Aziz Dostum Çehov
Üç öykü, üç ayrı zaman kesiti… Ne başlangıç vardır kesit
içinde ne de son… Anın atmosferi içinde bize bir şeyler sunulur ve o sunulana
bakarak bizler öyküyü ya da kesiti devam ettiririz, her birimiz için farklıdır
artık kesitten sonra ki süreç…
Her zaman kesitinde oluşmuş olan öykünün atmosferin içinde
buluruz. Birbirinden bağımsızdır, bir biri ile ilişkilidir, çünkü yazarın
yaşadığı döneme yöneltilmiş projektörün aydınlattığı anın bize yansıması
içindeyiz. Zaman bugün değildir, kesit alındığı andır. Sahneye bakan seyirciler
olarak birden önümüze çıkar atmosfer ve hemen içine alır bizi.
Buraya gelmişken hemen salonun konumundan bahsetmek gerek…
İstiklal Caddesi üzerinde olan Oda Kule adı verilen caddeye yakışmayan bir
binanın yanında yer alan kilisenin hemen yanında yer almaktadır. Tiyatro
olmadan önce o binadan haberim dahi yoktu, oyunu izlemek için gittiğimde ilk
defa içini görme imkanım oldu. Garibaldi ismi verilen bu yeni sahne gizli
kalmış ama keşfedilmeyi bekleyen bir yer olarak yıllarca sessizce kendisini
korumuş izlenimi verdi. Devlet Tiyatrosu orayı Küçük Sahne’nin kapatılması
sonrası anladığım kadarı ile kiralamış. İki sahneden oluşuyor ve Pazar günleri
okuma tiyatrosu olarak kullanılan bir de küçük alan olarak tiyatro severlerin
hizmetine sunmuş.
Garibaldi, Türkiye’de yaşamış ama o sıralarda henüz devrimci
değilmiş. Bir gemide çalıştığı süreç içinde gittiği ülkelerde gelişmelerden
etkilenmiş ve ülkesinin Avusturyalılar tarafından işgaline karşı direniş
örgütüne girmiş ve hayatı olduğu gibi değişmiş. Bizi ilgilendiren tarafı ise
yaşadığı ve bugün içinde tiyatro izlediğim bina. 1828-1831 yılları arasında bu binada yaşamış
ve o binada kurulan Societá Operaia İtaliana (İtalyan İşçi Birliği) derneğinin kurucu
başkanı olmuş… Pera bölgesinin çok kültürlü yapısının bizim tarihimizde
bilinmeyeni bu binanın görünür kılınması ile yeniden benim açımdan gündemime
gelmiş oldu. Bizde yazımızı yazarken bu kesitten söz etmeden geçemedim.
Öyle bir tarihi geçmişi olan binanın içinde Çehov’un oyunu
için içinde bulunduğumuz ikinci salondan da bahsedeyim. Bir sahne ve bir de
salon içinde balkonu görmekteyiz. Düz bir alanda sandalyeler bir biri ile
orantılı olarak sıralanmış, her bir seyircinin oyunun oynanacağı alanı görecek
şekilde planlandığını gördüm. Küçük bir salon yüksek tavanlı bir alan… oyunun
başlamasından onbeş dakika önce seyirciler salona alındı. Yer numarası olmadığı
için ilk giren istediği sandalye de yerini aldı. Her devlet kurumunda olduğu
gibi burada da protokol için sandalyelerin olduğunu gördük… Devletin olduğu
yerde fırsat eşitliği olmaz, ayrıcalık her zaman birileri için vardır anlamına
gelmektedir koltukların ya da sandalyelerin arkasına iğnelenen protokol yazısı
ile…
Oyunumuza dönersek her bölüm de farklı atmosfer içinde sunulmuş
olsa da aslında bir biri ile bağlantılı üç öykü vardır. Hepsinin ortak yönü,
zaman, içinde bulunulan koşullarda yalnızlık ve yalnız kalma korkusu, çevrenin
görünmeyen baskısı ve gelenekler… alınan kesitlerde ki öykülerde düğümü,
çözümü olmayan ama başlangıç ve son arasında alınmış bir andır. Başlangıcı
ve sonucu okuyucu/ seyircisi kafasında tamamlanması istenir, başarılır da…
Her anın içinde birbirinden farklı kaoslar her an söz konusu
olabilir. Öyle bir noktadan olayın kesitini alırsınız ki, o olayı klasik
anlatım ile seyirciyi / okuyucuyu hazırlamak, kahramanların ruh halini ve
karakterini tasvir etmeye gerek kalmadan okuyucu / izleyici o alınan can alıcı
kesitten her bir ayrıntıyı kafasında yaratır ve o yarattığı döngüden öyküye/ oyuna
dahil olur.
"Hayat seni güldürmüyorsa espriyi anlamadın
demektir."
“Sistemlerin ve yönetimlerin değiştiği coğrafyalarda insanın
aynı kalması beklenemez ancak bu süreç son derece sancılı ilerler. İnsanlar
değişir, dönüşür ama kısa vadede eski-yeni kültürel şokunu benliklerinden
silemezler. “ diye cümle ile tanımlanır öykünün geçtiği atmosfer.
Evlenme teklifi
İki komşu toprak sahibi ailenin 35 yaşlarına gelmiş ve
korkuları ile yaşamaya alışmış, ama bundan da kurtulmak isteyen bir erkeğin
diğer çiftlik sahibinin evini ziyaret etmesi ve evlenme dileğini hayata
geçirmek istemektedir. Evin kızı ve babası yıllardır kendilerine gelecek bir
görücü beklemektedir. Görücü gelmiştir ama öyle olaylar gelişir ki, kaos
kaçınılmaz ve çatışma bu krizi iyi yönetememeyi ortaya çıkarır ama nihai amaç
evlilik olunca her türlü çatışma üstü bastırılır ve bir süreliğine kapatılır.
