölünmenin parçası olabildiği gibi aynı zamanda nedeni de olabilmektedir.
Toplumsal yapımızda fay hatlarının temelinde ve yeni fay hattının oluşmasında
bireylerin önemi tebaanın kul olmasından kaynaklanıyor olabilir. Çünkü tebaası
kul olan toplumlarda birkaç birey toplumu düzenleyebilmekte ve gerek gördüğünde
toplum içinde var olan farklılıklar kullanılarak komşusunun katili ya da
kurbanı yaratılabilmektedir. Osmanlı devleti devlet hazinesini işgaller ve
savaşlardan elde ettiği ganimetler ile biçimlendirmiş, şehrin başkentinin
refahı askerlerin ganimetlerden elde ettikleri zenginliği harcayarak hizmet
sektörünün refahını belirleyen konumda olmasındadır. Ülkemizin şehirleri sanayi
ile değil, hizmet sektörünün çeşitlenmesi ile büyümüş ve montaj sanayisi ile
birlikte gelişmiştir. Osmanlı’nın başkenti bugün mega kent olmuşsa bu hizmet
sektörünün çeşitlenmesi ve ganimetler ile elde edilen gelirin burada sermayeye
dönüşmesi ile oluşmuştur.
Ulus devletinin kuruluş amacı milli sanayinin kurulması için
sermaye birikimin yapılması ve yerli sanayinin ürettiği ürünlerin öncelikle
toplum içinde tüketilmesi ve ticaretin gelişimi ile uluslar arası arenada boy
göstermesi ve yer elde edinmesi için oluşturulmuş bir tercihtir. Sermayesi
güçlü olan güçsüz olanı kendisine üretim aşamasında montaj yapan yan küçük
ortak yaparak kendi ürünün başka uluslar içinde daha çok tüketimini sağlayan
işbirlikçi yapmasıdır. İşbirlikçi sermaye ise her daim içinde bulunduğu toplum
için virüs işlevi göstermiş ve tamamı ile dışa bağımlı sermayenin kendisine ait
teknoloji üretmez konumunda olmasıdır. Başkasının markasını kendi markası gibi
pazarlaması ancak işbirlikçi sermayenin büyümesine ama evrensel bakışı olmayan
yerel bir zengin görünümündedir. Burjuva kültürünün nimetlerinden yararlanan
ama burjuva olamayan bakkalın üzerine süpermarket yazan uyanık bir işbirlikçi
kültürün sahibidir.
Cumhuriyet kurulmadan ve kurulduktan sonra Kürt halkının
talepleri her daim baskı ile yok edilmiş ya da yok sayılmıştır. Hatta
cumhuriyetin dersim katliamı sırasında dördüncü güç olan gazetelerinde kuyruklu
insan diyerek Kürtler üzerinde imaj çalışması bile yapılmıştır. Psikolojik
hareket dairesi Kürtleri hep yam yam, ilkel, görgüsüz, gürültücü, yağmacı, adam
öldüren, adam kaçıran, cinayet işleyen ve bakımsız insanlar olarak
tanıtmıştır. Gelenekleri
küçümsenmiş, alay konusu yapılmıştır. Ulus devleti için çalışanlar, homojen
toplum yaratmak uğruna bırakın başka dilleri aynı dilin şivelerini bile yok
etmek için olağanüstü çaba sarf edilmiş ve güzelim şiveler ortadan kalmış.
Şiveli konuşanlar toplum içinde alay konusu edilmiştir. İstanbul şehirleşme
demektir ve o şehir içinde yaşayanların hepsi İstanbul Türkçesi ile hitap
etmeye bilinç altında ve toplumsal baskı ile yüklenilmiş ama bunda başarılı
olunamamıştır. İstanbul Türkçesi yerine sonradan uydurulmuş bir Türkçe hakim
olmuş ve bugün konuşma dilimizi belirlemektedir. İstanbul Türkçesi eski
filmlerde kalan bir hatıradır.
Ülkemiz içinde dördüncü güç her daim devlet için bakan ve
devletin çıkarlarına göre olayları gören ve yorumlayan olmuştur. O yüzden dünya
nezdinde dördüncü güç her ne kadar medya olarak gösterilmiş olsa da bize özgü
yapımız içinde dördüncü güç yoktur, yerine başka güçler vardır.
Konumuz şiddettir. Bugünlerde yeniden tırmanan şiddet ve
cesetlerin evlerin önüne getirildiği zaman diliminde dördüncü güce ne kadar çok
ihtiyaç duyduğumuzu bir kere daha hissediyoruz, çünkü algı yönetimi konusunda
yılların tecrübe ve birikimi ve de dışarından gelen teknoloji / bilgi sayesinde uzmanlaşan
birimlerin bizi yönlendirdiği koşullarda dördüncü güç ihtiyacı kaçınılmazdır.
