Oyun içinde oyun mu var?
Ulusalcılar ya da başka değim ile klasik Kemalistler neden bugün ki rejimin olabileceğini düşünemediler, nasıl oldu da saç üzerine düşüp, alttan alta kısık alev ile sacın ısındığının yani rejim değişikliğinin farkına varamadılar?
Aslında oyun 24 Ocak kararları ile başlamıştı, ülkenin bekası için “Nokta Operasyonu, Maraş Katliamı, Çorum Olayları ve Kemal Türkler cinayeti…”, bir de gelmekte olanın adil olduğunu göstermek adına sağcıların öldürülmesini de onaylamış olmasını ve onların ölümüne yol açacak ortam oluşturmasını kimse o sıcak günlerde belki düşünecek konumda değildi. Gelmekte olan belliydi; sağda solda, muhalefette bulunan Ecevit bile anlamıştı; oyun oynanıyordu ve seyircileri “sahaya” çağırıyordu ama artık bir şeyler için geç kalınmıştı.
Devrimci örgütler antifaşist mücadele derken devleti göz ardı etmişler, devlet eli ile işlenen cinayetleri ise faşistlerin devlet içinde örgütlü yapıları olduğu fikri ağır basıyordu, direkt hedefte devlet yoktu, çünkü onun yerine koyacağı işçi devleti için hazırlıklarının yok olduğunu düşünüyorlardı, sol söylem ile nüve vardı ama henüz nüve vücut bulmamıştı...
Kısaca ülke rejimi sacın üzerindeydi, halk bu değişime gönüllü katılacaktı...
Anayasa oylaması ile bu gönüllü tavır topluma dayatılmış, hayırlar diyenlerin gözüktüğü bir seçim ile korkunun ve gönüllü işbirliğinin iç içe geçtiği bir süreç yaşanmıştı. Popüler kitle parti liderleri cezaevlerinde konuk edilirken, sol muhalefet ise devleti yok etme bahanesi ile her türlü işkenceye tabi tutuluyor ve derin devletin suçları onların üzerine faili belliymiş gibi yıkılıyordu.
Gelmekte olan ılımı İslam rejim adı Rabıta ile hayatımızın bir parçası oluyor, "satarım, sattırmam" söylemleri içinde liberalizmin sağ yüzü hedeflenen değişimin zemini oluşturuyor ve sac üzerinde olanlar her şey doğal ve normalmiş gibi değişime katılıyordu.
Önce itiraz et, sonra sessizce kabullen...
En son itirazlar “Cumhuriyet Mitingleri” ve “Başörtüsü Yasakları” ve ona karşı yapılan eylemler meşrutiyet kazanıyor ve meşru yollardan değişim sessizce gerçekleşiyor...
Bugün tek parti, tek başkan, tek politika, tek bilen sistemi artık adı konulmadan hayat buldu.
Peki, nasıl oldu da klasik ulusalcılar bu değişime karşı koyamadılar ve sessizce iktidarın dilini kabullendiler?
İktidar istediği dili, kelimeyi muhalefete kabul ettiriyor ve kendi mantığı ile olayları yönlendiriyor. Cepheleşme, ak ile kara seçenekleri ile Hacivat Karagöz gölge oyunu bir anlamda politikanın ve değişen rejimin yöntemi oldu.
Ulusalcılar ulus devletinin ordusuna ve istihbaratına çok güvendiler ve devlet kendi önlemini alacağını düşündüler ve hiç bir riske girmeden devletlerinin yanında yer aldılar. Bugün, örneğin yurt dışından Erdoğan iktidarına karşı bir eleştiri gelse devlet mantığı içinde tek vücut olarak devletinin yanında yer alabiliyor, yurt dışına asker gönderilmesi oylamasında tek vücut karar alabiliyor ve devletin çıkarı ne gerektiriyorsa onu yapmaya devam ediyor...
Kısaca istihbaratı kim veriyor ve yönlendiriyorsa o toplumu da biçimlendiriyor...
Erdoğan bugün bana göre hata (göreceli bir kavramdır hata ya da doğru kavramı, bana göre hata olan başkasına göre strateji olabiliyor) yapıyor ve bol bol hataları ile gündeme geliyorken ve de her aldığı önlem başka hataları doğruyor… Peki, bu hatalara yol açan zincir neden son yıllarda fazlalaştı? Daha önce yaptığı hatalar neden görünmez oluyordu ve birden gündem değişince unutulurken, şimdi neden gündemde kalmaya devam ediyor?
Sanırım sac üzerinde olan sadece bizler değiliz…
Değişim kaçınılmaz sanırım...
Önümüzdeki günlerde neler yaşayacağız ama sanırım en çok kaybeden ekonomik olarak zayıf olanlar olacak gibi...
Cumhurbaşkanlığı sistemi zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaparken, fakirler arası dengelerde de eşitlemeye doğru gidiliyor gibi...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.