Üstü kapatılan tarih, gerçekler ve krizin yönetimi… evin kızı evlenmek
istemektedir ve ayağına gelen kısmeti kaçırmak istemez, inatçı kişiliği ve her
şeyde kendisini haklı gören yapısı karşısında direnen ve ilkeleri olan aynı
zamanda korkuları ile yüzleşmemiş bir aday…
Bu bölümde oynayan her üç oyuncu birbirini tamamlayan ve
birbirinin oyun gücünü yukarıya taşımaktadır. Dekor oyuncuların hareket alanını
kolaylaştırmakta ve salonda oyun için alanı genişletecek şekilde yerleşmiştir.
Perdeye yansıyan görüntü, ışık bu bölüm için istenilen atmosferi sunmuştur.
Seyirciler oyuna katılmış ve anı yaşamaktadır. Bu bölümde Emre Yıldız, Erdinç
Gülener ve Emre Başer bu bölüm için istenilen atmosferi oyunculuk gücü ile
yaratmış ve seyirciye başarıyla sunmaktadır.
Tütünün zararları
Bir eş tarafından 33 yıl istemediği bir hayat yaşayan adamı
konu eder. Evliliğinden hep kız çocukları olmuş, kız çocukları olması imgesi
kadının hakim olduğu vurgusu üzerinedir ve ne tesadüfidir ki her çocuk ayın
13’ünde doğmuştur. 13 rakamı evliliğin kilit imgesidir. Öncelikle sorunun
kaynağı ve kadının baskısı altında acı çeken bir erkek gibi algılanması için
bir atmosfer yaratılır ama konuşmanın ilerleyen zamanında asıl sorun, “insanın
bir türlü içinde yüzmekten kurtulamadığı bunalım deryasıdır, bu deryada
cankurtarana ulaşma çabasıdır.”
Emre Başar bu bölümde muhteşem bir performans ortaya
çıkarır, salondan gelen zaman zaman kahkaha, zaman zaman sessizlik içinde
oluşan atmosferden bağımsızdır, oyunun içinde oyunun trajedisini izleyiciyi
mimikleri ve vücut dili ile anlatmaktadır.
Ayı
Eşini kaybetmiş ve üzerinden 7 ay geçmiş olmasına rağmen
hala yas içinde olan bir toprak sahibinin eşi her gün olduğu gibi (sanırım)
günlük bakımını yaptırmaktadır. Aniden gelişen olaylar zinciri henüz
başlamamıştır. Sakin bir gün sahnededir. Aniden kapı çalar ve bir alacaklı
salona hışım ile girer ve sakin giden bir gün içinde bir kaosu yaratır. Kriz
ortamı vardır ve bu kriz anın yönetimi sorunludur. Bir birine iki kapalı
insanın bir biri ile çatışması ve çevresinin bu çatışmadan etkilenmesi… nefret
duygusunun aşka dönüşmesi için günler gerekmediğini görüyoruz, anlık bir
duygusal geçiş davranışları da etkiliyor…
Yılmaz Gruda’nın çevirisi ile sahnede karşımızdadır Çehov.
Tiyatrocu ve tiyatroyu tanıyan bir çevirmenin akıcılığı ve Türkçeye uyarlaması
ya da yeniden yaratımı bizi bu oyunun içine hemen karışmamızı, sahneden salona
doğru yayılan atmosferin içinde bulunmamızı sağlıyor. Zafer Alagöz bu çeviriyi
ele almış ve yeniden yorumlamış günümüz tekniğini kullanarak. Video görseli
oyunun geçişleri ve oyunda yaşanacakları yine Çehov dili ile seyirciye
ulaştırıyor.
Oyunun seyirci ile kucaklamasında elbette kostümün, dekorun,
ışığın, ses bütünlüğünün etkisi tartışmaya gerek bile yoktur. Oyunda emek veren
her emekçinin eseridir, bunu Zafer Alagöz çok iyi bir şekilde organize etmiş ve
bir bütün olarak oyunu karşımıza sunmuştur. Bize düşen şey, emeği geçen her
emekçinin emeğine sağlık…
İsmail Cem Özkan
Yazan: Anton Çehov
Çeviren: Yılmaz Gruda
Yöneten: Zafer Algöz
Oyuncular: Erdinç Gülener, Eylem Yıldız, Emre Başer, Deniz
Denker
Dekor & Kostüm Tasarım: Medina Yavuz Almaç
Işık Tasarım: Birol Gezici
Yönetmen Yardımcısı: Eylem Yıldız
Asistan: Deniz Denker
Sahne Amiri: Cengiz Aydoğan
Kondüvit: Ali Yavşan
Işık Kumanda: Ferhat Daşdemir, Burak Gülçebi
Aksesuar Sorumlusu: Burçin Özdemir, Barış Akbaş, Erdinç Aksoy
Kadın Terzi: Raziye Öztürk
Erkek Terzi: Hasan Basri Aktaş
Perukacı: Ramazan Akbaş
Işık Tasarım: Birol Gezici
Yönetmen Yardımcısı: Eylem Yıldız
Asistan: Deniz Denker
Sahne Amiri: Cengiz Aydoğan
Kondüvit: Ali Yavşan
Işık Kumanda: Ferhat Daşdemir, Burak Gülçebi
Aksesuar Sorumlusu: Burçin Özdemir, Barış Akbaş, Erdinç Aksoy
Kadın Terzi: Raziye Öztürk
Erkek Terzi: Hasan Basri Aktaş
Perukacı: Ramazan Akbaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.