Çünkü bizler doğruyu ve gerçekleri algılayacak olan bilgi hareketinden
yoksunuz. Tek yönlü yapılan propaganda ve algılar ile oynamalar sonucunda
olmayan şeyleri gerçek, gerçekleri yok sayıyoruz.
Şiddet sarmalı daha doğru ifade ile girdabına girdiğimizde her
daim üçüncü bir yol gösteren güç / odak noktasının olması önemlidir. Eğer o
odak noktası yoksa boğazlama bir birinin soyunu kurutana kadar gider. Kan
davası şekline bürünen çatışmalardan hiç bir zaman barış ortaya çıkmaz.
Üçüncü güç ülkemizde hakem rolünü oynayan her daim emperyalist
güçler olmuştur. Onların çıkarına uygun olarak çatışmalar bıçak ile keser gibi kesilir
ve yeni rotaya yeni özneler ile yol alırız ama kısa
zamanda gelir yine aynı girdaba saplanırız, çünkü bağımlılık ilişkisi öyle bir
şeydir.
Bizler girdap içinde yaşamaya mahkum olmuş
uyuşturucu kullanan birey gibiyiz. Toplum olarak hastalıklıyız ve hastalıklı
toplumda sağlıklı düşünme beklenemez.
Sol işte bu girdabın dördüncü gücü olarak
kendisini örgütleyebilmiş olsaydı bugün ne PKK - devlet çatışması ve buna bağlı
olarak ABD bölge çıkarları için çöl kumunda siyaset yapmaya iteklenmemiş
olurduk.
Solun önünde en büyük engel ise
örgütsüzlüktür.
Solcu bireylerin örgütlüymüş gibi yaptığı
ama örgütsüz oldukları ortada dururken, geçmişin örgütleyici gücü olan bireyler
ise örgütsüz yaşamanın daha çok işlerine geldiğini görmüşler. Çünkü işkence
görmeyecekler, hapse girmeyecekler, elleri serbest ve dışarıdan gazel
okudukları içinde elleri hiç bir zaman kana bulaşmayacaktır. solun akil
insanları örgütlüymüş gibi yapan örgütçükler kurmuş, geçmişin hülyasını ranta
dönderip duygusal rant elde ettikleri alan olmuştur.
Bugün ülkede dördüncü güç olan sol yoktur
ama en azından geçmiş deneyimi olmayan bireylerin iyi niyetli girmişleri devam
etmektedir. Onlar da bir yere kadar ilerleyip Osmanlı marşı gibi iki adım geri
atıyorlar...
Dördüncü güç sol olmadan bu ülkede gerçek
anlamda çağdaş, demokrat, en kötüsünün iyisi olan liberal toplum dahi
kurulamaz...
Solcuların önemli bir kesimi geçmiş sol
çizgiden uzaklaşmış liberal yaşamı benimsemiş olmalarına rağmen hala sol adına
konuşmaya ve solcu gibi davranmaya devam etmektedir. Geleneksek sol yapıların
miraslarını taşıyanlar eleştirdikleri liberaller ile de siyasi ilişki kurmak ve
ortak projeler içinde de yer almakta da vazgeçmiyorlar...
Sol yok ama en azından hedefinizde
sosyalizm ve devrim gibi hedefleriniz yoksa liberal bir sol parti veya örgüt
kurulmalı bu ülkede... ABD çıkarları ile çatışan, bu coğrafyada yaşayan her
birey ve kültürü önemseyen ve eşit hakları olduğunu savunan, bir arada yaşam ve
çok kültürlü, çok dilli, çok dinli ve de mezhepli bir ülke bu coğrafyada mümkündür
diyen bir sol parti kurulmalı ve dördüncü güç olarak çıkmalıdır.
Üçüncü güç ABD'nin oyununu bozmak için
dördüncü güce ihtiyaç vardır...
Çatışma girdabından çıkmak için dördüncü
güç olan sola ihtiyaç vardır, yaratılmalıdır.
Burada parantez açayım HDP dördüncü güç
değildir, taraftır. O taraf olduğu kesimin çıkarını korumak ve kollamak ile
yükümlüdür. Bu girdap içinde yaşayan çözüm sürecinde önemli adım atan her
ülkede taraf olan partiler vardır ve meclislerde görüşlerini açıkça
dillendirecek olanaklara sahiptir. HDP’de dillendirmelidir ama dördüncü gücü
örgütleyecek alt yapıya sahip değildir, olamaz da. Masa kurulmuş, taraflar
ortada ve o taraflarda yer alanlarda artık rollerini oynuyor, bu saatten sonra
sen o rolü bırak demek doğru değildir.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.