Newroz aydınlatıyor!
Her 21 Mart’ta Newroz kutlamaları var, başta Kürt halkı olmak üzere, Ortadoğu ve Asya’da Nevruz kutlayanlar ailecek orada, kadın, çocuk, erkek ve kendisini cinsiyetsiz olarak tanımlayanlar, yani aile içinde kim varsa meydanda oluyor...
Newroz kutlamalarından öğreneceğimiz çok şey var, çünkü Newroz bir halkın yeni günü değil, değişimi ve dönüşümü anlamına da gelir...
Yaşadığımız ülkede uzun yıllardır devrimciler neden görünür değil, bir iki cinayet/ katliam ile gündeme gelmeleri dışında...
1 Mayıs mitingine ailesi ile katıldığı zaman devrimciler bu ülkede söz hakkına sahip olur, evde eşini bırakıp kendisi mitinge geliyorsa orada göstermelik bir şeylerin olduğu anlamına gelir.
Yakın tarihimize baktığımızda devrimciler gerçekten devrim için mücadele etti mi sorusu ortaya çıktığında, ben etmediği konusunda fikir beyan edenlerdenim...
Devrim için yola çıkan bazı hareketler “antifaşist mücadele”yi devrimci mücadelenin “merkezine” koydular. Devlet, yanına sivil faşist güçleri almadan devrim için mücadele eden hareketlere karşı operasyona başladığında, antifaşist mücadele yapan hareketlerde bir belirsizlik ortaya çıktı ve o anı en iyi değerlendiren devlet, devrimci hareketleri toplumdan izole ederek etkisiz hale getirdi. Bu sürecin özeleştirisi yapmak yerine devrimci hareketler “devlet karşısında yeterli gücümüz yoktu” dediler ve sanki bir şey yokmuş gibi yeni bir antifaşist mücadele yapılacak ortamın oluşması beklenmeye başlandı.
Antifaşist mücadele, devrime giden yolda sadece bir mücadele alanı olduğu, asıl hedefin iktidarı devirmek değil, nihai hedef olan işçi devletin oluşturması kavramı mücadelenin merkezine muğlak olarak konulduğunda; antifaşist mücadele sonunda olur ya kazanılırsa “tesadüfen” oluşacağı gibi söz edilmeyen ve anlatılmayan absürt bir mantık var olduğunu düşünüyorum…
Antifaşist mücadele rejim değiştirmez, sonuç itibarı ile var olan içinde kazanılırsa “demokratik haklar” için bir gelişme söz konusu olur, yani reformdan başka bir sonuç doğurmaz.
Elbette “somut durumun somut tahlilinde” yakıcı olan antifaşist mücadele bir zamanlar “tesadüfen” ortaya çıkmamış, devrimcilerin önüne konmuş bir gündemdir/ görevlendirmedir. Sivil faşist saldırılar (kontrgerillanın denetiminde ve gözetiminde) ülke sathına yayılmamış olmasaydı, belki de devrimci hareketler merkezine antifaşist mücadeleyi değil, işçi devletini koyacak ve ona göre örgütlenebilecekti. Kısaca burada anlatmak istediğim, devlet bilerek kendi amacı ve hedefi için ortam hazırlamış ve de o ortam içine devrimcilerin üzerine görev yükleyerek olayların içine çekmiştir.
Devrimcilerin doğal refleksinde zaten olması gerekendir, mazlumun ve masumun yanında yer almak ve onlar ile birlikte mücadele etmek. Devlet, elbette kendi denetiminde olan kargaşadan beslenecektir, ülkede her işlenen cinayetten, dökülen her kandan beslenmiş ve nihai ulus devletin dönüşümü için ortam oluşturmuştur. 24 Ocak kararları değişim zamanın geldiğinin ilanıdır, darbenin geleceğini o dönemde meydanlarda, alanlarda olan tüm devrimci yapılar tarafından da tespit edilmiştir…
Devrimci yapılar oluşturulan bu ortamda devletin belirlediği kuralları içinde kavgayı kabul etmiş ve dahil oldukları mücadelede, binlerce birbirinden değerli yetişmiş devrimcilerin toprağa düşmesi ile 12 Eylül sürecinde bir anlamda noktalanmıştır.
Elbette devrim olacağına inanıp hayatını ortaya koyan devrimciler bu genelleme içine alınmaz, onlar onurumuz ve tarihimizdir, hiç biri unutulmasın, onların mücadelesi sayesinde bir aradayız. Onların hayatları ülkemizde devrimci yolun tarihidir, onların mücadelesinden elbette devrim gibi bir sorunumuz varsa çok şey öğrenmek zorundayız…
Yenilgi sürecinde mahkemede yapılan savunmada; “Siz bizi örgütlendiğimiz için yargılıyorsunuz ama gelecek nesiller daha iyi örgütlenemediğimiz için yargılayacaklar.” denmiştir.
Kadınlar, devrimci örgütlerin içinde söz sahibi olması dışında yetki ve karar sahibi olduğunda o yapı devrimci bir yapıya dönüşmüş demektir, sadece erkeklerin merkez komitesi olduğu örgütler erkek örgütü olur ve erkekçe mücadele eder, o yapılar içinde kadın erkek çelişkisinde kadın görünmez olur ve genelde yaşadıkları ne yazık ki yok sayılır...
Türkiye'de devrim olacaksa eğer, Newroz kutlamalarından öğreneceğimiz çok şey var. Bir mücadeleye birey olarak katkı sunmamız, aile olarak katkı sunamızdan çok büyük fark vardır. birey olarak katkı sunmuş ama eşi tarafından ihbar edilerek devrimci mücadelenin en zayıf halkası olmak bu bireysel tercihin sonucu olduğunu yaşayarak öğrendik. Mücadele birlik ve bütünlük içinde verildiğinde bir anlam ifade eder, eğer bir greve işçi ailesi ile katılmazsa o işçi kısa sürede grev kırıcılığı yapmak ile karşı karşıya kalabilir, ailelerin isteklerin bireyin isteğinden farklı ve aciliyet gösterebilir. Bir çok grev kırıcısı olanların hayalarına bakın, ailesine götürmesi gereken acil bir şeyleri ya da ödemesi gereken borçları olduğunu görürsünüz, ailenin en zayıf noktasını oluşturan beklentiler, arzular ve zorunda olduğu tüketim için harcamalardır.
Newroz ateşini yakmaya tüm aile katılmakta ve en güzel kıyafetleri ile meydanlarda olanlar elbette bir çok şeyin farkındadır. Her türlü olasılığı göz önüne alarak her yıl o ateşi yakmaya devam ediyorlar… Newroz ateşi sadece dünü değil, bugünü değil, geleceği de yakarak aydınlatıyor...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.